“Rükû” ile “Kıyam” kavramlarını bilmeyenimiz yoktur. Bu iki
kavram da İslam’ın emirlerinden olan namazın rükünleri
arasındadır.
Lügat manası açısından baktığımızda ise; Rükû: öne doğru eğilme,
Kıyam: ayakta dik durma olarak karşımıza çıkıyor.
Bu iki kavramın bize ne anlattığını sona bırakalım.
Olgun insan “ben” değil “biz” eksenli yaşamını idame
ettirendir.
Binaenaleyh “ben” egoizmi ve bencilliği temsil eder.
Şahsi hatalarına karşı savcı, karşısındakinin hatalarına
karşı ise avukat timsali duruş sergileyebilen insana kâmil insan
denir.
Allah Kur’an-ı Kerim’de ayan beyan bir şekilde insanı bize şu
şekilde gösterir;
“İnsan Allah’ın seçtiği en üstün
yaratıktır.
İnsan, bütün kusurlarına rağmen Allah’ın yeryüzündeki
halifesi kılınmıştır”
Yani net olarak anlaşılması gereken şey insanın değerli bir
varlık olduğudur.
Tabi bununla birlikte insanın insana hiç yoksa insan
olduğundan ötürü değer göstermesi gerektir.
İnsan kendisine dost olarak seçtiklerine karşı bütünü
ile avukatmış edası ile bir tutum gereği değer vermek
zorundadır.
Kendi kanaatini ve yanlışlarını dostlarına kontrol ettirmek,
daha doğrusunu duyunca da hemen kabul etmek en güzelidir!
Kendisinin dürtü ve dikteleri devamında yanlışını doğru
kabul ederek kimsenin kendisini düzeltmesine müsaade etmez ise ne
dostluk kalır ne de değer.
Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig kitabında kâmil
insan olabilmenin bir yolunu şöyle anlatıyor:
’’Kişi dostunun yolundadır. O halde sizden her biriniz dost
edineceği kimseye iyi dikkat etsin. İyi ve kötü olmanın
sebeplerinden birisi, yakın arkadaşlık kurmakla edinilen izlerdir.
Eğer iyi kendisine kötü arkadaş edinirse, onun da huyu kötününki
gibi olur. Kötü de iyi ile ilişki kurarsa bütün iyiliklere bir
kaynak bulmuş olur.’’
Efendimiz (a.s.) ise değerli olan insana bir de Müslümanlık
değerini yükleyerek der ki;
"Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin
olduğu, zarar görmediği kimsedir."
Sadece bu Hadis neticesinde bile etrafımızdaki insanların
durumunu ihata edebiliriz.
Doğru hayatın yolcusu olan kişi, kendi mutluluğunu başkalarının
mutsuzluğunda aramaz.
Necip Fazıl’ın tespitiyle, ’başkalarının omzuna basarak
yükselmek, yükselmek değil bilakis alçakça bir zulümdür’
der.
Önder ve doğruluk sıfatının sahibi zulüm ve haksızlık ile
yükselme yerine paylaşarak beraber yürüme erdemliliğini yaşar.
Kendi mutluluğunu ve başarılarını başkalarının mutluluğunda
bulur.
Başkalarına yardım etmekten, onları memnun etmekten huzur
duyar.
Onun için herkesin mutluluğunu paylaşmaya, dertlerine de derman
olmaya çalışır.
Necip Fazıl’ın dediği gibi etrafında rükûda olan insanlar yerine
Kıyam’da duran insanların çokluğu ile Kıyamda durmayı hedefler.
Rükûda duran insanların omuzuna basarak yükselmeye çalışan insan
da bir başkasının yanında rükûda duran kişi olacaktır.