Bazı insanlar sırf insanca tavır sergileyebilmek için bütün
varlıklarından bile vazgeçebilecek bir yüreğe sahiptirler.
Bu insanca tavrın asıl mayası ise imanlarından gelir.
Çünkü onlar ebedi davaya gönüllerini vermiş ve o dava içerisinde
bir ömrü feda edebilecek derecede asıl hedef ve
gayenin neresi olduğuna iman etmişlerdir.
Davasının sonuna kadar sadık kalmaya namzet insanlar gönülden
bilinçli bir şekilde ülkülerine bağlılıklarını güçlendirmeli ve
asıl gayesinden asla sapmamalıdır.
Ebedi anlamda hiçbir şeyin feda edilemez olduğunun farkına
varmalı bunu idrak etmiş kalbe sahip olmalıyız.
Günümüz gençliğinin rol model olarak incelemesi gereken
isimlerden Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir sözü mihmandarımız olmalı diye
düşünüyorum.
"Gençlerimizi kitap okumak sıkar, fikrî
tartışmalarda zayıf kalırlar. Kavga var desen Ayrancı’dan Kızılay’a
koşa koşa gelirler!” bu sözler onun, bu vatanın
gençlerinin damarlarını nasıl da iyi bir tahlil ile tanıdığının
kanıtıdır.
Kendi milletinin fıtratını bilen bir siyasetçinin bu milletin
hastalıklarını, ihtiyaçlarını vb. tüm duygularının teşhisini de
doğru yapacağı gerçektir.
Eğer bir milletin fıtratını doğru okuyorsanız onun
damarına da neyin tesir edeceğini çözersiniz demektir.
Bu milletin asıl damarının iman olduğunu gençliğimizin ilk
yıllarında müşahede etmeliyiz. Ve bütün eylemlerimizi iman buudlu
yapmanın telaşı içerisinde olmalıyız.
Namaz hususundaki hassasiyetimiz, kitabımıza bağlılığımızın
belgesi her daim yüreğimizde olmalı ve gözlerimizin önünde nefsin
gösterdiklerine perde örmeli.
İdeolojilerin ve siyasete payanda olmuş ruhların esaretinde
pranga vurulmuş gönüllerin sahibi olmak yerine istikamet üzere
olabilmenin anahtarını aramalıyız.
Milleti ve vatanı için hayırlı işler yapmış, yararlı eserleri
ardında sıralamış ve emrolunduğu hedeften asla şaşmamış bir birey
yabancı dillerin dualarında her dem yer tutacaktır.
Ülkemizin ahlâka, kitaba, namaza ve imanî bütün
hassasiyetlere öncelik veren rol modellere ihtiyacı var, bir duruşa
sahip olanların bu ülke gençliği tarafından anlaşılması ve yeniden
tanıması gerekiyor.
Şimdi siyaset arenasında koşuşturan gençlerimizin sosyal
medya, STK ve sair alanlarda ecdadımızın efsanelerinin zaferlerini
dillendirdiği bu günlerde başlarını ellerinin arasına alarak
yeniden gaye ve hedeflerini tahlil etmeleri
gerekmekte.
Nasıl dava adamı olunur?
Hedef nasıl belirlenir?
Ve asıl hedef nedir?
Tavizsiz bir hayat yaşayarak, samimiyetine ve ihlâsına
herkesin şahadet etmesi dava neferi için en büyük ödüldür.
Hem siyasetçinin hem Sivil Toplum Kuruluşu üyelerinin
biricik ve tek hedefi dinin ve insanlığın inkişafı için çalışmak
düsturu olmalıdır…
Hedefini bu dünya ile sınırlamayan ebedi hedefleri gözüne
kestirmiş siyasetçilerimiz ve siyasete talip neferlerin olması
istikbalimizi güçlendirecektir.
Görevini ifa etmiş olmanın neticesinde şahsiyet timsali olarak
şerefle yad edilmesi gelecek gençler için örnek olmalı.
Göreve talip olanlar ya da siyasete payanda olmanın beraberinde
köşe kapma yarışı içerisinde olanlar geri çekilmeleri durumunda
göreceklerdir ki en şerefli duruşu sergilemiş olacaklardır.
Bütün bu yazdıklarımın neticesinde ben kendimi bu muhasebenin
içerisine soktuğumda siyasi ya da sair herhangi bir köşenin yarışı
içerisinde olmasam dahi nefsime zor geldiğini itiraf etmeliyim.
“Şimdi görev kimin ellerindedir?” siyasetin ve sivil toplum
kuruluşlarının içindeki gençlerimiz bu soruyu da sormalıdır
kendine.