Kibre yenilen muhafazakârlar…

Bu gidişle üstünlüğü ele geçirmek adına karşı mahallenin bir şey yapmasına gerek kalmayacak.

Mustafa Sabri Beşer msbeser@internethaber.com

Yaralı gönlüm Ramazan ayının manevi atmosferi içerisinde ümit verici yazılar yazmayı o kadar çok arzu ediyor ki… Ancak gördüğüm ve müşahede ettiğim manzaralar kalemimi ümit deryalarında gezinmekten mahrum bırakıyor.

Maalesef fitne, kibir, fesat ve münafıklık kavramlarının tezahürü bütünüyle İslamcı mahallesinde kol geziyor!

İtibar koruma adına başkalarının izzetinden izzet devşirme yarışında olan muhafazakârlar yalan üstüne yalan söylemekten beri durmuyor!

“Doğru” ortaya çıkarsa gösterilen teveccüh azalır endişesi ile “ben güçlüyüm” imajından asla vazgeçilmiyor!

Köşe kapmaca, köşe dönmece, liyakat sahibi olmadan makam sahibi olma günümüz Müslümanlarının başlıca sıfatları haline gelmiş.  Cemaatler birbirinin kuyusunu kazmakla, siyasiler birbirinin ipini çekmekle o kadar meşguller ki İslam dinine mensup olmanın getirdiği güzel ahlaktan fersah fersah uzaktalar.

Başarı sadece para ve statü kazanma odaklı algılanıyor ve bu kazanım (!) için bütün yollar mubah sayılıyor!

Doğal olarak bir yoklar zamanı yaşıyoruz. Huzur yok, sükûn yok, sabır yok, şükür yok, güven yok…

Tevekkülde büyük bir kuvvet vardı, sükûtta bir cazibe, maalesef artık bunlarda yok…

Buna karşılık karşı mahalle olarak adlandırdığımız kesim ise birbiri ile yardımlaşmada, birbirine omuz vermede, batıl olsa da davalarına sahip çıkmada İslamcı kesimin çok ama çok önündeler. Bir zamanlar muhafazakâr kesimin değerlerini koruma adına verdiği mücadeleyi şimdi onlar veriyor.

Eğer bu mücadelelerinde devam ederlerse başarıya ulaşmaları kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. İslamcı ve muhafazakâr kesimin birbiri ile olan irtibatı tamamen çıkar üzerine kurulu.

Katıldığım meclislerde duyduklarım arasında bir insanın 50 küsur yerden ücret almasının izahını yapamıyorum. Yapılamaz da zaten. Dünyanın neresinde görülmüş bir insanın yüzbinlerce lira aylık gelire sahip olduğu. Ama maalesef bu bizim ülkemizde yaşanıyor.

Zannımca muhafazakâr ve İslamcı camia kendi kendini tahrip edecek düğmeye basalı çok oldu. Artık geri dönülmez bir yola girdik.

Bu gidişle üstünlüğü ele geçirmek adına karşı mahallenin bir şey yapmasına gerek kalmayacak. Bir süre sonra kendini yiyip bitiren muhafazakârlar teslimi silah ederek mevzileri terk etmek zorunda kalacaklar.

Hiç boşuna düşman aramayalım. Bizim en büyük düşmanımız yine biziz.

Nefsimizin arzu ve isteklerine yenik düştük. Dünya nimetlerine aldandık. Fani olan bu dünyayı baki zannettik.

Aldandık… Gücümüze aldandık. Kibrimize aldandık… Ve yeniliyoruz/yenildik maalesef…

Bu yenilgiye muzafferiyete dönüştürmek mümkün mü? Elbette… Ama çok zor…

Bunun için vazgeçmemiz gereken o kadar çok şey var ki…

Makamlardan vazgeçmeliyiz mesela…

Modanın getirdiği israftan vazgeçmeliyiz mesela…

Gösteriş ve şatafattan vazgeçmeliyiz mesela…

Paranın getirdiği zevk ve sefa düşkünlüğünden vazgeçmeliyiz mesela…

İçine gömüldüğümüz rahat ve rehavetten vazgeçmeliyiz mesela…

Villalarımızdan, yazlıklarımızdan vazgeçmeliyiz mesela…

Son model arabalarımızdan vazgeçmeliyiz mesela…

İstikrarlı şekilde yalan üstüne yalan söylemekten vazgeçmeliyiz mesela…

İnsani iletişim ve ilişkilerimizi sahte ve iki yüzlü tutumların perçeminde nefes almaya zorlamaktan vazgeçmeliyiz mesela…

Yapabilir miyiz?

İnşallah demekten başka bir şey gelmiyor elimden.

Rabbim inşallah bize akıl, fikir bahşeder de iş işten geçmeden aklımızı başımıza devşiririz…