Osmanlı dünyanın en güçlü devleti olarak hep mazlumun yanında
durmuş, dünya onun devrinde huzura kavuşmuş ve bütün insanlığa
hizmet götürmüştür.
Son zamanlarında içten ve dıştan gelen taarruzlar neticesinde
iyice yıpranmış, devlet düzeninde bazı zaaflar oluşmuş, içe
atılan fitnelerle uğraşmak zorunda bırakılmıştır.
Günümüzde başlatmış oldukları taarruzun startı Gezi olayları ve
devamında bize yapılmak istenen süreç gibi!
Neredeyse son üç asırdır içimize atılmış fitne
tohumlarının kalıntılarını temizlemekle meşgulüz.
Dünyanın sömürge güçleri kendi içerisindeki fitnelerle ve
hainlerle uğraşan Osmanlı’nın bu durumunu bir fırsat bilerek 1915
yılında ekmiş oldukları fitne tohumlarının da yardımı ile
cesaretlenip fiziki olarak da Osmanlı’ya karşı dişlerini
göstermeye başladılar.
En son teknolojiyle sahip haçlı donanmasıyla Çanakkale
Boğazı’nı geçmeyi denediler.
Fakat, aynı gün geçeceklerine inananlar çok büyük kayıplarla
boğazdan çıkmak zorunda kaldılar.
Çanakkale’yi boğazdan geçemeyenler bu milletin
ne çapta yiğit ve yaman ve bir savaşçı olduğunu bir kere daha,
ağır can ve mal kaybı pahasına anlamış oldular.
Türkiye insanının yoksul olabilir, aç kalabilir, her
şeyini kaybetmiş olabilir ama imanını ve vatanını asla
vermeyeceğine şahit oldular.
FETÖ ve avenelerinin birlikte 15 Temmuz’da karşılaştıkları
gibi.
Çanakkale savaşında bazı generallerin anılarına
düştükleri şu sözler bunun ispatıdır;
General Hamilton, günlüğüne şunları yazmıştır;
“Çok cesurca savaşan, iyi sevk ve idare edilen asil Türk
Ordusunun karşısında bulunuyoruz.”
General Oglander de anılarında, Türk askeri için şunu
söylemiştir;
“Türk insanının savaş ve muharebe için sahip olduğu yüksek
özelliklerinin, önceden hesaba katılmamış olması, İngilizler için
felaket olmuştur”
General French;
“Türk milleti
korku bilmez, dünyada yenilgi adına bir kavram tanımaz, Türkler,
Asya’nın centilmenleridir” demiştir.
Anı defterlerinde bu tür itiraf ve korku ile söylenmiş sözlerin
katmerlisini görebilirsiniz.
Çanakkale’nin ve 15 Temmuz’un dünya dengesinde yerimizi
almamız adına geleceğimize ışık tutacağına
inanıyoruz.
Çanakkale’de ve 15 Temmuz’da
mübarek şehit kanlarıyla sulanmış bu kutlu vatanın, Türkiye’nin
bir kere daha şahlanışına vesile olacağı kanaatindeyiz.
Allah’ın ve Resulullah’ın adını yeryüzünün her bir tarafına
götürmek için yüzyıllar boyu İslam’a sancaktarlık yapmış bir
milletin, yaşadığı vatan topraklarının her bir zerresinde mübarek
kanı, kemiği bulunmaktadır.
Bir milletin geleceği geçmişi ile çok
alakadardır.
Geçmişlerini unutan milletler, yeryüzünden silinip gitmeye
mahkûm milletlerdir.
Bir milletin kökleri geçmişidir.
Bu vatan hepimizindir. Bundan başka vatan yoktur.
Bizi vatanımızda rahatsız ve huzursuz etmek isteyenlere
fırsat tanınmamalı.
Aynı milletin fertleri olarak senelerce bir arada kardeşçe
yaşamış bu toplumu şimdilerde bölmek ve parçalamak isteyenlerin
oyunlarına gelinmemeli.
Avrupa’da Bakanımıza yapılan insanlık dışı alçakça
davranışın hemen ardından PKK’ya miting izni verilmiş olması, bütün
Avrupa gavur üyeleri ülkelerin ortaklaşa Türkiye’ye karşı “hayır”
propagandası yapıyor olması bizden ne kadar korktuklarının
göstergesidir.
Bu korkanlar yüz yıl öncesinde içimize fitne tohumlarını ekip
hainleri içimize salanlardır.
Tarihin tanıkları olacağımız 16 Nisan referandum
seçimlerinde “Evet” dememizin gereksinimleri dolup taşmış
durumda.
Mart 1915 tarihini fırsat bilen sömürge güçlerine karşı 16 Nisan
seçimleri bütün Türkiye için çok önemli bir fırsattır.
Bu önemli fırsatta halen kararsız tavır içerisinde olmak
önemli dengelerin anlaşılmadığına delildir.
“Hayır” diye yönlendirme yapanlara zaten
lafımız yok. Kimlerle ittifak halinde oldukları ortada lakin
kararsızlar için hem Çanakkale hem de 15
Temmuz’da karşımızda ittifak kurup savaşanlar ve
tohumlarına bakmak yeterlidir.