Karacaya sorulan o soru
Abone olKaraca Star'daki ilk toplantısını anlattı
""Gazeteyi eski güçlü
haline getireceğiz,"" derken Star"ın hangi döneminden söz
ediyorsunuz?
Tabii ki TMSF örnek
alınacak bir dönem değil. TMSF bir mecburiyetten dolayı yönetti bu
grubu. Ben RTÜK başkanıyken de medya kuruluşlarının kamu
yönetiminde olmasının doğru olmadığını ifade ettim.
Ama bu gazete geçmiş
dönemlerde çok başarıyla idare edildi. Özellikle, Fatih Çekirge"nin
yönetiminde çok başarılı bir dönem yaşadı. O dönemlerde ortalama
400 bin ve üstü tirajları gördü bu gazete. Üstelik, dağıtım
şirktelerinin dağıtmaması üzerine özel bir dağıtım şebekesi kurarak
çok zor şartlar altında ve normalde gazete satılmayan noktalarda
satarak yakaladılar bu tirajları.
Yıllarca devlet memuru olarak görev yaptıktan sonra özel sektöre geçtiniz. Bir ferahlama, bir özgürleşme hissettiniz mi?
Ben RTÜK"e seçildiğim gün,
askerliğim dışında bir gün dahi devlet memurluğu yapmamıştım
zaten.
Ama devlet görevi yaptığım zaman da o görevde diğer kamu görevlilerinden çok farklıydım... Siz hiç bu kadar risk alan ya da kamuoyu önünde kendi denetlediği alanı gerektiğinde bu kadar acımasızca eleştiren bürokrat hiç gördünüz mü? Zaten ben o halimle çok tartışıldım.
Evet, özellikle "reality show" lara getirdiğiniz eleştirilerle...
Doğru. Bir dönem, bu aile eksenli yarışma programlarına gösterdiğim tepki mutlaka belleklerdedir. Ama o zaman da ben yine; ""RTÜK başkanı olarak bu açıklamayı yapıyorum ama ben bu yayınlardan yayıncı kimliğimle utanç duyuyorum"" diyerek toplumsal sabrın da taştığını ifade ettim. Dolayısıyla aslında orada benim yaptığım medyadan gelen bir insanın herkesi bir özeleştiriye davet etmesiydi.
Yine de bazı köşe yazarlarının sert eleştirilerinden kurtulamadınız ama söylemlerinizde bir geri adım da atmadınız izlediğim kadarıyla....
Ben hiçbir zaman için konuşmayan, ürkek, çekingen bir kamu yöneticisi profili çizmedim.
Her zaman kamunun önüne
çıkan, kendi görüşlerini ifade eden, eleştirilmeye hazır, bu konuda
herkesle tartışmaya yürekli bir insan tablosu çizdim. Bu benim
aslında kendi karakterimin de bir işareti. Çünkü ben hayatım
boyunca hep şeffaf, açık, gizli ajandası olmayan bir adam olarak
tanındım... Kendi görüşlerimin dışındaki kişilerle de uzlaşan,
adeta yedi düvelle barışık bir adamım ben.
RTÜK"e nasıl seçilmiştiniz?
O göreve seçilmek benim için gerçekten bir süpriz olmuştu. Ben o dönemde Flash televizyonundan ayrılmış, bir kaç arkadaşımla beraber küçük ölçekli yerel bir medya kuruluşu oluşturmak üzereyken o dönemde iki RTÜK üyesi milletvekili olmak için istifa etmiş ve görevden ayrılmışlardı... Yapılan ara seçimde ben bu göreve geldim ve oldukça genç bir yaşta kendimizi kamuda RTÜK de bulduk.
RTÜK üyeliği, medyada uzun
yıllar görev yaptıktan sonra bir yerde emeklilik sonrası göreve
gelinen bir yer gibiydi o dönemde. Ama benimle bu kural değişti.
Benden daha genç arkadaşlarım da RTÜK üyesi olarak
seçildiler.
Sizi kim aday göstermişti RTÜK üyeliği için?
DYP tarafından aday olarak gösterildim. Bu son derece doğal bir süreçti. Mutlaka tüm milletvekillerinin oyunu almanız gerekiyor. Onun için siyasi partiler parti aidiyeti önde olmayan, kamuoyu önünde tanınan, kendi mesleki alanında bilgi ve birikimi olan insanları aday gösteriyorlar...Ve RTÜK, gerçekten –bunu samimiyetle söylüyorum- son derece seçkin insanların katılımıyla oluşan bir kurul oldu.
Bir medya sitesinin haberine göre yaptığınız ilk yazı kurulu toplantısında yaşanan bir tartışmadana ötürü, basın tarihine ilk defa ""Siz hiç gazete yaptınız mı?"" sorusu sorulan bir genel yayın yönetmeni olarak geçmişsiniz...
(Gülüyor) O aslında aktarıldığı gibi gelişmedi, biraz başka bir biçimde ifade edildi. İlgi çeksin diye yapılan bir haberdi bu.
Ben olayı şöyle görüyorum: Basının içinde olursunuz, ama sonuç itibariyle bir gazetenin yönetimini daha önce yapmamış olabilirsiniz. Her şeyin bir ilki vardır. Bir kişi bir göreve geldiği zaman on gazetede falan genel yayın yönetmenliği görevi de yapmıyor. Dolayısıyla bir gün bölge temsilcisi olursunuz, ertesi gün de gazete yönetimi sizi genel yayın yönetmenliğine getirir.
Gazetelerde genel yayın
yönetmenliği tektir. En üst düzey yöneticiliktir. Ama gazetelerde
daha önce yapılan görevler de tabii ki önemli ve anlamlıdır. Ben
hep şuna inanırım en iyiyi yapmak sadece bir kişinin işi değildir.
Gazeteleri genel yayın yönetmenleri yapmaz. Bence genel yayın
yönetmenleri maestro olmalıdır. Bu bir takım işidir. Siz en son bu
konudaki son fırçayı tuvale vuran kişisinizdir.
Dolayısıyla ben gazeteye geldiğim ilk gün bir yazı yazdım.
Arkadaşlarım, artık yazacak mısınız dediklerinde ben ""Hayır. Ben,
genel yayın yönetmenlerinin ancak gerektiğinde yazması gerektiğine
inanıyorum."" dedim. Ama her gün yazı
yazan arkadaşlara da saygım var.
Ne sakıncası var ?
Sakıncası yok tabii. Ama
bu bir yöneticilik işidir. Yönetici olduğunuz zaman bence işin bu
tarafı önemlidir. Onun için ben, bir
gazete olarak belli konularda düşüncelerimizi ifade etmemiz
gerekmedikçe yazı yazmayı düşünmüyorum.
Yazarlarınız yazılarını yazarken sonuna kadar özgür olacaklar mı yoksa RTÜK alışkanlığıyla fazladan bir denetim alışkanlığı sinmiş olabilir mi üzerinize?
Ben tabii ki bütün yazar
arkadaşlarımızla diyalog içindeyim. Yazılarında gayet tabii ki
özgürdürler. Doğrusu da budur. Ama tabi gazetenin bir hukuki düzeni
de var. Sonuçta yazacağınız yazıda gazeteyi bir problemle
karşılaştırmamanız lazım. Ama bu hukuki ve cezai bir problem
olabilir. Onun dışında her yazar bizim gazetemizde kendi
duygularını, kendi düşüncelerini özgürce ifade
edecektir.
Yazar kadrosunda değişiklik yapacak mısınız?
Takviyelerimiz olacak.
Star"da da diğer büyük
gazeteler gibi okur temsilcisi olacak mı?
Mutlaka olmalı. Ne kadar faydası var tartışılır ama bütün
büyük gazetelerin okur temsilcisi var. Star da büyük
gazete.
Eylül ayında gazetemizin
sayfalarını arttırarak, yeni bir yapılanma içerisinde bu konuya da
mutlaka zaman ayırmak istiyoruz. Bence okur temsilciliği önemli bir
konudur. Okuyucuların, madur olan kesiminin sesini duyurması
açısından yazarların, muhabir arkadaşlarımızın adeta kamuoyu
tarafından denetlendiğini hissetmeleri bakımından
önemlidir.
Siz zaten RTÜK"te iken de,
öz denetime çok önem verdiğinizi söylerdiniz her
fırsatta...
Kuruluşlarımız, kendi iç denetim mekanizmalarını kurarlarsa sorun hallolacaktır. Ama inanır mısınız büyük televizyonlarımızın bazılarında RTÜK kanunun yöneticiler tarafından dahi hiç bilinmediğini gördüm.
Star gazetesi personelinin
tazminat ve sözleşme sıkıntıları
vardı....
Bana intikal eden bir sıkıntı olmadı. Ama, benden önceki dönemde gazeteyi yeni alan arkadaşlarımız bir sözleşme üzerinde arkadaşlarımızla çalışmışlar. Ama burada asıl önemli olan ben geldikten sonra ne olduğu ya da ne olacağıdır.
Biz burada, bize inanan,
bizle bu mücadeleyi yapmaya hazır olan ve performansı yöneticileri
tarafından takdir edilen arkadaşlarımızla bir yol yürüme
niyetindeyiz ve bütün arkadaşlarımızı
kucakladık.Ama tabii ki şirketi yeni
alanlar eski dönemden kalma sorunlardan sorumlu
olamazlar.
Artık RTÜK başkanı,
dolayısıyla devlet memuru değilsiniz. İşte bu yüzden, RTÜK"ü
özgürce eleştirmenizi bekliyoruz sizden?
RTÜK yasasının derhal ele alınmasını, bu iş için çok geç
kalındığını düşünüyorum. Bütün şekliyle, iç mekanizmalarıyla
teşkilat yapısıyla her şeyin bir kez daha değerlendirilmesi lazım.
Biz, benim dönemimde bir taslak çalışma yaptık ve ilgili devlet
bakanlığına ilettik. Ama RTÜK yasası bu sene de parlementonun
gündemine gelmedi maalesef. Özellikle AB
doğrultusunda düzenlenmesi gereken çok şey var. Mesela
telemarketing denen ekrandan pazarlama konusu AB müktesebatı
(edinilen, kazanılan bilgiler)
çerçevesinde bir an önce düzenlenmesi gereken bir konu.
Bir de eser sahipliği, yani telif ve yayın ilkeleri konularında AB müktesebatına uygun düşmeyen düzenlemeler var. Reklam yönetmeliğinin de bir kez daha gözden geçirilmesi lazım. Öbür taraftan medya sahipliği ile ilgili düzenlemelerin de bir an evvel yapılması lazım. Sayın Cumhurbaşkanı o konuyu anayasa mahkemesine götürdü. Anayasa mahkemesi yürürlüğü durdurma kararı verdi ve iptal etti. Şimdi o anlamda da bir yasal boşluk var.
2002 yılında RTÜK"ün
sadece ceza veren bir kurum olmaması, ödüllendirmesi gerektiğini de
söylemiştiniz. Aradan 3 yıl geçtikten sonra 2005 yılında Sabah
gazetesi yazarı Emre Aköz "" Fatih Karaca ve çalışma arkadaşlarının iş yapıp
yapmadığını anlamanın tek ölçütü cezadır. Kaç radyoyu uyardı, kaç
kanalı kapadı? Bunun dışında başarı performansını ölçecek bir değer
yok ki!.. Ne
şikâyetlerin önemi var, ne de kurumlardan gelen telkinlerin... RTÜK
ceza kesmek zorunda olan bir kuruluş. Bugün 'reality show'ları
yasaklayacak, yarın başka tür programları. Çünkü görevi bu, kuruluş
mantığı bu..."" diye
yazmıştı… Neden
başlangıçtaki niyetinizi yani ödüllendirme yöntemini
uygulayamadınız?
O yazarın kendi görüşüdür. Hiç öyle şey olur mu... Sadece ceza
veren bir kurul değil ki RTÜK. Mecbur kalmadıkça ceza yöntemi
uygulanmıyor.
Ödül verebilmek içinse yasa gerekli. Mevcut yasaya göre ödül veremiyorsunuz. Kendi kaynaklarınızdan teşvik edici bir fon aktarmanız da söz konusu değil. Dolayısıyla o anlamda mutlaka kanunun değişmesi gerekiyor. Bütün bunlar için, gerçekten çağdaş, Türkiyenin önünü açabilecek, AB ile uyumlu, medeni batı ülkelerinde olan ilkelerin hayata geçirileceği bir yasaya acilen ihtiyaç var. Ama, bu yasa kanunlaşmadan önce, bu konuda ilgili tüm tarafların da görüşlerinin alınması gerekir.
Tv kanallarının logolarını kapatın hepsi birbirinin aynı demiştiniz. Gazeteler arasında çok fark var mı....
Belki birkaç gazeteyi çıkarırsanız, yazılı basının da belli görüşlere hep aynı biçimde yaklaştığını görebilirsiniz. Ama gazetelerde en azından karşılıklı sütunlarda apayrı görüşleri savunan yazarlar var. Televizyonlarda ise hep aynı tarz haber bültenleri, yorumlar, yarışmalar...
YARIN: ""Bu
meseleler kolay meseleler değil.""
Söyleşi: Dilek Yaraş/İnternethaber