İtina ile okuyucu aşağılanır
Abone olZaman Gazetesi yazarı Turan Alkan, bazı yayın organlarının okuyucuya hakaret ettiğini savundu. Alkan, bu iddiasını da dün iki gazetede çıkan haberle ispatladı.
Zaman Gazetesi yazarı Turan Alkan " başlıklı yazısında bazı
gazetelerin okuyucuyu aşağladığına dikkat çekiyor.
Alkan, dün iki büyük gazetede özel logosuyla çıkan bir çapkınlık
haberiyle de iddiasını ispatlıyor.
İşte Turan Alkan'ın yazısı:
İtina ile okuyucu aşağılanır!
Devamlı okuyucuları ne hisseder bilemem; ama ara-sıra o gazetelere
bakmak durumunda olan birisi olarak resmen hakarete uğradığımı
hissettim.
“Bizim okuyucu, şöyle manşet kenarında bikinili kızların resmini
görmeye bayılır; haberi nasıl olsa uydururuz” yaklaşımı bence
okuyucuya hakarettir. Mekanizma böyle çalışıyor galiba: “Mevsim
yaz, plajlar hareketlendi, okuyucu böyle güzel günlerde ağır, ciddi
ve vahim haberleri okumaz, öyleyse sayfaları hafifletelim!”
“Okuyucu” bu muameleye lâyık mıdır bilemem; aslında bal gibi
biliyorum da söylemeye dilim varmıyor ama mekanizmanın bir de şu
yönü var, ihmâl edilmemeli: Okul önlerinde uyuşturucu satışını
engellemezseniz bir süre sonra müşteri sayısı artacaktır. Tam da bu
noktada, “öğrenciler kendi iradeleriyle satın alıyorlar; talebin
olduğu yerde arz da olur, size ne” savunması ne kadar ahlâkidir,
erbâbı tartışsın dursun.
İsimlerini vermeyeceğim çünkü bu kadarını hak etmiyorlar; iki
gazete dün, aynı “meşhur bayanlar”ın birbirine benzer bikinili
pozlarını birinci sayfalarında ağırlayarak özel haber yaptıklarını
ileri sürdüler. H.A ve Ö.E. isimli bayanlar Mısır’a gitmişler.
Gazetenin ifadesine göre “uslu durmamışlar” ve iki İtalyan futbolcu
ile bir hafta “gönül eğlendirmişler”. “Alan razı, satan razı, sana
ne kardeşim” diyebilirsiniz, “bu da o gazetenin ‘özel haber’
anlayışı diyebilirsiniz. Her gazete, sayfalarını dilediği gibi
kullanır; okuyucu beğenirse okur, beğenmezse okumaz.”
diyebilirsiniz; evet haklısınız ama okuyucunun pek de adam yerine
konulmadığı gerçeği hâlâ dimdik ayakta durmaktadır. Her iki gazete
de olayın bir “kaçamak” olduğu ve özel muhabirlerinin özel
gayretleri ile elde edildiği iddiasında bulunuyor ama her nedense
haber, aynı gün farklı gazetelerde, aynı mekanda (yani bilmem ne
otelinin plajında) farklı objektifler tarafından çekilmiş, aynı
objeleri görüntüleyen fotoğraflarla okuyucuya sunuluyor. Böyle
durumlar ancak basın toplantılarında olur. Basın toplantısı yapacak
kişi gazeteleri arayarak bir açıklama yapacağını, muhabir
gönderilmesini rica eder ve ertesi gün biz aynı olay hakkında
farklı haber metinleri ve farklı açılardan çekilmiş fotoğraflar
görürüz. Aynen böyle bir durumla karşı karşıyayız. Kaçamak
denildiğine bakmayın, kaçamak yapanlar objektifin karşısında ayıla
bayıla poz vermezler pek; bu daha ziyade önceden tertip edilmiş bir
basın toplantısını andırıyor. Âlâ, güzel ama şu iki güzide
gazetenin birinci sayfalarında ne işi var?
“Efendim tatil mevsiminde gazeteler okuyucu kaybeder; sayfaları
böyle güzide, son derece saygıdeğer bayanların gönül açıcı
resimleriyle renklendirmekte beis görmeyiz” mantığı, bana göre
neticede okuyucuyu tahfif etmek anlamını taşıyor. “Evet, yaptığımız
pek doğru bir şey değil ama, okuyucu böyle istiyor ne yazık ki!”
mantığı savunula savunula gazetelerimiz gazete olmaktan çıktı.
Kahve dövenin hınk deyicisi makamında yayın yapan bir itibarsızlık
çizgisi, basın dünyamızı niteleyen en belirgin hat haline
geldi.
“Kötü bir şey yaparsak okuyucu zaten bizi cezalandırır; siz ne
karışıyorsunuz” denilebilir mi? Elbirliği ile nasıl bir okuyucu
kitlesinin yoğrulmakta olduğunu görmüyor muyuz? Televizyon
seyircisi böyle zıvanadan çıkarıldı; tarihin hiçbir döneminde
kitleler, Türkiye’de televizyon seyircisinin aşağılandığı derecede
tahkir edilmemiştir. “Seyrediyorlar ne yapalım” diyemezsiniz;
kötüyü model gösterirseniz kötü rağbetlenir. Mârifet iyiyi, doğruyu
terviç etmekte.
Okuyucu, seyirci, sıfatımız her ne ise; medyanın aynasında
gördüğümüz kendi suretimiz; suyun başındakiler ise yaptıkları işe,
kendilerine ve bize saygısı kalmamış adamlar. Bilelim.
Yazı: Turan Alkan
Kaynak: