İstanbul suç cenneti oldu
Abone olTürkiye’nin aynası İstanbul’da işlenen asayiş suçları son 10 yılda yüzde 87,6 artarken, gecekonduların yoğunlaştığı 14 ilçede bu oran yüzde 285’e tırmandı.
Uzmanlar, gecekondu kaynaklı suçların önümüzdeki yıllarda daha
da artabileceğine dikkat çekiyor. Ne köylü kalabilen, ne de kentli
olabilen gecekondu sakinlerinin kendilerini üst gelir gruplarıyla
kıyaslaması, suçun ana sebebi olarak gösteriliyor. M.G 18 yaşında.
İstanbul’un Hacı Hüsrev Mahallesi’nde yaşıyor. Bugüne kadar
kapkaçtan tam 107 kez yakalandı. “İlk işini” henüz 6 yaşındayken
gerçekleştirmiş. M.G bu konuda yalnız değil. Onun gibi nice çocuk,
sokaklarda çeşitli suçlara bulaşıyor. Örneğin, Hacı Hüsrev
Mahallesi’nde ikâmet eden en az 200 çocuk polis kayıtlarında yer
alıyor. M.T 55 kez göz altına alındı. Annesi ise 35 defa... Y.K 30,
annesi 120 kez suçüstü edildi. “En önemli işi” ise Ürdün
Prensesi’ni soymaktı. F.Ş 32, B.S ise 25 defa yakalandı. Hacı
Hüsrevli bu çocukların yaşları 15 ile 18 arasında değişiyor. İyi
giyinip lüks semtlerde ‘çalışıyorlar.’ Yakalandıklarında yaşları
küçük olduğundan polis tarafından ailelerine teslim ediliyorlar.
Hacı Hüsrevli en az 30 ailenin, çocuklarını hırsızlık ve kapkaça
yönlendirdiği belirtiliyor. Türkiye’nin son dönemde gündemini işgal
eden konuların başını hırsızlık, gasp ve kapkaç gibi suçlar
çekiyor. Özellikle büyük şehirlerde giderek daha fazla görülen bu
tür olayların, 1 Nisan’da yürürlüğe girecek yeni ceza yasasıyla
daha da artmasından endişe ediliyor. Hemen her gün televizyon ve
gazete haberlerinde, asayişi bozan suçlarla nasıl mücadele
edileceği ve bunların önlenmesi için ne tür tedbirler alındığı
anlatılıyor. Ancak, ortaya atılan önerilerin birçoğu köklü
tedbirler içermiyor. Zira, söz konusu önlemlerin ana tezi, polisiye
tedbirler ve yasal düzenlemelerle suçun ortadan kaldırılacağı
üzerine bina ediliyor. Halbuki, sorun daha da derinlerde...
Özellikle büyük şehirleri bir virüs gibi kuşatan varoşlar, hiçbir
ahlaki ve insani değeri tanımayan insanların yetişmesinde önemli
bir rol üstleniyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp
Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı, ‘suç selleri’nin
gelebileceği uyarısında bulunuyor. Ancak, gecekondularda oturan
herkesin potansiyel suçlu ilan edilemeyeceğini de ekliyor. Suç
yaşının bu kadar düşmesi suç oranlarının yıllar içinde artmasına da
yol açıyor. Son 10 yılda şehrin nüfusu yüzde 40 büyürken, İstanbul
genelinde işlenen suçlarda yüzde 87,6’lık artış meydana geldi. 1994
yılında 20 bin 9 olan asayiş suçu sayısı, 2004’te 37 bin 523’e
ulaştı. Gecekonduların yoğunlaştığı İstanbul’un 14 ilçesinde ise
suç oranlarındaki artış yüzde 285 oldu. 1994 yılında 5 bin 873 olay
meydana gelirken on yıl sonra olay sayısı 16 bin 739’a tırmandı.
Şüphesiz gecekonduların bulunduğu ilçelerdeki bu artışta bir türlü
durmayan göç kadar Türkiye’nin değişen toplumsal dinamikleri de
etkili. İstanbul’daki varoşların bazıları şehirden kopuk, bazıları
zengin semtlerle iç içe. Bazıları da fabrika ve sanayi bölgeleri
çevresinde yer alıyor. İşte, suça karışma olayları ekonomik açıdan
kontrast tabloların oluştuğu semtlerde artıyor. Varoşlarda
yaşayanlar kendilerini, terk ettikleri köydeki insanlarla değil de,
her gün karşı karşıya geldikleri üst gelir grubuna mensup
insanlarla mukayese ediyor. Ne köylü kalabilen, ne de kentli
olabilen bu insanların iç dünyalarındaki boşluk ve çelişkiler
hırsızlık, gasp, kapkaç gibi suçları tetikliyor. Büyük şehirleri
kuşatan varoşlar, 1950’liden sonra başlayan göçle ortaya çıktı. Dün
kırmızı tuğlalarla çevrili Gaziosmanpaşa, Ümraniye, Zeytinburnu,
Kağıthane, Esenler, Küçük Armutlu, Bağcılar, Sultanbeyli gibi
gecekondu mahalleleri bugün artık kocaman birer ilçe... Köyde
tarımla uğraşan insanlar, kentte ihtisas istemeyen sektörlere
yöneldi, seyyar satıcılık ve kapıcılık yaptı. Kırsal alandaki
koruyucu ailenin yerini kentte tanımadığı çevre aldı. Akrabalarla
bağlar koptu, çevreden gelen tehlikelere karşı korunaksız kalındı.
Gelenek ve görenekler değişti, kentteki değerler de yadırgandı. Ne
köylü kalan ne de kentli olabilen bu nesil bir ‘geçiş kültürü’
oluşturdu. Suçlar hak olarak görülüyor Kaçak yapılaşmanın yaygın
olduğu yerlerden biri Pendik’in Aydos semti. Burada oturan Gülseren
Çağlayan, askerliğini yapan oğlunun iş bulamadığını ve ‘hırsızlığa
adeta mecbur’ kaldığını söylüyor. “Allah hırsız etmesin ama aç
kalınca ne yapacaksın? Hırsızlığa devlet yönlendiriyor. Gençlere iş
yeri açsınlar. AB’ye işsiz mi gireceğiz?” diyor. Evine ayda 300 YTL
girdiğini söyleyen Gülseren Çağlayan, memleketi Sivas’ı terör
yüzünden terk ettiğini anlatıyor. Yetişkinler gecekondudaki
yaşamını ‘kader’ olarak algıladığı için çevresine tepki
göstermiyor. Ancak, genç nesil şehirdeki farklı yaşam tarzlarına
tepki duyuyor ve yoksul olmayı hazmedemiyor. Sonra da bu farklılığı
azaltmak uğruna hırsızlık, kapkaç gibi suçlara karışıyor. Bunları
yaparken de kendisini ‘haklı’ görüyor. Aslında gecekonduda yaşayan
genç neslin suçu hak olarak görmesinin altında mutsuz hayatlar
yatıyor. Prof. Dr. Gülten Kazgan’ın danışmanlığında yapılan
‘Kuştepe Araştırması’na göre, genç neslin çok büyük bölümü mutsuz.
Kuştepelilerin yüzde 57’si bunu işsizliğe, yüzde 52’si eğitim
görememeye, yüzde 42’si ise parasızlığa bağlıyor. Ailelerin yüzde
50’sinden fazlasının eline 100 ile 300 milyon lira arasında para
geçiyor. Aynı araştırmada görev alan İstanbul Bilgi Üniversitesi
Öğretim Görevlisi Dr. Hilal Akgül, gecekonduda yaşayanların bu
mutsuzluklarının yanı sıra gelecekten de bir beklentilerinin
olmadığını söylüyor: “Hayat şartları çok kötü. Bir de farklı yaşam
koşulları olduğunu biliyor ve buna katlanıyor. Çocuk okuyup adam
olacağını, iş bulacağını düşünmüyor. Hayal bile sınırlı. Geleceğini
hayal edemiyor. Bu hem onlar hem de toplum için çok tehlikeli.
Mutsuz insan çok şeyi yapabilir. Sorun bence gelir dağılımı ve
sosyal adaletsizlik sorunu. Türkiye’nin bunu tartışması gerekiyor.
Mevcut şartlar bu insanları suça teşvik ediyor.” İzmir’deki
gecekondu bölgelerinde de suça eğilim oldukça yüksek. İzmir’de
çocuk mahkemeleri kayıtlarının incelenmesi sonucu 3 bin 327 çocuğun
2 bin 466’sının (yüzde 74) gecekondu bölgelerinde oturduğu tespit
edilmiş. Ekonomik krizle birlikte büyüyen fark, gecekonduda
oturanların suçlara karışma oranını artırıyor. Gecekondularda
yaşayan gençler daha çok yaralama ve hırsızlık suçlarına karışıyor.
Yaralama, toplumsal uyumsuzluktan kaynaklanırken hırsızlık için
İzmir’de çocuk mahkemelerindeki dava sonuçlarını araştıran Prof.
Dr. Hamit Hancı, “Çocuk, hırsızlığı eksiklikten, açlıktan ziyade
sevgi ihtiyacını gidermek için yapıyor. Gecekondular suç için iyi
bir ortam. Çocuk sokakta kalıyor, kaçak sigara satıyor, eve para
getirmeyince dövülüyor. Büyük şehirlerde sosyal denetim az, aile
yapısı gecekondularda bozuluyor. Ne çekirdek aile, ne de büyük bir
aile oluşturuyorlar. Kırsal alanda eğitim olmasa bile sosyal çevre
koruyor, müdahale ediyor.” diyor. Hancı, gecekondu mahallelerinin
‘suç bölgeleri’ değil, suça yönelten önemli faktörlerden biri
olduğuna dikkat çekiyor. Uyuşturucu kullanımı yaygınlaşıyor Suçun
sosyo-ekonomik çevrede oluştuğunu aktaran Hancı, çocuk suçlular
gerçeğinin basite alındığını belirterek bu çocukların gelecekte
daha büyük suçlarla karşımıza çıkacağının altını çiziyor.
Gecekonduda oturanlar daha çok ‘mala yönelik’ diye tabir edilen
basit suçlara yöneliyor. Hamit Hancı’nın araştırmasına göre tüm
suçların içinde hırsızlık yüzde 80’lik bölümü oluşturuyor. Bu
İzmir’de yüzde 65’lere, Trabzon’da ise 50’lere iniyor. Hancı, büyük
şehirlerde mala yönelik suçların bu kadar yüksek olmasını olayların
gizli kalmasına ve denetimin az olmasına bağlıyor. Gecekondularda
geçmişte olmayan uyuşturucu maddeler de bugün gençlerin arasında
gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Birçok gecekondu mahallesinde gençler
tiner, bali gibi uçucu maddelerin yanı sıra eroin de kullanıyor.
Madde kullanıcıları aynı zamanda adi suçlara da karışıyor. Son
olarak Beşiktaş-Çaykur Rizespor maçında Beşiktaşlı taraftar Cihat
Aktaş, gecekondu mahallesinde oturan Fatih Sözüer tarafından, ‘omuz
attığı’ gerekçesi ile bıçaklanarak öldürüldü. Uyuşturucu madde
bağımlısı olduğu öne sürülen Sözüer’in üç sabıkasının olduğu ortaya
çıktı. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Prof.
Dr. Musa Tosun, gecekondudaki çocukların kolayca uyuşturucu
tacirleri iyi çetelerin avucuna düşebileceğine dikkat çekerek,
“Köydeki dokuyu olduğu gibi yansıtamıyorlar. Bu çocukların
çeteleştirilmeleri daha kolay.” diyor. Kapkaççıların yüzde 90’ı
Hacı Hüsrevli Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen birçok genç
organize çeteler tarafından bu tür gecekondulara yerleştiriliyor,
yeri geldiğinde de suçlarda kullanılıyor. İstanbul’daki kimi
gecekondu mahalleleri suç konusunda uzmanlaşmaya bile gitmiş. Bir
emniyet yetkilisi İstanbul’daki oto hırsızlarının büyük bölümünün
Pendik’in Aydos Mahallesi’nden çıktığını söylüyor. Mahallede birçok
insan bu tür suçlamaları kabul etmezken, Aydos’a komşu Sülüntepe
Mahallesi’nde yaşayan 20 yaşındaki Fatih Murat, oto hırsızlığının
yanı sıra, esrar gibi suçların da olduğunu iddia ediyor. Musa
Tosun’un dikkat çektiği bir başka nokta ise, getto oluşturmuş
gecekondu mahalleleri. “Ağrı’daki köyünün geleneğini, gecekonduda
kapalı bir çevre oluşturarak yaşatanlar var. Buralarda suç oranları
düşük olur.” diyor. Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz bir emniyet
yetkilisi, Hacı Hüsrev Mahallesi’nin İstanbul’daki kapkaççıların
yüzde 90’ını barındırdığını söylüyor. Fatih ve Tarlabaşı’ndakiler
8-10 kişilik gruplar halinde evlerde kalırken, Hacı Hüsrevliler
ailelerinin yanında ikamet ediyor. İşsiz olan Hacı Hüsrevli
gençleri kapkaça aileleri yönlendiriyor. Kapkaçla ilgili emniyetin
tespitine göre gençleri yönlendiren aile sayısı 30. Yakalanan
kapkaççılar birkaç ay içinde hapisten çıkıp yoluna devam ediyor.
Kapkaç olaylarını önlemek amacıyla emniyet, bu suça yeni bir ceza
verilmesini Meclis’e teklif edecek. ABD’deki ev hapsi örneğinden
yola çıkarak hazırlanan tasarıyla kapkaç yapan kişinin
yakalandıktan sonra 3-5 yıl gibi bir süre İstanbul’a alınmaması
planlanıyor. Terör örgütlerinin adresi de gecekondular Gecekondu
bölgeleri sadece hırsızların adresi değil. Aynı zamanda terör
örgütleri de denetimin az olduğu bu tür mekanlarda yuvalanıyor.
Gaziosmanpaşa, Gazi Mahallesi, Küçük Armutlu, Sarıgazi,
Sultanbeyli, Ümraniye, Esenler... Bir dönem DHKP-C militanlarının
‘ele geçirdiği’ Küçük Armutlu bugünlerde sessizliğe bürünmüş adeta.
Bu bölgede yer alan Baltalimanı Mahallesi’nin muhtarı Şükrü Aydın,
Armutlu’da işsiz, mesleksiz ve eğitimsiz bir gençliğin yaşadığını
hatırlatarak, “Küçük haneli köyler birleşerek binlerce haneli
köyler haline geldi. Şimdi burada kimse iş bulamıyor.” diyor. Şükrü
Aydın’in iddiasına göre Armutlu gibi gecekondu bölgelerinde yaşayan
sorunlu gençler iktidara muhalefet etmesinler diye uyuşturucuya
kasıtlı alıştırılıyor. İşsizlik elbette en büyük sorun. Özellikle
de eğitim eksikliğini giderememiş genç nesil için. İkitelli’deki
Hazine Mahallesi’nde oturan gençlerin de en büyük hayali iyi bir
işe sahip olabilmek. Ancak, mahalledeki görüntüler 30-40 yıl
öncesini hatırlatıyor. Kırık dökük binaların önündeki su bidonları
burada nasıl bir hayatın yaşandığını gözler önüne seriyor. 20
yaşındaki Menderes Çelik, doğuda iş olmadığı için İstanbul’a
göçenlerden. Maddi durumunu düzeltir düzeltmez ailesi ile birlikte
Alibeyköy’de daha iyi bir gecekonduya taşınmayı planlıyor. Tokat’ta
eşini bırakarak oğlunun okuması için İstanbul’a gelen Yeter Kaya,
çocuğunun herhangi bir suça karışmadan iyi bir iş sahibi olması
için “Ellerimi dahi kesseler, razıyım.” diyor. Futbol suçu
azaltıyor ama geçici Gecekondularla lüks semtlerin iç içe olması
varoşlarda yaşayanlara bazen iş imkanı doğuruyor. Sarıyer’deki Hacı
Osman Mahallesi’nde yaşayan inşaat ustası İsa Çelebi, villalara
temizlik, boya gibi işlere giderek para kazandığını söylüyor:
“Aslında zenginler buradakiler için bir fırsat. Zenginin bize
zararı olmuyor, bir sorun da yok.” Hacı Osman’da Erzincan, Sivas,
Samsun ağırlıklı bir nüfus var. Farklı şehirlerden gelen Hacı Osman
sakinleri aynı zamanda birbirleriyle dayanışma içinde. İsa Çelebi,
Hacı Osman’daki insanlara işsiz de kalsalar akrabaları veya
komşuları tarafından uzun süre sahip çıkıldığını söylüyor.
Toplumsal dayanışmayı artıran ve gecekondu neslini suçtan
uzaklaştıran bir diğer faktör ise spor. Kuştepe’nin futbol takımı
Kuştepespor, mahalledeki gençleri sürekli bir arada tutuyor. Bir
yandan toplumsal yaşamı öğrenen bu nesil, diğer yandan da
sosyalleşiyor. Hilal Akgül, bu bölgede yaşayan birinin okuyup iyi
bir geleceğe sahip olmasının zor olduğunu belirterek,
“Geleceklerini futbola bağlamış. Bütün verimli zamanları top
peşinde geçiyor. Onları daha iyi bir hayata ulaştırabilecek tek yol
futbol. Ancak futbol Kuştepe’de yaşayanlar için adeta uyuşturucu
etkisine sahip.” diyor. Akgül’e göre, futbolla bağını koparıp
çalışmak zorunda kalan gençler boşluğa düşüyor. Hırsızlıkta nitelik
arttıkça suç şehrin elit kesimine doğru kayıyor. Üsküdar–Mustafa
Kemal, Ümraniye, Beyoğlu, Tarlabaşı, Avcılar, Sarıgöl, Gazi
Mahallesi gibi gecekondu muhitleri suçluların en fazla barındığı
bölgeler. Gasp ve yankesicilik en fazla Şişli, Kadıköy ve
Beyoğlu’nda. Kalabalık olan bu üç ilçe para trafiğinin de en yoğun
olduğu merkezler. ALİ BULAÇ*: AİLE İÇİ ŞİDDET ARTIYOR Türkiye’nin
ana gövdesini oluşturan büyük kentlerin yüzde 70’i gecekondu.
Burada yaşayan insanların üç özellikleri öne çıkıyor. Biri kayıt
dışı ekonomi için önemli bir potansiyel olmaları; buralarda
istihdam ediliyorlar. Sosyal haklardan ve güvenceden yoksun,
istismara açıklar; düşük maaşla çalışıyorlar. Gelir bölüşümü en
somut şekilde hissediliyor. Burada da suç oranı yüksek. Fakat
önemli bir kısmı yaralama, cinayet gibi ağır suçlar değil. Aile içi
şiddet, boşanma oranlarının yüksekliği, çocukların korumasız
olması, dağılmakta olan aile sayısının gün geçtikçe artması... Baba
çalışmıyor, gecekonduda yaşayan üç aileden ikisinin geçimini kadın
temin ediyor. Bu demek değildir ki gayr-i meşru alanlarda
çalışıyorlar. Nüfusun en yoksul yüzde 20’si milli gelirden yüzde 5,
en zengin yüzde 20’lik kesimi yüzde 45 pay alıyor. En zengin
kesimin aile içi davranışları ile en yoksul kesimin aile içi
davranışları birbirine benziyor. Son birkaç senede gecekondu
muhitindeki dini duygular zayıflama sürecinde. Din onlar için
geçmişte bir toplanma merkezi idi. Buradan da siyasi ve sosyal
hareket, ahlak çıkıyordu. Şimdi bu zayıflıyor. Mesela artık din
referans olmaktan çıktı. Bu bölgeler Milli Görüş hareketinin oy
deposuydu. Siyasiler arasında beden dilini kullanan profiller öne
çıkıyor. Bu açıdan Mustafa Sarıgül dikkate alınmalı. Cem Uzan
kalsaydı önemli bir noktaya gelebilirdi. Tayyip Erdoğan da bu
eksende ele alınabilir. Din zayıflıyor, ideolojik siyasi lider
yerine lümpen dil kullanan siyasi liderler önem kazanıyor. Projesi
olan derinlikli liderler geride kalacak. Üçüncü önemli özellik,
psikolojik bakımdan bu muhitlerde yaşayanlar çok sorunlu. Bunlar
psikoloğa gitmiyor. Bu da onlara yansıyor. Gündelik hayatta,
patolojik davranışlar öne çıkıyor. Çatışma ve kaygı yaşıyorlar.
Güvenli bir gelecekleri yok, hastalıklarında tedavi olmuyorlar.
Evlilikleri devam edecek mi diye kaygı içindeler. Bir de çatışma
yaşıyorlar. Televizyonda son derece refah içinde yaşayan insanlarla
çatışma yaşıyorlar. Mankenler, futbolcular güzel giyiniyor; herkes
bunlara özeniyor, bunların hayatı ile uğraşıyor. O noktada
sembollere başvuruyorlar. Gerekli gereksiz kola tüketiyor, Marlboro
sigarası içiyorlar. Herkeste cep telefonu var. Çoğunun elinde hattı
yok, görüntü için sürekli konuşuyorlar. (*) Yazar / Sosyolog PROF.
DR. MUSA TOSUN (*): GECEKONDUDAKİ HERKES SUÇLU DEĞİL Sosyo-ekonomik
seviyenin düşük olduğu gecekondu bölgelerinde suç oranları yüksek.
Gecekondularda hem otorite eksikliği, hem kültürel yapının
kontrolsüz olması, hem de başka kültürden bir araya gelmiş
insanların hepsinin ayrı ayrı kendi kültürünü yaşayarak bir otonomi
içinde olması çocuklar arasında suç oranlarını artırıyor. Ancak
bunu sadece yoksullukla açıklamak mümkün değil. Ülkemizin birçok
yoksul kesimi vardır ki suç oranları daha düşüktür. Zenginlerin
çevresindeki yoksul insanları gözettiği, sosyal dayanışmanın var
olduğu gecekondu muhitlerinde suç oranları daha düşüktür. Yani
gecekondu demek suç ortamı demek değildir. Şehir merkezinde
bireysel, kontrolsüz, birbirini tanımadan kültürel yozlaşma içinde
yaşayan ve değer yargıları kalmamış, eğlenceyi veya konforu daha ön
plana alan insanların oluşturduğu bir ortamda suç oranları daha
fazladır. Ama niteliği farklıdır. Biri banka dolandırır, öteki
başka şey yapar; gecekondudaki de simit çalar. Gecekondulardaki
sosyal yaşam farklılığı burada yaşayanların psikolojik durumuna
yansır; depresyonlar ortaya çıkar, üretim düşer. Kendi değer
yargılarını kaybetmiş, yeni değer yargıları da oluşturamamış, aile
kontrolünün ortadan kalktığı başı boş, verimsiz, sıkıntılı, öfkeli
bir kesim oluşur. Bu kesimin içinde de her türlü suçun yeşermesi
mümkün. (*) Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi
Haber: İbrahim Doğan Kaynak: Aksiyon