İstanbul Sözleşmesi can çekişirken…

Çok kısa bir zaman dilimi içerisinde ölümcül bir yara alan sözleşmeye can alıcı darbenin indireleceğini ümit etmekteyim.

Mustafa Sabri Beşer msbeser@internethaber.com

Ayasofya’nın açılması ile ilgili yazıma “Elhamdulillah” diyerek başlamıştım.

Şimdi bir “Elhamdulillah” daha demek istiyorum çünkü uzun zamandır topluma ve aileye verdiği zararları dile getirdiğim İstanbul Sözleşmesi’ne öldürücü bir yara vuruldu gibi.

İnşallah son nefesini verdiğini görmek de uzun sürmeyecek.

İstanbul Sözleşmesi’nin topluma etkilerini analiz ettikleri bir rapor hazırlandı. Bu rapor ile birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en kısa sürede toplumun büyük kesiminin şikayetçi olduğu bu sözleşme hakkında gereğini yapacağından en ufak bir şüphem yok.

Böyle bir karar alınmış olması durumunda bu millete son 300 yılın en büyük hizmeti yapılmış olacaktır. 

Ve bu hizmetin karşılığında bütün müslümanlar ve aileler tarafından yapılacak dualar hizmeti verenler yeter de artar bile.

Hazırlanan rapor İstanbul Sözleşmesine öldürücü bir darbe vurma niteliğine sahip.

Aşağıdaki cümleler bu raporun kısa bir özeti niteliğinde olup ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız:

“İstanbul Sözleşmesi’nin amacının kadına karşı şiddeti/ aile (ev) içi şiddeti önlemek olduğu belirtilse de kadın ve erkeklerin kendi toplumlarının, gelenek ve inançlarının yüklediği rollerden sıyrılarak ele alınması gerektiğine yönelik bir zihniyet değişikliğini de içerdiği sözleşmenin önsözünden, hükümlerinden ve özellikle kullanılan kavramlardan anlaşılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi ile cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet, ev içi vb. kavramlar kabul edilmiş; uluslararası hukukun koruma alanına dahil edilen bu kavramlar üzerinden verilecek hak mücadelesinin önü açılmıştır.

İstanbul sözleşmesi toplumun temelini oluşturan aile hakkında düzenlemeler içerirken toplumun din, dil, inanç, örf, gelenek gibi değerlerini tamamen rafa kaldırmakta; kadını ve erkeği içinde bulunduğu toplumun değerlerinden soyutlamakta ve tüm toplumlara bu konuda tek tip bir anlayışı dayatmakta; bu özelliği ile kadın ve erkek ilişkilerinde sonu “cinsiyetsizliğe” varan bir ideolojiyi sözleşmeyi imzalayan devletlere kabul ettirmeye çalışmaktadır.

Sözleşmenin uygulanmaya devamı halinde yol açacağı hukuki, ahlaki ve toplumsal sonuçlar dikkate alındığında İstanbul Sözleşmesinin Türkiye tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine yapılacak bir bildirimle feshedilmesinin yerinde olacağı kanaatindeyiz.

Sözleşmenin feshedilmesinin yerinde olduğuna dair kanaatimizi belirtmekle birlikte ülkemizde şiddet olaylarının artmakta olduğunu gözlemlemekte; sözleşmenin feshedilmesi ile birlikte iç hukukumuzda toplumumuzun ahlaki, geleneksel, kültürel yapısı ile uyumlu şekilde ve dini hassasiyetler de gözetilerek ve gerekli düzenleme yapılarak bu alandaki hukuki boşluğun doldurulması gerektiğini düşünmekteyiz.”

İstanbul Sözleşmesi’ni detaylı bir şekilde inceleyen ve zararları konusunda dikkat çeken raporda diğer ülkelerin sözleşmeye verdikleri tepkilerin anlatıldığı bölümde oldukça dikkat çekici.

Raporun ilgili bölümünde şu bilgilere yer veriliyor:

“Macaristan Parlamentosunda hükümete İstanbul Sözleşmesi'ni onaylamaması yönünde çağrı yapan siyasi deklarasyon 5 Mayıs 2020’de kabul edilmiştir ve sözleşmenin yürürlüğe girmesi bu şekilde engellenmiştir. Rusya ev içi şiddet ifadesinde taraflar aynı cinsten olabileceği kabul edildiğinden sözleşmeye karşı çıkmıştır. İsveç ve İngiltere ise kadına uygulanan her şiddeti insan hakları ihlali olarak görmenin sakıncalı olduğunu vurgulamıştır. Bulgaristan 2018 yılında sözleşmeyi reddetmiş, Anayasa Mahkemesi sözleşmenin Bulgaristan Anayasası’na aykırı olduğuna hükmetmiştir. Hırvatistan sözleşmenin eşcinsel evliliklerin hukuken tanınmasına imkan tanıyacağı, cinsiyet ideolojisini üretmek istediği ve bu nedenlerle

Hristiyan değerlerine aykırı olduğu gerekçesiyle güçlü bir direniş göstermiştir. Almanya, mevcut hukuklarında ailenin önemi ve insani nedenlerle oturma izinlerini ön koşulları ve yasal sonuçları farklılığı gerekçesi ile 59. maddesini uygulamama hakkını saklı tutarak sözleşmeyi ancak Şubat 2018’de imzalamıştır. Polonya Cumhuriyeti, sözleşmeyi ancak Polonya Cumhuriyeti Anayasası ilkelerine ve hükümlerine uygun olarak uygulayacağını beyan etmiş; 2014 yılında toplumsal cinsiyet ideolojisini durdurmaya ilişkin parlamento komisyonu kurulmuştur. Hırvatistan’da 2018 yılında İstanbul Sözleşmesi çeşitli tartışmalar yaşanmış ve Hırvat muhafazakârlar sözleşmenin kadınları koruma argümanı altında toplumsal cinsiyet ideolojisini teşvik ettiğini ve geleneksel aile değerlerini zayıflattığını ifade etmiştir. Ekvador'un solcu Cumhurbaşkanı Rafael Corrêa toplumsal cinsiyet ideolojisini aileyi yok etmeye yönelik bir araç olarak yorumlamış ve kınamıştır. Ülkeler tarafından sözleşmeye getirilen eleştirilerin odağında farklı cinsel yönelimlerin meşrulaştırılmasının, toplumsal cinsiyet ideolojinin sözleşmeyle dayatılmaya çalışılmasının ve aile kurumunun zayıflatılmasının yer aldığı görülmektedir.”

Bu sütunda daha önce 10 yazıdan fazla yazı yazdım İstanbul Sözleşmesi hakkında. Maddelerini açıkladım, diğer ülkelerde ki yansımalarını ve alınan kararları yazdım. 4. senesinde unutmadığımız 15 Temmuz elim darbe girişimi ile birlikte dahi aynı satırlarda yazdım. Yaklaşık 1 seneyi aşkın bir zamandır İstanbul Sözleşmesini kaleme alıyorum.

Kah karşı çıkanlar oldu kah boşuna neden uğraşıyorsun diyenler oldu. Hatta koca koca ilahiyatçı hocalardan eleştiri dahi aldım kimi zaman.

Bu hazırlanmış raporu, 1 seneyi aşkındır farklı üslup ve içeriklerde kaleme aldığım İstanbul Sözleşmesinin genişletilmiş hali olarak görmek ve okumuş olmak beni ziyadesiyle memnun etti.

İstanbul Sözleşmesi’nin zararları ile ilgili böylesine net cümlelerin bulunduğu bir raporun dikkate alınmayacağını düşünmek mümkün değil.

Çok kısa bir zaman dilimi içerisinde ölümcül bir yara alan sözleşmeye can alıcı darbenin indireleceğini ümit etmekteyim.

İşte o zaman yazacağım yazının ilk cümlesi şu olacaktır:

Elhamdulillah…