İstanbul Bianali'ne giderken..
Abone olİtalyan sanatçı Mario Ritzi, 16 Eylül’de başlayacak 9. Uluslararası İstanbul Bienali’ne Beyoğlu’nda ayakkabıcılık yapan bir baba-oğulun hikayesini anlattığı filmle katılıyor.
Sanatçı, ayakkabı atölyesinin her şeyiyle minyatür bir İstanbul
örneği olduğunu söylüyor.
9. Uluslararası İstanbul Bienali sanatçılarından Mario Ritzi, küçük
bir ayakkabı atölyesinde çalışan baba ve oğlun hayatını konu alan 1
saat 23 dakikalık bir filmle çıkıyor sanatseverlerin karşısına.
Beyoğlu’nun dar sokaklarından birine yerleşmiş, belki her gün bakıp
geçtiğimiz; ama çoğu zaman hiç farkına varmadığımız bu atölye,
sanatçıya göre minyatür bir İstanbul aslında. Bienal süresince
Tophane’deki Antrepo No: 5’te sergilenecek olan video,
sabırsızlananlar için 15 Eylül Perşembe günü saat 16.30’da Beyoğlu
Sineması’nda gösterilecek.
Şehrin kimliğini, şehirde yaşayan bir sesten dinlemek gerektiğini
söyleyen Ritzi, modern ile geleneksel arasında sıkışmış İstanbul’u
aynı sıkışmadan muzdarip zanaatkârlara anlattırmak istemiş. Adres
sormak için girdiği bir ayakkabıcıda aradığını bulunca, tarif
edilen adrese artık gerek kalmadığını söyleyerek projesini onlarla
paylaşmış. Bu iki kişilik atölyeye rastlamayı büyük bir şans olarak
gören Ritzi, “Küçük bir mekânda kocaman bir dünyaları var. Modern
ve geleneksel, birlikte düşe kalka yol alırken farklı yaklaşım ve
değerleri saygıdan ödün vermeden paylaşıyorlar. Şehri bir küçük
atölyede görebiliyorsunuz. İstanbul’un kimliği zaten tam da bu:
Karşıtlıkların doğal birlikteliği.” diyor.
Prag, Tirana, Sydney gibi birçok bienale katılan ve Avrupa’nın
önemli müze ve galerilerinde eserleri bulunan İtalyan sanatçı
Ritzi, çalışmalarında farklı insanlar ve dünyalarla bire-bir
ilişkiye geçerek araştırmalar yapıyor. İzleyicilerin projeye dahil
olan insanlar ve topluluklarla yakınlaşmasını sağlayan bu çalışma
yöntemi, ona göre çok gerekli. Sanatçının her şeyden önce bir aracı
olduğunu düşünen Ritzi, “Çokkültürlü toplumları seviyorum. Farklı
değer ve bakışlar beni meraklandırıyor. Başka bir kültüre, başka
bir bakışa, başka bir deneyime ulaşıyorum. Oda karanlık diye korkup
kaçmak, tehlikeli bulmak yerine kapıyı açıp düğmeyi aramak benim
işim. Bilmezsek tehlikeli deriz, bilmeli, konuşmalı,
paylaşmalıyız.” diyor.
Terzi ve berber arayarak yola çıkan ve bir ayakkabıcıda karar kılan
Ritzi, gerçekle kurguyu bir araya getirdiği videosunu seyredenlere
bir şeyler katmak istiyor. “Bu, bir cümle bile olabilir.” diyen
sanatçı, “İzleyenler, bir ayakkabının yapılışına şahit olacak; ama
belgesel tadından ziyade gerçek ve kurgunun kardeşliği düşecek
perdeye.” diye uyarıyor sanatseverleri.
“İstanbul’u İstanbul olduğu için seviyorum”
Beş yıl önce bir turist olarak geldiği İstanbul’u çok değişmiş
bulan sanatçı, büyük binaların, alışveriş merkezlerinin arttığını
fark etmiş ilk olarak. Zanaatkârların kaybolmaya yüz tutması,
modern topluma bir adım daha yaklaşılması biraz ürkütmüş onu.
“İstanbul’u seviyorum, çünkü o İstanbul.” diyen Ritzi, İstanbul’u
bir Avrupa kenti gibi görse de onun, Paris ve Londra gibi tekdüze
olmadığını söylüyor: “Küçük evlerin, tarihi çağrıştıran öğelerin
modernizmin arasında her köşede karşıma çıkması beni büyülüyor, tam
da bu kimliği anlatan bir çalışma planlamıştım, İstanbul’u İstanbul
yapan noktaları aramıştım ve buldum. İnsanlar, İstanbullular.
Güzel, yeni, gösterişli, modern, çağdaş sıfatları değildi
aradığım.”
Kaynak: