İslamsız Alevilik İddiası ve Kızılbaş Müslümanlık
Abone olAlevilik ve devlet ilişkileri üzerine bugüne kadar yazılmış en iddialı kitap!
Kızılbaş Müslümanlar Allah'a inanırlar. Ama onların Allah'ı
bildiğiniz Allah'a benzemez… Onların peygamberi Hz. Muhammed'dir
fakat Muhammed ayin-i cem eyleyip semah dönen bir Muhammed'dir; Beş
vakit namaz kılan değil…
Onlar Hz. Ali'yi çok severler ama sevdikleri Ali 7. yüzyılda
yaşayıp giden Ebu Talip'in oğlu Ali değildir. Onların Ali'si hem
Ali Bin Ebi Talip'tir hem de 'Kün' deyince on sekiz bin alemi
yaratan, yarattıklarının rızıklarını veren, Arslan kılığında
Muhammed'in yolunu kesen, kılıcı yetmiş arşın uzayan, Hayber
Kalesi'nin kapısını şahadet parmağıyla asumana atan, hasılı bin bir
donda görünen, Tanrı'nın zatına yapışıp o olan… bir Ali'dir.
Onların kitabı Kur'an'dır ama bu Kur'an 'sessiz Kur'an' değil
'Konuşan Kur'an'dır. Ve onların bir mukaddes çalgısı vardır ki ona
dahi 'Telli Kur'an' derler.
Onlar Müslüman'dırlar ama Kızılbaş Müslüman'dırlar. Kızılbaş
Müslümanlar, bildiğiniz Müslümanlara benzemez. Onların namazı,
bildiğiniz namaza benzemez. Onların orucu, bildiğiniz oruca
benzemez. Onların haccı, bildiğiniz hacca benzemez.
Onlar Kızılbaş olmaktan kıvanç duyarlar. Çünkü Kızılbaş olmak onlar
için bir şeref ve övünç ifadesidir.
Onlar; kıblesi insan, Ali'si rahman, nutku Kur'an olanlardır…
Ve onlar, Ebussuud fetvalarıyla öldüre öldüre tüketemediğimiz
kafirlerdir.
Duyulsun, görülsün ve bilinsin ki ben de onlardanım…
Alevi Araştırmacı Yazar Cemal Şener'in kitaba yazdığı sunuş
yazısı
Alevilik ve Asimilasyon
Aleviler, son yirmi yıldır kullanabildikleri tüm iletişim
araçlarını kullanarak kendilerini yüksek sesle ifade etmeye
çalıştılar. Bu ifade biçimi aynı zamanda yüzyıllardır devam eden
asimilasyoncu politikalara karşı da bir duruştu.
Alevilerin kendilerini asimile eden yaklaşımlara karşı bu süreçte
yanlarında olanlar da, karşılarında yer alanlar da oldu. Bu ayrım
her alanda olduğu gibi Sünni kökenli olup Alevilik ve Alevilerle
ilgili yazan-çizen kalem erbabı arasında da oluştu.
Türkiye’de din-devlet-toplum ilişkilerini düzenleyen kurum Diyanet
İşleri Başkanlığı’dır. Alevilerden de kesilen vergilerle bütçesi
oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevileri asimile eden
kuruluşların başında gelmektedir. Bu kurum yaklaşık 117.000
personeli, yaklaşık 100.000 camisi ve 4 katrilyonluk bütçesiyle
Türkiye’de kendi anlayışı dışındaki inançlara karşı en tahammülsüz
ve asimilasyoncu organizasyondur.
Elbette bu zihniyete ülkemizdeki çeşitli kişi ve kurumlarda da
rastlanmaktadır. Ama bu zihniyetin ana ekseni Diyanet İşleri
Başkanlığı’dır. Alevileri ve diğer inanç sahiplerinin inanç
özgürlüklerine karşı olup asimilasyonculuk yapan çeşitli kişi ve
gruplar da bu konudaki gıdalarını Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan
almaktadırlar.
Türkiye’de Alevilerin, Şiilerin, Hristiyanların, Yahudilerin,
Süryanilerin, Bahailerin inanç özgürlüklerini savunmanın yolu;
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ayrımcı, tekçi, tahakkümcü, dayatmacı
ve asimilasyoncu politikalarına karşı olmaktan geçmektedir.
Son yirmi yıldır Alevilerin dışında bu konuyla ilgili yazanlar,
sıra Diyanet’in asimilasyoncu politikalarını eleştirmeye gelince
nedense susmaktadırlar. Halbuki bu konu da “sükut ikrardır.”
Alevilik üstüne Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Alevilikle
ilgilenen çeşitli kişiler ve son yıllarda basılan bazı kitaplar,
sanki Alevilik ve Alevilere hizmet ediyormuş gibi görünüp, bazen
dolaylı olarak, bazen de direkt olarak Alevileri asimilasyona devam
etmektedirler. Bu asimilasyoncu tavra karşı olan Alevilere ve
Alevilik üzerine yazı, kitap, v.s. yazanlaraKarşı tepki
duyulmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde verilen “Din ve
Ahlak Bilgisi Dersleri” adeta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
Alevileri yok sayan ve asimile eden derslere dönmüş durumdadır.
Türkiye’de okullarda din ile ilgili verilen derslerden Milli Eğitim
Bakanlığı ve YÖK değil, adeta Diyanet İşleri Başkanlığı sorumlu
gözükmektedir. Bu durum verilen eğitim ve öğretimde sıkıntılar
yaratmaktadır.
Türkiye’de YÖK bünyesindeki üniversitelere bağlı İlahiyat
Fakülteleri de bilimsel bağımsızlık anlayışı doğrultusunda birer
akademik kurum gibi davranmaktan çok, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
tekçi, dayatmacı, asimilasyoncu politikalarını yeniden üretmeye
çalışmaktadırlar.
Üniversitelerin ve İlahiyat Fakültelerinin bünyelerinde kurulan
bazı “Hacı Bektaş Veli” veya “Alevilik Araştırma Merkezi” gibi
kurumların, Türkiye’deki Alevi gerçeğini nesnel olarak ortaya koyup
problemleri çözmek yerine, ne yazık ki Alevileri asimile etmeye
yönelik çalışmalar yaptıkları gözlemlenmektedir.
Mustafa Cemil Kılıç, Sünni kökenli bir Türkmen ilahiyatçı olarak
Alevilikle ilgili yazdığı yazılarda ve kitaplarda Diyanet İşleri
Başkanlığı ve bu kurumun yönlendirdiği ayrımcı, mezhepçi,
asimilasyoncu yaklaşımlara karşı olan yazarlardan birisidir. Bu
bakımdan kendisinin Alevilik konusunda yazdıkları önemlidir ve
ciddiye alınması gerekir. O, Alevilik konusunda yazdıklarında
bilimsel nesnelliği ve dürüstlüğü asla göz ardı etmemiştir.
Mezhepçi, tekçi, dayatmacı, asimilasyoncu yaklaşımlara prim
vermemiştir. Ülkesinin ve ulusunun genel çıkarlarını mezhepçi,
ayrımcı, bölücü anlayışlara feda etmeyen çizgiyi kendine rehber
edinmiştir.
Bu nedenle Mustafa Cemil Kılıç’tan öğreneceğimiz daha çok dersler
var. Elinizdeki kitabı da bu ve benzer nedenlerle önemsiyorum. Bu
genç teoloğun ülkemiz yarınlarına ilişkin önemli şeyler üreteceğine
olan inancımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aleviler, Cemil Kılıç ve onun gibi dürüstçe Alevilik üstüne
araştırma yapan, yazan-çizen kalemlere ancak saygı duyabilirler.
Ben de bu saygıyı yurttaş olarak paylaşanlardanım.
26 Nisan 2009
CEMAL ŞENER
Karacaahmet Sultan Dergahı