Sivil toplum, sivil toplum, her fırsatta sivil toplumu ön plana
çıkarmalıyız. Çünkü çoğu zaman siyaset hesabi bir yaklaşımla
olayları değerlendirir, bürokrasi zaten var olan yasaların çarkları
içinde döner dolaşır, askeri yapılanmalar düşünmeyi bile pek hoş
görmezler, kala kala elimizde sivil toplum kaldı.
Malumunuz bir toplumun %90’nını siviller oluşturuyor ve sivil
toplum bu çoğunluğun menfaatini düşünerek yorum ve değerlendirmeler
yapar.
Bizdeki aksaklık şu ki siyaset kendine göre bir arka bahçe gibi
sivil toplum oluşturuyor, dile getirmek istediği bir konuyu onun
üzerinde kamuoyuna deklere ederek sözüm ona halkın talebiymiş gibi
topluma yutturmaya çalışıyor.
Bu sıkıntılı süreç geçmek üzere inşallah sivil toplum da artık
dünya ölçülerinde hayata katkı verecektir.
Çeşitli amaçlarla kurulan sivil toplum kuruluşları vardır.
Türkiye’de bu konuda öyle bir serbestiyet var ki il dernekler
müdürlüğü müracaat eden hiçbir derneğin tüzüğüne “olmaz” diyemiyor,
varsa uygun görmediği bir madde insani itirazdan sonra
düzeltilmezse ancak mahkemeye verebiliyor, bazen davayı
kaybedebilir de, bu da böyle biline.
Sivil toplum kuruluşlarını nasıl tanıyacağız, bileceğiz derseniz
buyurum ölçü şu bir oluşum tüzüğünü kendisi yapıyorsa o sivildir.
Bu açıdan baktığımız zaman meslek odaları bu kapsama girmiyorlar,
ayrıca sendikalar da demokratik kitle örgütleri olup yarı sivil
kuruluşlardır, çünkü bunların yasalar çerçevesinde görev ve
sorumlulukları belirlenmiştir.
Elimizde dernekler, vakıflar kaldı, bunlar tüzüklerini kendileri
yaptığı için sivil kuruluşlardır. Tabi bunlar arasında en güçlü
olanları da iş dünyasının dernekleri, vakıflarıdır. Şaka bir yana
yeryüzünü inşa eden, hayata üretim ve kazanç adına katkı veren bu
kesimdir.
TÜRKONFED-DİSİAD ev sahipliğinde 12-13 mayıs tarihleri arasında
7 Bölge 80 ilden 400 civarında iş adamları Diyarbakır’da bir araya
gelmişti.
Radison otelde gerçekleşen bu mega etkinlikte iş dünyası bir
yandan referandum sonrası Hükümetten beklentilerini yerine
getirirken diğer yandan İstanbul Politikaları Merkezi
öncülüğünde Yerel kalkınmada yeni dinamikler;“Türkiye’nin
Kentlerinden Kentlerin Türkiye’sine” temalı ekonomik bir
proje tanıtıldı.
Buna göre Türkiye’nin 12 ili seçilmiş ve bu illerde ekonomik
özerkliğe sahip sanayi ve üretim parkları yapılacak ve dünyadaki
birçok kent gibi buralarda da hayat standartları yükseltilecek,
ithalat ve ihracat yapılacaktır.
Dünyadan örnekler verilerek savunulan bu proje geleceğe bir umut
ışığı yakıyor.
Bu şehirler İzmir, Kayseri, Samsun, Adana-Mersin, Van, Antalya,
Gaziantep, Diyarbakır, Eskişehir, Konya, Ankara, Bursa olarak
belirlenmişti bu sayı zamanla arttırılabilir de tabi.
Şöyle bir örnek vereyim, Barselona kentinin hangi ülkeye ait
olduğunu yüzde kaç bilen var mesela yani bu kent ülkesinden daha
meşhur olmuş. Böyle kentleri biz neden oluşturmayalım. Madem
vatandaşlarımızın %73-75’i kentlerde yaşıyor, artık ona göre
politikalar geliştirmemiz lazımdır kanaati hasıl oldu.
Bir yandan 2019 seçimine endekslenirken diğer yandan bu iki yılı
maksimum verimle geçirmek için bir çalışma ve çabanın gerekliliği
üzerinde durulurdu, diğer yandan Kürt sorunu da hal etmenin yolu
bir an evvel bulunmalıdır talebi dile geldi.
İş dünyasının duayenleri, il Valimiz ve Bakanlarımızın yaptığı
açılış konuşmalarının her biri diğerini tamamlar nitelikte olup,
hem ekonomik hem siyasi, hem sosyal açıdan umut verici
konuşmalardı. Kuru siyasetin olmadığı bu toplantıda ülkenin
geleceğinin parlak olduğu fikri ön plana çıktı.
İşte mesele bu konuşacağız, düşüneceğiz, üreteceğiz ve
ürettiğimizi paylaşacağız, hayatı daha yaşanır hale getirmek bizim
elimizde.
Selam ve selametle kalın.