İranlı fotoğrafçılar evlerin içindeki en doğal hallerini çekip kitaplaştırdı. Seçimler sırasında İran halkına CNN, BBC stüdyolarından değil de evlerin içinden bakmaya karar veren Fabrica ekibi bir kitap hazırladı. Adı: 'İran'ın Oturma Odaları' 15 İranlı fotoğrafçı İran'dan, evlerin içinden bildiriyor. İşte o fotoğraflar.. 15 İranlı genç fotoğrafçının gözü ve kamerasıyla İran'da (genelde Tahran'da) bazı evlerin salonlarındayız. Fotoğrafçı Hamid Ziarati, İran'da ortalama bir evde iki oturma odasının olduğunu anlatıyor. Biri şık mı şık, camlı dolabı, kristal bardakları ve en şık halılarıyla ve boş dururken (Türkiye'de kapalı misafir odası alışkanlığı ancak değişiyor...) diğeri eski mobilyaları, eski bir televizyonla bütün aileyi her gün, her akşam misafir ediyor. Hayatlarını devrimden önce ve devrimden sonra diye ayıran İran halkı için oturma odasının tek bir özelliği var: "Biz o odalarda kendimiz gibi olduk. Rahat davranabildiğimiz, belki de hayal kurup başka bir dünyaya inanabildiğimiz bir tek oturma odamız kaldı!" İranlılar için oturma odası mühim. Burası onların doğumgünlerini, yılbaşını, düğünleri ve hatta ölümleri yaşayıp hatırladıkları yer. Bir matem ve kutlama odası. Ayda bir kere imamların çağrıldığı, günahları affetsin diye Allah'a yakarıp Kuran okudukları, hatimler indirdikleri bir mabed gibi. Ve insanlar sadece burada özgürler. Zira devrimden sonra komşularıyla dahi aralarına uçurumların girdiğini söylüyor artık İranlılar. Evde başka, sokağa çıkarken başka giyiniyor kadınlar. Daha evvel ortalıkta duran, misafirlere ikram ettikleri likörler şimdi dolapların gizli köşelerine saklanıyor. Kültürel anlamda, eğitim anlamında farklı yollara savruluyorlar. Yaşadıklarını ve hayatta olduklarınıysa yine oturma odalarında hissediyorlar... Fotoğrafçıların her biri İran'da başka bir hayata odaklanırken, kadın fotoğrafçı Saina Goizar kadınları sokağa çıkmadan önce ve çıktıktan sonra çekmiş. Bir veri var elinde: İran'da nüfusun yüzde 49.6'sı kadın ve hayatta en önem verdikleri şey göz makyajı. Başörtüsünden bir tutam saçları ve gözleri göründüğü için gözlerini olabildiğince boyuyorlar. "Yurtdışına çıkabildikleri zaman bu kadınları tanımak pek mümkün değil" diyor Goizar, ama o maddi imkâna sahip olanların sayısı da çok sayılmaz. Dört duvar arasında geçen bir hayat çoğununki. Evde erkek misafir olduğundaysa en iyi ihtimalle odanın bir köşesi, yoksa başka bir oda ve başka duvarlar... Negar Sadehvandi'nin çektiği fotoğraflar ise, aslında bilgisayar mühendisi olan ancak erkeklerin dünyasında iş bulamayıp evini güzellik salonuna çeviren Zohre'nin hayatını anlatıyor; yani Türkçesi Zühre. Kardeşi ve Nazenin adlı ortağıyla beraber çalışıyor. Zühre "Maddi olarak debeleniyoruz" dese de sigarasının dumanını savururken manevi olarak özgür olduklarını söylüyor. Evini ofisi yaptığı için hiç olmazsa sokağa çıkmak zorunda değil, yani kapanması gerekmiyor. İran'da artık günlük bir yaşam kodu gibi: Gençler bütün gün çalışıp, akşamları evlerinde parti veriyorlar. Rakamlara göre İran'da her sene 600 bin evlilik gerçekleşiyor. Bunların 100 bini (ortalama) boşanmayla sonuçlanıyor. Boşanmanın ardından çocuklar kadına kaldığı gibi onlara bakma yükümlülüğü de maddi - manevi kadına geçiyor. Bu sebeple kadınların tercihi sigortasız da olsa bir kuaförlerde çalışmak. Sebebi basit: Kadınların saçına fön çek gitsin, ne kadar zor olabilir ki! Nazenin Tabatabadei Yazdi ise karelerine İran'da sokakta gezdirilemeyen köpekleri ve sahiplerini almış. İran'da köpekler bile sokakta yasaklı! Dolayısıyla sahipleri de evlerinden pek çıkmıyor ve evi paylaştıkları hayvanlarla vakit geçiriyorlar. Nazenin'in fotoğrafını çektiği Muhammed evindeki kurt köpeğine Loosy adını takmış. Dallas'taki Lucy'le akıllı köpek Lassie'nin bir karışımı gibi... Kedilerin kendisi Doğu'dan, isimleri Batı'dan; Melody ya da Sally de yaygın isimlerden. Özetle İranlılar sokakta eşit bir hayat yaşamıyor, kadınlar da erkekler de bedenlerini saklayıp ruhlarını evlerinde rahat bırakıyor... Bu kitapsa adeta İran halkının yaşayamazken nasıl yaşadığını anlatıyor.