Cübbeli röportajını okudunuz mu?
Merakımdan okudum...
Okurken bakın neler geçmiş zihnimden…
Hemen size inandığım bir şeyi söyleyeyim; Cübbeli cübbeli
olmasaymış, atıyorum Avrupa’da büyüseymiş; vücudunun yarısı
dövmeli, bol pearcingli hard rock dinleyen yine kafasında beresiyle
bir sokak sanatçısı olurdu diye belledim böyle böyle…
Marjinallikte haddi hesabı olmayan, dünyevi ne varsa tepe tepe
yaşamış ve artık yaşamaktan doymuşluktan öbür tarafla iletişime
geçmeye çalışan, entelektüel, asosyal, tuhaflığında yalnız olmama
adına, peşinden başkalarını da sürükleyen, kesinlikle manipülatif,
neye inanıyorsa, hangi fikrin arkasındaysa, sonuna kadar giden,
uçlarda yaşayan bir tipleme bu Cübbeli…
Öyle belledim ben bu mösyöyü…
“Koca arıyorum” (sanırım albüm ismi) manşetiyle
gazetelerde boy boy fotoğrafları çıkan Hülya Avşar’a; “Koca
arıyorum demişse ne mutlu, sevgili arıyorum deseydi cevabım halt
etmiş olurdu” diyor, nihayetinde nikah istiyor diyor
Cübbeli…
Normal düşünme refleksimizle; “Ne diyorsun be
adam?!” olabiliriz burada.
“Sen kocaman bir şaka mısın?” da
olabiliriz…
Ne yani sevgili arayamaz mı?
“İlla evlenmesi mi gerek?’’
Ama onun söylediği taraftan bakarsak, bırakın kızmayı, Ahmet
Hakan’ın söylediği gibi ‘ironik kıvrım’ da
belirmez dudaklarımızda basbayağı düşünürüz…
Koca aramakla, sevgili aramak arasında hiçbir fark yok işte,
bunu belleriz…
Farklı bir bakış açısı da getiriyor hayatımıza sinsi sinsi…
Cübbeli diyor ki; “Güzel bir kadın gazeteciyle röportaj
yapmam”.
Abla olur, yaşlı olur, şu olur, bu olur, sorun yok ama, ben
gazetecinin yüzüne bakıp, konuşamam, sıkılırım (gerçekten bunları
yazarken gülüyorum şu an)...
- Nikahlın, annen, teyzen veya kızın dışında bir kadınla baş
başa kalmak caiz değildir. Bir erkekle bir kadın kapalı kapı
arkasında baş başa kalırsa halvet olur ama odada başka biri varsa
haram değildir. Böyle diyor Cübbeli.
Bunları okuduğunda kızan, en az bir milyon kişi bulun desek
tartışmasız bir milyon da buluruz on milyonda…
Ama bir de şu taraftan bakalım; en azından durumunu açık açık
beyan ediyor. Arıza olarak bakanlar için en azından aleni
arıza…
Ama ben böyle düşünmüyorum. Cübbeli; kendi inanışını açık açık
ifade ediyor, rahatsız olacağı konuları beyan ediyor ve kendi gibi
düşünmeyenlere de saldırmıyor, net!
Ahlaki yaşamı kendi mensubu olduğu cemaat tarafından dahi
eleştirilen, adı etrafında ciddi şaibeler olan, inanç konusunda
duruşu hayli tartışılan ama buna rağmen büyük bir sempati de
toplayan bu şahsın, tüm olumlamalarıma rağmen, ‘helal seks shop’lar
hakkındaki görüşünü, bilmek istiyor muyum?
Elbette hayır!
Ama bu konuda şaibeli cevaplar alınacağını hep beraber tahmin
ediyoruz deyip ben şu belgesel çekmek içim fahişelik yapan gazeteci
kızın öyküsüne gelmek istiyorum.
Belgesel çekmek için Türkiye dahil bir çok Avrupa ülkesinde
fahişelik yapan gazeteci kız…
“İnsan mesleğinde ne kadar arsızlaşabilir?”
sorusu geldi aklıma.
Türkiye şartlarını düşünecek olursak, sağlam örnekler var ama
bunu şimdilik geçelim. Gazeteci bir kadının, mesleği uğruna
fahişelik yapmasıyla, bir dizi film oyuncusunun rolümün hakkını
vereceğim diye gerçek yatak sahneleri çekmesi kadar saçmadır bu
hayat dersem twitter dili konuşmuş olurum.
Ben; hiçbir meslek ve hedef, bu kadar ayaklar altında olmamalı
diyeceğim.
Hayatı ödünsüz yaşayalım.