İnalcık: Tavizle AB'li olunmaz...
Abone ol"Avrupa tarihi boyunca Türkiyesiz olamamıştır" hatırlatmasını yapan ünlü tarihçi Prof. Halil İnalcık, Türkiye'nin taviz vererek Avrupa Birliği'ne giremeyeceğini söyledi.
Prof. İnalcık, "Avrupa'da ticaret, kapitalizmin doğuşu
Avrupa'nın 16. yüzyıl içinde Osmanlı ile ticaretine dayanıyordu.
Avrupa'da kapitalizmin doğuşuna büyük katkıda bulunduk. Avrupa
kamuoyu bunları bilmiyor. Sadece Türklerin barbarlığını hatırlıyor"
diyor
DERYA SAZAK: Yaşayan en önemli tarihçilerden biri olarak
Türkiye'nin 3 Ekim'de başlayan AB müzakere sürecini nasıl
değerlendiriyorsunuz? Tanzimat'tan bu yana süregelen ikiyüz yıllık
'Batılılaşma serüveni' tam üyelikle sonuçlanabilecek mi? Türkiye AB
kapısını bu defa, 'İslami kimliği' öne çıkan bir iktidarla
çalıyor.
HALİL İNALCIK: Türkiye Cumhuriyeti bir hanedan yada imparatorluk
değildir. Atatürk ile Batılı devlet ve toplum olma kararı
aldık.
Laik bir anayasal sistemine sahibiz. Medeni Kanunu, Avrupa'nın
hukuk düzenini kabul etmişiz. Herhangi bir İslam devleti değiliz.
Hükümet de kökeni 'İslami parti' olmasına rağmen bu gerçeğe göre
hareket ediyor.
Ilımlı İslam?..
Yok, o olmaz. Memleketin bugünkü iktidarla İslami bilince varması
tamamen toplumsal bir olgudur. Batı Avrupa ve ABD bunu kasten
karıştırıyor. Türkiye'yi, azınlıkları ezen, insan hakları olmayan,
Kilise ve Hıristiyanlara karşı yapıda gösterip reformlara
zorluyorlar.
Dinsel yaklaşım
Tanzimat 'garpçılığı'...
Bunları 1923'te aşmışız. Türkiye Cumhuriyeti, yeni bir devlettir.
Bize, Osmanlı'ya yaptıkları bağnazlıkları, yürüttükleri
politikaları yüklemesinler. Tanzimat devrindeki tutumlarını
sergiliyorlar.
O zaman da bir 'Şark meselesi' varmış.
Bugün de 'Şark meselesi' zihniyetiyle hareket ediyorlar. Osmanlı
devlet sistemi dine dayalıydı. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan
itibaren laiktir. Avrupa'da Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanlar
dinsel yaklaşım sergiliyor. Papa, 'Müslüman Türkiye'yi AB'ye
almayın' diye mesaj veriyor.
'Hıristiyan birlik ' vurgusu gelecekte Türkiye'yi etkiler mi?
Fransa, referandum istiyor. Referandum şartı, Katolik halkın,
Türkiye'ye 'hayır' demesine bugünden ortam hazırlamaktır.
İtalya'dan da aynı işaretler geliyor: 'AB gündemine Kıbrıs
meselesini ve sözde Ermeni soykırım meselesini almıştır' diye
yazıyorlar. Avrupa Parlamentosu'ndan karar çıkartıyorlar. Bu haksız
bir şeydir.
Üçüncü dünya harbi
Din meselesi öne çıkarsa Huntington'ın 'medeniyetler çatışması'
tezi geçerlik kazanmaz mı, Batı bu tehlikeyi 11 Eylül'de görmedi
mi?
Bush'un ilk tepkisi 'Haçlı Seferi'nden söz etmek olmuştu. Batı'daki
bağnaz Hıristiyan tepkiler Türkiye'nin üyeliği önünde ciddi
engel.
Avrupa'nın Kürt meselesine dönük kaygıları da devam ediyor. PKK
nedeniyle Türkiye'de yeniden iç savaş ortamı doğabileceğini öne
sürüyorlar.
Amerika bu bölgedeki Kürtlerin en yakın silah arkadaşıdır. Kuzey
Irak'ta Kürt devletinin altyapısını Amerika hazırladı. Talabani'yi
Irak'ın başına getirdi. ABD'nin Ortadoğu'da 'ikinci İsrail' kurma
planı var. Bu senaryo Türkiye için felaket olur. Üçüncü dünya harbi
çıkar.
Sömürgeleştirme
Türkiye'nin kendi Kürtlerinden niye korkusu olsun? PKK terörüne
rağmen, halk ayrılıkçı tuzağa düşmedi. AB sürecindeki
demokratikleşme çabalarından Kürtler de olumlu yönde etkilenmiyor
mu?
Erdoğan Kürt sorununu çözmeye yönelik girişimde bulundu.
Diyarbakır'a gitmeden siyasi mesajlar verdi. 52 belediye başkanı
toplanıp deklarasyon yayımladı. Başbakan'a yabancı bir memlekete
gider gibi tavır aldılar. Bu bir olgudur. Barzani, kuzey Irak'ta
kendine ayrı bir hudut çiziyor.
PKK artık Şırnak'ta faaliyette bulunmuyor, Iğdır'da, Mersin'de
bayrak açıyorlar. Son bir harita gördüm; Doğu Anadolu'nun kuzeyi
Ermenistan, güneyi Kürdistan! Bunlar süper güçlerin sömürgeleştirme
politikası. Böl ve yönet. ABD'nin 11 Eylül'den sonra uygulamaya
koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi'ne dikkat etmeliyiz.
ABD'nin Irak'ta başı belada; her gün yüzlerce insan ölüyor. Irak iç
savaşa sürükleniyor.
Bir Arap dünyası var. Ancak Amerika'nın politikasının
vazgeçilmezleri de var. Biri Ortadoğu'da hâkim olmak. Petrol ve
Rusya'nın Kafkaslardan inip yayılmasını önlemeye dönük
jeostratejisi nedeniyle, ABD Türkiye'nin ittifakını terk edemez.
Avrupa'nın Kürt meselesine bakışı daha platoniktir. Demokrasi ve
insan haklarına endekslidir.
'Ilımlı İslam olmaz'
ABD, 11 Eylül saldırılarını fırsat olarak kullandı; Afganistan ve
Irak'a yerleşti. Avrupa bu coğrafyada ABD'yi tek başına bırakmak
ister mi? Türkiye'nin üyeliği, Avrupa'nın sınırlarını egemenlik
alanını genişletecek.
Diplomaside en olumsuzu düşüneceksiniz. Ona göre tedbir
alacaksınız.
1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçmeyişini nasıl
yorumluyorsunuz?
İyi oldu. Girseydik batağa saplanacaktık. ABD ordusuna izin
verseydik, Arap dünyasını karşımıza alacaktık. Saddam Arap dünyası
için kahramandır. Irak politikasında Türkiye için çok tehlikeli bir
vaziyet var. ABD, Irak'ın başına Talabani'yi getirerek
konfederasyonun yolunu açtı. Kürtler davaları için tüm Irak
devletini kullanabilme şansına erişiyor.
ABD yönetiminin Erdoğan'a verdiği desteğe ne diyorsunuz, 'ılımlı
İslam'ı Ortadoğu rejimlerine yayma stratejisi mi?
Ilımlı İslam diye bir şey olamaz. Bir İslam vardır, bir de köktenci
İslam.
'Bir tek Schröder kaldı bizi savunan'
Avrupa nasıl bakıyor? 'Üçüncü Viyana kuşatması', 'Anne Türkler
geliyor' korkusu abartılı değil mi?
Türklere hâlâ Haçlı seferleri ruhuyla bakan çevreler var. Barbaros
Hayrettin bir donanma ile 1543'te Nice'e Fransa'ya yardıma gitti.
Fransa Korsika'yı bizim sayemizde aldı. Fransa, Türk donanmasının
ikmalini üzerine almıştı. Osmanlı ordusundan 30 bin kişiyle kışı
Tulon'da geçirdiler. Fransa yardım sözünü tutmuyor. Barbaros İtalya
sahillerindeki halkı esir ediyor. Fidye alıyor, yiyecek temin
ediyor.
Birleşik Avrupa fikri, güçlü olduğu dönemde Osmanlı izlerini de
taşıyor anlaşılan, 1815'te Viyana Kongresi'nde Avrupa'nın istikrarı
için Osmanlı Devleti de birliğe katma fikri doğmuş.
Avrupa tarih boyunca Türkiye'siz olamamıştır. Avrupa'da ticaret,
kapitalizmin doğuşu Avrupa'nın 16. yüzyıl içinde Osmanlı ile
ticaretine dayanıyordu. Avrupa'da kapitalizmin doğuşuna büyük
katkıda bulunduk. Avrupa kamuoyu bunları bilmiyor. Sadece Türklerin
barbarlığını hatırlıyor.
Unutulanlar
Rönesans'ta da 13. yüzyıldan itibaren İslamiyetin etkisinden söz
edilir. Batı ortaçağ karanlığında yaşarken, Doğu'da bilim,
teknoloji ve felsefede ilerleme yaşanıyordu.
Yok, hümanizm bambaşka. Avrupa'nın siyasi coğrafyasına 16. yüzyılda
Osmanlı'nın etkisi nasıl olmuş anlatayım. Papalık ve Habsburg
imparatorluğu bütün Avrupa'yı bir bütün olarak düşünüyor. Türklere
karşı Haçlı seferleri yeniden canlandırılmak istenince milli devlet
şuuru uyanıyor. Avrupa'da ulus devletler böyle ortaya çıkıyor.
Türkiye'nin AB üyeliğine bugün en karşıt ülke Fransa. Neden?
Fransa halkı tarihi bilmiyor. Birinci Fransçois esir edilip
Madrid'e götürüldüğünde annesi Kanuni'ye 'Oğlumu kurtar' diye
mektup yazdı. Şimdi bunlar unutuluyor. Almanya'da Protestanlığın
yerleşmesinde de Osmanlı'nın etkisi büyük. Yeni Papa çok
muhafazakâr. Haçlı ruhuna sahip bir kafada, Müslüman bir ülkenin
Avrupa'daki Hıristiyan birliğe giremeyeceğini savunuyor. Bir tek
Schröder kaldı Türkiye'yi savunan.
Köktendincilik korkusu
Time, 'Türbanlı Mona Lisa' resmini kapak yapmıştı, Avrupa'da
İslamcı yükselişin etkilerinden söz ederek. Avrupa'nın 'kimlik
krizi' diye... 11 Eylül sonrası 'terör' saldırıları da bu korkuyu
besliyor.
Türkiye alınmazsa köktendinciliğe kayar mı diye de bir korku
var.
Sonuçta tam üyelik müzakereleri başladı, 3 Ekim tarihsel bir eşik
değil mi?
Evet ama üyelik garanti değil. Müzakerelerin ucu açık. İmtiyazlı
ortaklığa da gidilebilir. Gümrük Birliği bir nevi kapitülasyon
rejiminin devamıdır. AB'ye üye olacağız diye Avrupa'nın sömürge
memleketi durumuna düşmemeliyiz.
İmtiyazlı ortaklık?..
Ekonomik bağımlılık demektir. Bir de Kıbrıs ve Ege sorunları var.
Yunanistan'ın bir 'Megali ideası' var. Karamanlis'in felsefesi
Türkiye'yi kapıda bekleterek bütün sorunları AB'nin desteğiyle
çözmektir. Son anda veto hakkını elinde tutuyor.
'Tamamen diz çökmüşseniz kaybedersiniz'
Türkiye hep 'kaybetme' noktasında mı, gelecek on yılda kendi
politikalarını gücünü AB'ye kabul ettirme şansı olmayacak mı? Tarih
boyunca korkularımızla yaşamışız. 90 yılllık Cumhuriyet, ulusal
çıkarlarımızı koruyacak güçte değil mi?
Elbette ama şunu yapmayalım, Ermeni meselesinde daha anlayışlı
davranmak, Patriğe istediği ekümenlik sıfatını tanımak, Heybeliada
Ruhban Okulu'nu açmak sadece kayıplara zemin hazırlamaktır. Ne
Yunanistan'ı ne Avrupayı tatmin edebilir, ne de AB'ye girişi
garanti edebiliriz. Tamamen hayal.
Türkiye AB dışında kalırsa bu tür sorunlarla karşılaşmayacak
mı?
Taviz vermekle de problemler çözülmez. Bizim zayıf noktamız,
zaafımız şu : 'AB'ye girmek için sanki her şeyi kabul eder
durumdayız.' Uluslararası bir müzakerede eğer elinizde koz yoksa,
tam manasıyla diz çökmüşseniz hiçbir şey elde edemezsiniz, daima
kaybedersiniz. Sözde Ermeni soykırımını tanı, Kıbrıs'ı bırak. Hayır
efendim bırakmayız diyoruz, ama bir taraftan da AB'ye girme
sevdasından vazgeçmiyoruz.
Ben AB'ye karşı değilim. Ama taviz vermekle ikna edebilir miyiz?
Bunun korkuyla ilgisi yok. Hiçbir devlet, antlaşmalarla
perçinleşmiş haklarından vazgeçemez. Vazgeçerse kendi varlığı
tehlikeye düşer, parçalanır. Sevr'e gideriz!
Ekümenlik, Lozan'ı deler
Rum Ortodoks Kilisesi'ne ekümenlik hakkı tanınırsa İstanbul Vatikan
gibi mi olur?
Evvela haklarınızdan vazgeçiyorsunuz, Lozan'la Patriğin statüsü
tayin edilmiştir. Lozan'a bir delik açıyorsunuz. Ruhban okulu da
patrikliğin bu davaları için bir basamaktır.
Türkiye'nin sancıları '3. Tanzimat' olarak nitelendiriliyor...
Tanzimat bir iflas ifade eder. 1876'da o kadar taviz verdik ki...
Bugün Türkiye için en büyük tehlike ekonomik krizdir. Borçlarımızı
ödeyemeyecek duruma gelirsek AB'nin, ABD'nin her dediğini kabul
etme noktasına geliriz.
Bugünkü iktidar, İslamı, toplum hayatında daha etkin kıldıkça, Batı
ile aramızda AKP'nin başörtüsüne özgürlük şeklinde algıladığı,
kadınların giderek kapandığı bir 'modernite' krizi doğmaz mı?
Türkiye şimdiden içeride iki kampa bölünmüş halde, İslamcı ve
Atatürkçü birbirine selam bile vermiyor. Son zamanlarda demokrasi
yönünde gelişmeler oldu. Türkiye'de iç ve dış tehditler karşısında
ordusuna dayanan dar bir milliyetçilik felsefesi vardı, yıkıldı.
İslami kanat, tabanı din bakımından tatmin etmek için imam
hatipler, her apartmana mescit gibi popülist tedbirlere başvurursa
tepki görür. Erdoğan yüksek devlet menfaatlerini öne alıyorsa o
zaman bu gibi popülist tedbirlere başvurmaz ve devlet adamı sıfatı
kazanır.
'Cumhuriyet çocukları bunlar'
Türkiye AB üyesi olmaya çalışırken İslama kayabilir mi?
Bakın devletin İslamlaşması demek hilafet demektir ama biz laik
Türkiye'yiz. Hükümetimiz de bu görüşe bağlı kalırsa Türkiye için
selamettir, ama tabana taviz vermek gibi popülist bir politika
güderse o zaman tehlikedir.
Başbakanımız'ın, Hilmi Özkök'ün beyanları açıkça gösteriyor ki,
laik karakterimizi terk edemeyiz. Türkiye'nin bölünmezliği, Kıbrıs
gibi ulusal meselelerde hükümet ile ordu arasında bir işbirliği
mutlaka gerekiyor.
Erdoğan'ın, 'Artık bayrağa sarılı şehit cenazeleri görmek
istemiyoruz', PKK'ya karşı önlem alacağız' demesi önemli bir kararı
gösteriyor. Üniter Türk devleti esasından vazgeçelim diye bir
düşünce yok.
İmparatorluğun son dönemindeki 'Türkleşmek, İslamlaşmak,
muasırlaşmak' felsefesi Osmanlı'yı kurtarmaya yetmedi. Bugün hâlâ
ümmetçiliği savunanlar var.
Erbakan tekrar iktidara gelseydi ümmetçilik düşüncesi belki devam
ederdi. Bu genç ekip öyle gözükmüyor. Cumhuriyet çocukları bunlar.
Devletimizin zaruretlerini benimsediler. Atatürk'ün söylediği gibi
din, vicdan işidir. Bunu benimsediler.
Tüm vatandaşlar Cumhuriyetimizin, devletimizin değerini bilerek,
Türkiye'nin ulusal çıkarlarından ödün vermeden Avrupa ile birlik
yolunda ilerlemeliyiz.
KİMDİR?
Halil İnalcık, 1916 doğumlu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya
Fakültesi mezunu (1940). 1956-1972 yılları arasında Siyasal
Bilgiler Fakültesi'nde öğretim üyeliği yaptı. 1972-1986 döneminde
ABD'de Chicago Üniversitesi'nde Osmanlı Tarihi dersleri verdi.
Columbia, Princeton, Harvard gibi dünyanın önde gelen
üniversitelerinde konuk profesör olarak çalıştı. Türkiye'ye
dönüşünde Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü'nü kurdu. Osmanlı
tarihi üzerinde çok sayıda eseri bulunan Prof. Halil İnalcık'ın 17
kitap ve 300'den fazla makalesi bulunuyor. İnalcık, 1991'de
Dışişleri Bakanlığı yüksek nişan ve madalyası ile
ödüllendirildi.
Söyleşi: Derya Sazak
Kaynak: www.milliyet.com.tr