IMF'siz gelen başarıya takdir
Abone olAB Komisyonu "Türkiye'nin IMF kaynağı kullanmadan krizden tek başına çıkması en büyük başarıdır" dedi.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Türkiye'nin Uluslararası Para
Fonu (IMF) kaynağı kullanmadan küresel krizi tek başına
göğüsleyebilmesinin "en büyük başarı" olduğunu belirtti.
"Türkiye'de büyüme ve ekonomik kriz: Çalkantılı dönem geride mı
kalıyor?" başlıklı raporunda II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Türk
ekonomisini analiz eden AB Komisyonu, 2002 yılına kadar "zayıf ve
kırılgan" kalan Türkiye'nin ekonomik göstergelerde son 7 yılda
sonra gerçek anlamda AB'yi yakalama sürecine girdiğini
bildirdi.
Kişi başına düzen milli geliri 1950-1960 döneminde yılda ortalama
yüzde 3,3 artıran Türkiye'nin hızının 1960-1973 döneminde yüzde
3'e, 1973-1990 döneminde yüzde 2,2'ye ve 1990-1998 döneminde yüzde
2,4'e gerilediğine dikkati çekilen raporda, 1950-1998 döneminde
Türkiye'de yıllık ortalama yüzde 2,7 düzeyinde gerçekleşen kişi
başına düşen milli gelir artışının aynı dönemde Portekiz'de yüzde
3,9, Yunanistan'da yüzde 3,7, İspanya ve İtalya'da yüzde 3,4,
Almanya'da yüzde 3,3 ve Fransa'da yüzde 2,8'i bulduğu
kaydedildi.
AB Komisyonu Ekonomik ve Mali İşler Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan
belgede "II. Dünya Savaşı'ndan 2001 ekonomik krizinin sonuna kadar
Türkiye'nin gelişmiş ekonomilere yakınlaşması zayıf ve kırılgan
oldu. Düşük verimlilik artışı ve 1970'lerdeki göreceli durgunluk en
başta ithal ikamesi, tarımsal destekleme ve kaynakların uygun
dağılmamasıyla sonuçlanan devlet planlı ekonomi politikalarının
sonucuydu. 1980'lerde reform ve serbestleşme adımlarına rağmen
ekonominin büyümesine, yetersiz makroekonomik politikalar ve zayıf
kurumsal ve yasal ortamda mali sektörün (rekabete) açılması
nedeniyle tekrarlayan krizler darbe vurdu. Oynak büyüme modeli,
2001'de ekonominin reel olarak yüzde 5,7 daralmasıyla, Türk
Lirası'nın hızla değer kaybetmesiyle ve sabit kur sisteminden
dönülmesiyle sonuçlanan krizle iflas etti" tespiti yapıldı.
2001 krizinin yarattığı teşvikle hayata geçirilen ciddi reformların
Türkiye'nin özellikle Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan'ın ekonomi yönetiminde olduğu 2007 yılına kadar "gözalıcı
büyüme performansını" beraberinde getirdiği anlatılan raporda, bu
dönemde yılda ortalama yüzde 7'ye yaklaşan kişi başına milli gelir
artışının "Türkiye'nin ekonomik açıdan gelişmiş ülkelere yaklaşma
konusundaki geçmiş deneyimlerine bakıldığında eşi benzeri
bulunmayan bir dinamiğe" işaret ettiği belirtildi.
Raporda, ekonomide 2002-2007 döneminde IMF ve AB destekli reformlar
güçlü ifadelerle övülürken 2007-2008 döneminde "Türkiye'deki
seçimlerin yarattığı siyasi belirsizlik, iç reformlarda ve AB ile
müzakerelerde yavaşlama yanında küresel koşulların kötüleşmesi
nedeniyle" ekonominin kademeli olarak yavaşladığı hatırlatıldı.
TÜRKİYE'NİN PERFORMANSI GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN ÇOĞUNDAN
İYİ
AB Komisyonu raporunda, küresel krizde Türkiye'nin kredi
derecelendirme kuruluşlarının kendisine verdiği nottan "çok daha
iyisini" hakettiği, bu dönemde dövizdeki oynaklığın Brezilya, Güney
Kore, Polonya ve Macaristan'dan daha az olduğu, İMKB'deki düşüşün
Polonya ve Macaristan borsalarındaki kaybın gerisinde kaldığı ve
Türkiye'nin risk primindeki düşüşün gelişmekte olan diğer ülkeleri
solladığı anlatıldı.
Küresel krizin Türkiye'nin reel ekonomiye etkilerini de inceleyen
raporda, özellikle AB pazarına bağımlı otomotiv sektörünün dış
talep daralması nedeniyle bu yılın ilk yarısında yüzde 50'lere
varan oranda küçüldüğü anımsatılarak bu dönemde ihracatın krizden
daha az etkilenen Orta Doğu ve Afrika ülkeleriyle "biraz nefes
aldığı" kaydedildi.
Raporda, kürsel kriz süresince Türkiye'de ihracat ve sanayi
üretiminin, son aylardaki toparlanmayla birlikte gelişmekte olan
diğer ülkelerin ortalamasına kıyasla genelde daha iyi performans
gösterdiği belirtildi.
AB raporunda, 2001 krizinin ardından yeniden yapılanan Türk
bankacılık sektörünün küresel krize avantajlı girdiği kaydedilerek
"Bakacılık sektörü birçok açıdan güçlü: ABD'deki riskli kredilerle
hemen hiçbir bağlantısı yok, sermayeleri büyük ölçüde mevduatlara
dayanıyor ve uluslararası fonlamaya bağımlı değiller. Tüketici
kredileri toplamı düşük, gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 10'u
kadar ve döviz riskleri iyi muhafaza altında. Güçlü sermaye
yeterlilik ve karlılık oranlarına sahipler. Şu ana kadar sağlam
duruyorlar, reel sektördeki felaket nedeniyle önemli bir kayıpları
yok" denildi.
KAYNAĞI BELİRSİZ PARA GİRİŞİ KURTARDI
Küresel kriz başladığında Türkiye için en büyük endişenin "büyük
cari açığın ve özel sektörün devasa döviz borçlarının finansa
edilemeyeceği" korkusu olduğu anımsatılan raporda, Türkiye'nin dış
ödeme yükümlülüklerinde zorlanacağı kaygısının boş çıktığı
belirtilerek küresel krizde iç talebin daralması ve enerji
fiyatlarındaki gerilemeyle cari açığın hızla azaldığı, ekonomiye
güvenin göstergesi olarak milyarlarca dolar kayıtsız sermaye girişi
olduğu, bankaların kolaylıkla dışardan borçlanmayı ve borçlarını
ödemeyi sürdürebildiği ve 2001 krizinde yaşananların tam tersine
döviz yükseldiğinde halkın döviz satarak gidişatı tersine çevirdiği
anlatıldı.
Raporda, "Küresel krizde Türkiye iç ve dış şoklara karşı çok daha
dirençli olduğunu gösterdi" denilerek Türkiye'nin son yıllardaki
reformların başarısının kanıtlandığı ifade edildi.
AB Komisyonu, geçmişte yaşadığı mali krizlerin aksine "Türkiye'nin
IMF'ye ihtiyaç duymadan küresel krizi kendi başına
görüşleyebilmesinin en büyük başarı olduğunu" vurguladı.
AB raporunda, "Türkiye birçok engeli aşmayı başardı fakat büyüme
potansiyelini tamamen bütünüyle yakalayabilmek için reformları
sürdürmeli. AB katılım süreci (Türkiye'nin gelişmiş ülkeleri)
yakalama sürecinin geçmişe kıyasla daha hızlı ve daha az engebeli
olmasına katkı yapabilir" denildi.