Bir ‘Ah’ etsem de bin ‘ah’ işit!
Dilimin ve gönlümün dönmediği noktada bize
sığınan ve misafirimiz olan Suriyeli
Emani bacımızın ve yavrusu ve bizim de yavrumuz
Halafi için kelimelerin kalkan
olması adına yazıyorum.
Onları böyle uğurlamamalıydık. Böyle bir hadisenin seyircileri
olmamalıydık.
Eşinin cenazesinin memleketine gönderileceğini öğrenen
Halid Al-Rahmun, jandarmaya; “kesinlikle
tecavüz edilip öldürüldü demeyin, trafik kazasında öldü diye
söyleyin, bize kucak açan Türkiye’yi öyle zannetmesinler"
dedi.
Bu ayıbı ülkemiz adına örtbas etmeye çalışan
Emani’nin eşinin mağrur ve gururlu kimliği
karşısında kahroluyor muyuz?
Başımız eğik, yüreğimiz yaralı, toprağımız cehennem yeri.
Mehmet Görmez hocamızın ifadeleri kendimize getirir mi bizi?
"Bugün sadece bağrında ümmeti Muhammed'in bir evladını
taşıyan bir annenin cenazesini kılmadık, biz sadece biberonunda
sütü eksik kalmış 10 aylık bir bebeğin cenaze namazını kılmadık,
biz aynı zamanda tarih boyunca mazlumlara umut olmuş aziz
milletimizi mahcup edecek, hepimizi üzecek bir vahşete
şahit olduk, vahşete şahit oluyoruz."
Defalarca yazmaya, söylemeye, nidalarımın gücü nispetince
dillendirmeye çalıştım; hamasi duygularla kahramanlık
yapmaya çalışan, geleceğini inşa edemeyecek kadar kapasite yoksunu,
sadece siyasete payanda halinde köşe kapma yarışında olan aksak
neslin; yüreğin, fikrin, kültürün, inancın ve değer bilincinin
temelleri atılarak bilinçlendirilmesi şart!
Onlar toprağa verilmedi aslında, üzerine toprak atılan
bizim ihmalkârlıklarımız, yanlış eğittiğimiz neslimiz,
unuttuğumuz değerlerimiz olduğunu düşününce dünü topal olan
varlığımızın bugünü aksak nesli olduğumuzu müşahede
ettim.
Onların toprağa bir çiçek gibi serpilmiş olması
bizi derin gaflet uykusundan uyandırır diye umut
ediyorum. Yoksa halimiz çok daha harap olacak!
Biz nasıl bu noktaya geldik?
Ne vakit komşunun kızına dahi bakmanın ayıp olduğunu
bilme erdeminden kardeşimize zulmü reva görmeyi “kılıfına uydurur”
hale geldik?!
Basında, sosyal medyada, sokakta yaşamımıza dahil olmuş
bu kardeşlerimizi aykırı ot gibi görmedik mi?
Sokakta yüz çevirmenin, ülkelerine gitsinler
demenin, savaştan çıkmış bu insanları hakir
görmenin eşiğinde insanlık gömleğimizi
üzerimizden çıkarıp atmadık mı?
Bir avuç insanı kendi içimizde barındıramamanın
vebalini nasıl unuturuz? Unuttuk
ama!
Unutmak ile kalmadık, bir de üstüne üstük iffetli bir bacımızın
karnındaki çocuğuyla eza görmesine şahit olduk!
Elimizden ne geldi hiçbir şey?
Bugün sıcak yataklarında yatabilen, yaz sezonu
geldi haydi tatil yapalım diyebilen
bizler yarın ne ile sınanacağız dersiniz?
Bizim kızlarımız, eşlerimiz, kız kardeşlerimiz, annelerimiz
Ensar olamamış canilerin kurbanı olacak
bir sınanışın muhatabı olursa ne yaparız? Allah
muhafaza!
Herkes gönlünün ekmeğini yer! Onları fazlalık
görüp, suçların sorumlusu ilan ederken gördünüz mü
düştüğümüz durumu?
İnsan demek; hata, kusur, günah işleyen varlık
demektir. Kendisini düzeltebilir, tevbe edebilir, Allah da
affedebilir. Lakin kul hakkı müstesna!
Suriyeliler gitsin diye
tepinenler sevinsinler!!!
Zira o suçladıkları ve fazlalık olarak gördükleri
Suriyeli kardeşlerimizden biri iffetini ve canını korumak;
ailesi ile yaşamını sürdürmek için vatanını, kültürünü,
anılarını işgal edilmiş topraklarında bırakarak bize
sığındı.
Oysa bugünün Ensar’ıydık onlar için!
Lakin kaçtığı tecavüze, ölüme bizim
topraklarımızda hunharca yakalandı!
Artık onlar emin eldeler. Ya biz? Vallahi
ziyandayız!
‘Kötüler hiçbir yerde saklanamaz,’ der
Epikuros ve devam eder ‘çünkü vicdan kendi kendilerini
buldurur onlara.’
Elbet kara leke zalimin yakasına yapışacak!
Mehmet Görmez hocamızın da dediği gibi; "Bize ne oldu ki
vicdanımıza ve merhametimize sığınan bebeğin katili
olduk!"
Biz sınavı verebildik mi?
Bu sorunun cevabını Suriyeli Emani
bacımızın ve yavrusu ve bizim de yavrumuz
Halafi’nin toprağına ve yaşadıklarına bakarak
cevap verin!
Cevap verelim…