İstanbul Sözleşmesi ilk konuşulmaya başlandığında
“kadına şiddeti önleme” ve “aile içi anlaşmazlıkları çözme” gibi
gayet makul gerekçeler ileri sürülmüştü. Ancak ilerleyen süreçte
görüldü ki sözleşmenin kadını ve aileyi korumakla uzaktan yakından
bir ilgisi yok.
Bugünlerde benzeri bir sözleşme “masum” gerekçelerle
milletin başına bela edilmeye çalışılıyor.
AK Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin’in yaptığı
açıklamaya göre yeni bir kanunun hazırlık çalışmaları
yapılıyor.
Zengin, hayvanlara yönelik eziyet, kötü muamele,
öldürme gibi eylemlerde hapis cezası öngören hayvan hakları ile
ilgili yasa teklifine ilişkin açıklamada şu görüşlere yer verdi:
“Bu kanunla birlikte Türkiye'de ilk defa hayvanlar artık bir
mal olarak görülmekten çıkacak, hukuken bir canlı olarak telakki
edilecek. Hayvanları eziyet ederek kasten öldürmek, eziyet etmek,
işkence etmek suç haline gelecek. Bu manada bunu yaparken de
buradaki kriter tabi insanlarla alakalı işlenen suçlar var. Onlarla
ilgili ne yapıyorsak, bunlara bakarak kıyas usulü ile hazırlamaya
gayret ettik. Kamuoyu ile ben pek çok maddesini zaten paylaştım.
Çok kısa bir süre içinde insanlarımız zaten kanun teklifinin
tamamını Meclis'e sunduğumuzda görecekler. Bu manada ben hayvan
severlerin de son derece memnun olacaklarını düşünüyorum.”
Yeni yasa teklifinin gerekçeleri ne kadar da
İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanma gerekçelerine benziyor
değil mi?
Her ikisinde de amaç aynı: Şiddetin ve kötü muamelenin önüne
geçmek.
Peki İstanbul Sözleşmesi ile amaçlanan hedefe
ulaşılabildi mi?
Maalesef hayır!
Rakamlar, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdikten
sonra kadınlara yönelik şiddetin kat be kat arttığını ayan beyan
gösteriyor. Yıkılan aileler, sokakta yaşamak zorunda kalan
erkekler, “kadının beyanı esastır” garabeti sonrası
yaşanan mağduriyetler ve daha onlarcası İstanbul
Sözleşmesi’nin marifetleri arasında…
İstanbul Sözleşmesi, her ne kadar aileyi koruyacağını
iddia etse de bu toplumun başına LGBT gibi belayı musallat
etti aynı zamanda. Eğer bugün ülkemizin ve toplumun LGBT
gibi bir sorunu varsa bu da İstanbul Sözleşmesi’nin yol
açtığı problemler arasındadır.
Aynı masum gerekçelerle “hayvan haklarını” korumak iddiasıyla
hazırlanan yasanın yarın özellikle, Müslümanların Kurban
Bayramlarının başına musallat olacağını ön görememek sadece ve
sadece bir aymazlık değil aynı zamanda birilerinin oyununa
gelmektir.
Yaptığım dost ve gazeteci istişarelerine göre birileri yasanın
çıkmasını dört gözle bekliyor. O birileri sanmayın ki hayvan
haklarını savunmak için sabırsızlanıyorlar.
Hayır, o kişilerin hedefinde Kurban Bayramının olduğuna
adım gibi eminim. Pek çok sözde hayvansever Kurban
ibadetine yönelik imza kampanyası vb. girişimlerde
bulunabilmek için yasanın çıkmasını bekliyor. Eğer bu yasa çıkarsa
Kurban ibadetini yerine getirmenin bir “suç” haline getirileceğini,
Kurban ibadetini yerine getirmenin adeta imkansızlaşması için
çığırtkanlık yapacaklarını şimdiden görebiliyorum.
Bu yasayı çıkarmak isteyenlere ya da çıkmasını dört gözle
bekleyen sözde “hayvanseverlere” hatırlatmakta fayda var.
Biz, kuşu öldü diye bir delikanlının evine taziye
ziyaretine giden rahmet peygamberinin ümmetiyiz.
En acısı da AK Parti gibi dini hassasiyetleri olan bir
partinin bu oyuna alet olması. AK Parti nasıl ki
İstanbul Sözleşmesinde “aldatıldı” ve “kandırıldı” ise
hayvan hakları ile ilgili yasa tasarısında da “aldatılıyor” ve
“kandırılıyor”.
Müslüman feraset insanıdır. Bu gibi tuzaklara
düşememesi gerekir.
Ancak siyasetin getirmiş olduğu bakış açısı maalesef
bugün Müslümanları “edilgen” bir hale getirdi.
Bir yerlerde sinsice tezgahlanan “masum” görünüşlü sözleşme ve
yasalar maalesef Müslümanların eli ile bu toplumun başına bela
ediliyor.
Eğer ikinci bir İstanbul Sözleşmesi ile uğraşmak
istemiyorsak daha yolun başında iken aklımızı başımıza
devşirelim.
Yoksa bugün İstanbul Sözleşmesini feshetmek için
çaresizce haykırdığımız gibi yarın da güya hayvan haklarını koruma
amaçlı çıkarılacak yeni yasadan kurtulmanın yollarını
arayacağız…