İç çamaşırlarıyla dokundu
Abone olMurat Kurnaz, kitabında tutuklu kaldığı Guantanamo'daki tacizi anlattı:
1 Aralık 2001 günü Tebliğciler'in merkezinde yakın arkadaş
olduğu Muhammed ile Peşaver'den Almanya'ya dönmek üzere yola çıktı.
Üzerinde siyah parlak Hugo Boss paltosuyla çevresindekilerden
farklı bir görüntüsü vardı.
Yakında piyasaya çıkacak olan "Hayatımın Beş Yılı" adlı kitapta
anlattığına göre, bir kontrol noktasında polisler, evraklarını ve
pasaportunu göstermesine rağmen Murat Kurnaz'ı otobüsten indirip
bir binaya soktular. Amerikalılar için mi çalıştığını sordular.
Sonra bir kamyonetle büyük bahçeler içindeki lüks villaya
girdiklerinde Kurnaz şaşırdı.
Dört yıldızlı bir otel odasını andıran bir yerdi burası.
"Pakistan'da hiçbir suç işlemedim, beni en fazla iki saat tutarlar"
diye düşünürken Afganistan'da çıkan savaşı da hiç aklına
getirmemişti. Uyuşturucu satıcısı, gazeteci değildi, Amerikalı ise
hiç değildi. "Bunun beş yıl süreceğini bilmiyordum" diyor Murat
Kurnaz kitabında. Buradan 50 kişilik bir hapishaneye götürdüler,
bir gün sonra başka bir binaya.
Polisin biri elindeki çuvalı Kurnaz'ın kafasına geçirdi ve etraf
onun için kararmıştı artık. Yine saatlerce süren bir yolculuk...
Kafasındaki çuvalı çıkardığında içinde tuvaletin olmadığı tuğla
duvarlarla kaplı bir hücredeydi. Burada, geceyi gündüzden
ayıramadığı, her gün yarım bardak kırmızı mercimek verdikleri
günler geçirdi. Bir sonraki durağı ise Afganistan oldu.
ÇIRILÇIPLAK SOYDULAR
Sorgudan sorguya, hücreden hücreye yapılan
yolculukların sonunda Murat Kurnaz, Afganistan Kandahar'daki
Amerikan üssünde çatışmanın ortasında birbirlerine bağlanmış
insanlarla birlikteydi. Tutuklu numarası 53'tü. Çırılçıplak ve
zincirliydi. Üst üste konmuş dikenli tel bobinleriyle çevrili bir
alana götürdüler onu. Amerikan askerlerinden biri tüfeğinin
kabzasıyla başına vurdu, yere düştü. Bulunduğu bölmeye fırlatılan
tulumu giymeye yeltendiğinde, silahlar üzerine doğrultuldu.
"Kıpırdama, otur" sesleriyle ertesi sabaha kadar çırılçıplak uyumak
zorunda kaldı. O sabah karnı çok açtı ve tuvalete gitmek
zorundaydı. Devriye gezen askerlerden birine 'Tuvalet' diye
seslendi. 'Kes sesini, otur aşağı' uyarısıyla yine üzerine silah
doğrultulmuştu.
Tellere doğru yürüdü, kendisine bağıran askeri görmezden gelip
dışarı doğru çişini yaptı. Bir süre sonra tellerin üzerinden
kendilerine mavi bir kova fırlatılmıştı. Oradaki 60 tutuklu için
tuvalet o mavi kovaydı. Murat Kurnaz, "Kovaya işeyebilmek için genç
yaşlı herkesin çırıl çıplak soyunmaları gerekiyordu" diyor.
Afganistan Kandahar'daki ABD üssünde günler dayakla, pirinç pelte
karışımı bir yemekle geçirdi.
Guantanamo'daki Delta Kampı'nda ise sorgu odasına girdiğinde Murat
Kurnaz'ı üç kadın bekliyordu. Nöbetçiler yerdeki halkaya
zincirleyip, kadınlarla baş başa bıraktılar. Kadınlardan biri
üniformalıydı, diğer ikisi ise Murat Kurnaz'ın ifadesiyle,
"Üzerlerinde neredeyse hiçbir şey yoktu. Sadece küçücük sutyen ve
külot."
'SENİ DUŞTA SEYRETTİM'
Yaşadıklarını Kurnaz şöyle anlatıyor: "Gözlerimi yere diktim.
Onları yarı çıplak görmek istemedim. O iki kadından biri arkama
geçip elini gömleğimin altına soktu ve okşamaya başladı. Senden
hoşlandım, diyordu, seninle baş başa bir şeyler yapmak
istiyorum...
Ardından da, 'Seni duştayken de seyrettim.' Yalan söylediğini
anladım. Beni çıplak görmesi imkansızdı, çünkü duşta şortumu hiç
çıkarmadım. Vücudunu giderek daha kuvvetle bana dayadı, göğsümü
okşadı, inlemeye başladı. Dayanılmaz bir şeydi. Bunu, dindar
olduğumu bildikleri için yapıyorlardı. Tek istedikleri, beni
aşağılamaktı. Ben ise 'Dur' diyordum. 'Yeter, bırak bunları.' Ama
devam etti. Kafamla burnuna vurdum. Kapı sertçe açıldı ve bir
IRF-Timi üzerime çullandı."