Bu yazıyı yazmadan önce düşüncelerimi bir dostumla paylaştım.
Düşüncelerim hakkında bilgisini öğrenmek istedim.
Bana cevabı; “Üstat inandığın her doğruyu yazmalısın bence. Ama
yazdığına inanmıyorsan eğer seni okuyanların ve takip edenlerin
vebaline girmiş olursun” şeklinde oldu.
Yazmayı arzuladığım konu hassas bir hissiyatın menfezinden
sızmış ışık huzmeleri gibi gönlümde yer buldu.
Dostumun hatırlatmasından sonra kendimi ve düşüncelerimi
tarttım ve yazmalıyım diye biiznillah karar verdim.
**
Hz. Ali anlatıyor:
“Bir gün Ömer’i, telaş içinde, hızlı hızlı giderken gördüm;
“Ya emire’l-müminin nereye gidiyorsun?” diye sordum.
“Devlete ait develerden biri kaçmış, onu aramaya gidiyorum”
diye cevap verdi.
O zaman ben: “İnan ki, senden sonra bu milleti idare edecek
olanlara ağır bir yük bırakıyorsun! Herkes senin yaptığını
yapamaz!” dedim.
Bunun üzerine şöyle konuştu: “Hz. Muhammed’i (a.s.), hak
peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, Dicle kenarında
bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt bir koyunu kapsa) korkarım ki
kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer’den sorulur!”
Hz. Ömer’in bu hassasiyeti sorumlu olduğu tebaasının ind-i
ilahi’deki hesabın çetinliğinden kaynaklanıyordu.
Biz inanıyoruz ve biliyoruz ki Ömer Efendimizin hesabı çetin
olmayacaktır inşallah.
Lakin onun hassasiyeti o kadar deruni idi ki bu düşünceler
terazisinde adımlarını atmaya çalışıyordu.
Bu vecizeyi kaleme alıp kelama çevirmekteki maksadım kısmi bir
sınırda gözlemlediğim hissiyatı mukayese edebilmektir.
Elbette bende biliyorum ki hiçbir yönetici ya da lider Hz. Ömer
efendimiz ile mukayese edilebilecek tartıda değildir.
PKK’nın bombalı saldırısıyla şehit olan Mardin'in Derik İlçe
Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk'ün cenazesinde Cumhurbaşkanımız
Erdoğan’ın duruşu dikkatimi çekti.
Dikkatimi çeken anları defalarca seyretmenin neticesinde durumun
hissiyatı gönlüme oturdu.
Erdoğan’ın, Şehit Fatih Safitürk’ün babasının konuşması
esnasında duruşu ilk dikkatimi çeken detaydı.
Israrla seyrettim; beden dilini, mimiklerini ve el hareketlerini
okumaya çalıştım.
Başı öne eğik, göz yaşlarını içine akıtacak derecede bir
samimiyetle gözlerini yere dikip saklamasını ve diğer detayları
irdelemeye çalıştım.
Çalıştım çünkü gönlüme oturan hissiyat beni etkilemiş
aklıma Hz. Ömer’in söylediklerini getirmişti.
Erdoğan’ın halet-i ruhiye sinin senaryosunu seyretmeye
çalıştım.
Zihninden geçenleri duruşunun vermiş olduğu pürmelale göre
yorumlaya çalıştım.
Çok büyük bir hissiyat ve ihtimalle şöyle idi; “Karşımda
musalla taşında duran şehidimizin hesabı ind-i ilahide benden
sorulacak! Ya Rab! Muhammed Fatihi koruyamadım affeyle
beni.”
Yaptığı konuşmanın anlam boyutunu, sesinin rengini,
mimik ve duruşunu uzmanlar tahlil etmiş olsalar eminim ki benim
gördüğüm Allah’a ve milletine karşı olan samimiyeti dile
getireceklerdir.
Erdoğan’ın halet-i ruhiye sindeki pürmelali çokça detaylı
cümlelerle, tasvir ve betimlemelerle yazabilirim bunda sıkıntı
yok.
Lakin asıl olan Erdoğan’ın hassasiyet taşıyan liderlik
samimiyeti.
Hem de bu samimiyet Allah’a karşı olan saf
samimiyet.
Erdoğan tahttan, saltanattan, makamdan, gösterişten,
siyasetten çok daha büyük ve güzele talip.
Davasını en zirveye oturtmuş!
Müslümanca yaşamanın beraberinde Müslümanca duruş
sergileyebilen bir vatanın temellerini atabilmenin hedefine
talip.
Bu samimi Müslümanca duruşunu bütün dünyaya gösteren
liderin ardında yürümek, davasını dava bilmek bizim en ideal
görevimiz olmalıdır.
Hz. Ali’nin Hz. Ömer için söylemiş olduğu “senden sonrakilere
büyük bir yük bırakıyorsun” sözünü Erdoğan için söylemek hiçte zor
değil.