Hürriyet yazarı canından bezdi
Abone olElektronik posta kutusuna düşen mesajlardan dolayı canından bezen Hürriyet yazarı Hadiuluengin okuyucularına sert bir yanıt verdi..
Cevabımdır BUGÜN, elektronik posta kutuma zırt pırt yok ‘‘Amerikan
uşağı’’, yok ‘‘savaş kışkırtıcısı’’, yok ‘‘Yahudi dönmesi’’, yok
‘‘Sevr mandacısı’’ diye küfürname ve tehditname gönderen
mankafalara bir çift söz söyleyerek, Irak'a ilişin tutumumu tekrar
açıklayacağım. Vız gelir tırıs geçer, kuru gürültüye pabuç bırakıp
pısacağımdan falan değil. Yazdığımı anlayabilmek ferasetinden dahi
yoksun eblehlere meydan okumak için! * * * EVET, ABD'ye ‘‘tezkere’’
verilmesini savundum, savunuyorum ve de savunacağım. Oysa, Halep
oradaysa arşiv buradadır ve madem ki bilgisayar kullanmasını
öğrenmişsiniz, o halde sitemdeki geçmiş makalelere de göz atmak
tenezzülünde bulunun. Ben aynı zamanda ve ilk andan beri savaşa
‘‘ke-sin-kes’’ karşı çıktım. Karşıyım da. Bağdatlı Harami'ye
‘‘acıdığımdan’’ veya saftirik bir ‘‘sulhperest’’ olduğumdan değil!
Saddam'ın zaten canı cehenneme ve temizlenirse, insanlık bir
pislikten kurtulur. Öte yandan, bazı durumlarda ‘‘güvercin’’
davranmanın aslında enayi bir ‘‘kuş’’ olmak anlamına geldiğini
bilecek kadar da tarih bilgim ve gerçekçi öngörüm var. Dolayısıyla,
Amerikan ‘‘cengaverliğini’’ reddetmem, hem böyle bir savaşın uzun
vadeli stratejik sonuçlarını sonsuz tehlikeli görmemden, hem de
orman kanunu uygulayan Bush'lu bir ‘‘ultra süper güç’’ün
uluslararası meşruiyeti hiçe saymasından kaynaklanıyor. Zaten
bırakın bugünü, aynı Bush, Cumhuriyetçi aday olduğunda, onun
seçilmesinin ne büyük rizikolar içereceğini herhalde Türk basınında
ilk değinen kalemlerden birisiyim. Kaldı ki, olaylara ülkem
perspektifinden baktığım için, Türkiye'nin Birleşik Amerika'yla
‘‘göbek bağı’’ ilişkileri içinde bulunmasının tehlikelerine de
durmadan dikkat çektim. Ankara - Tel Aviv - Washington eksenli dış
politikayı kabullenmediğimi ve yerimizin mutlaka ve mutlaka,
aidiyetini talep ettiğimiz Avrupa safında olması gerektiğini
savundum. Bu bağlamda da, AB için dahi ha bire ABD'yi devreye
sokmanın ve Avrupa nezdinde Amerika'nın ‘‘Truva atı’’ gibi
algılanmanın vahametini söyleye söyleye dilimde tüy bitti. Böyle
birisine ‘‘Amerikan uşağı’’ (!) demek için zeka noksanı olmak
gerekir! * * * FAKAT, hayalle gerçeği, öznelle nesneli ve ütopyayla
da reelpolitiği karıştırmıyorum. Vicdanen ve siyaseten reddettiğim
o savaş benim iradem dışında mukadder olduğuna göre, yine ülkemin
çıkarları için, ona ‘‘bulaşmak’’ zorunluluğunu biliyor ve
savunuyorum. Böyle bir şey çelişki değil! Onun bunun ‘‘uşağı’’ ve
‘‘mandacı’’sı olmak ise hiç değil! Bu, bugünkü dünya ve bölge
konjonktüründe hayatın dayattığı ‘‘ger-çek’’! Tabii ki, Bush'un
pervasızlığına karşı desteklediğim ve destekleyeceğim Fransa veya
Almanya gibi ‘‘tuzu kuru’’ olmayı ve ABD'ye hemen ‘‘yallah’’
çekmeyi en başta ben isterdim. Mümkün mü? Mümkün diyen ya etrafa at
gözlükleriyle bakarak burnunun ucunu görmüyor; ya ülkemizi köhne
coğrafyalara sürüklemek istiyor; ya da resmen yalan söylüyor.
İnsaf, sen hem Amerikan himayeli IMF kredileriyle gırtlağına kadar
borca batacaksın; hem Apo'nun yakalanmasından Kopenhag Zirvesine
kadar başın her sıkıştığında ‘‘yetiş Sam Amca’’ diye can yeleği
arayacaksın; hem yanıbaşındaki Avrupa dururken dış politikanı
Atlantik ötesi eksene oturtacaksın, fakat faturası önüne konduğunda
yan çizeceksin... * * * ÇİZERSEN, o da bu kez bezirgan faizli yeni
fatura çıkartır ve hacizle ödetir. Kaçış yok. Deli miyim, şimdiki
borcumu takside bölerek paçayı biraz kurtarmak ve ilk fırsatta
başka ortak aramak verken, neden altından hiç kalkamayacağım dev
yükün altına gireyim? Barışmış. Yahu, barış değil savaş olacak,
görmüyor musun? Kimse değiştiremez. Üstelik, sana ‘‘savaşa gir’’
diyen yok. Saddam'ın encamı ise üzerine vazife değil. Ey bana
küfürname ve tehditname yollayan mankafa takımı, artık bunları
anla!