Hulusi Akar'la birlikte TSK'yı nasıl bir süreç bekliyor?
Abone olYeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın yönetiminde TSK'yı nasıl bir süreç bekliyor?
Radikal yazarı Murat Yetkin, Orgeneral Hulusi Akar'ı
Genelkurmay Başkanlığı'na taşıyan süreçleri bugünkü köşesine
taşıdı.
"Askeriye Akar dönem... Normalleşme mi yoksa..."
başlıklı bugünkü yazısında Murat Yetkin, Hulusi Akar'ın 28 Şubat,
Ergenekon ve Balyoz süreçlerindeki tutumunu, NATO'daki kritik
pozisyonunu ve Necdet Özel'le ilişkisini analiz etti.
Yazısına, "Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Kemal
Atatürk'ün askeri ve siyasi çizgisiyle Batı sistemini temel alan
dünya görüşünü eğitiminden pratiğine dek hâlâ temel alan bir
yapıdır. Akar'ın bunun dışında davranacağına dair bir işaret
yoktur; aksi de beklenmemelidir" diye başlayan Murat
Yetkin şunları yazdı:
"...Orgeneral Hulusi Akar, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında
3-5 Ağustos’ta yapılan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantıları
ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından yeni Genelkurmay
Başkanı olarak atandı. Zaten beklenen de buydu. Orgeneral Necdet
Özer bir süredir yerine Akar’ı hazırlıyor, hükümet katlarına bu
yönde tavsiyede bulunuyordu.
Akar’ı 2011’de Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na aldıran, daha
sonra 2013’te karargâh görevinden doğrudan Kara Kuvvetleri
Komutanlığı’na tavsiye eden Özel idi.
Bunun iki temel nedeni vardı.
Özel, Akar’ın hem askeri liderlik yeteneklerine güveniyor, hem de
siyaset-asker ilişkilerinin normalleşmesi konusunda kendi
üstlendiği ağır ‘geçiş dönemi’ sorumluluğunu sürdürebileceğine
inanıyordu. Ne de olsa Akar, Ergenekon, Balyoz, Askeri
Casusluk davaları tırpanını yiyen askeriyede komuta kademesinde
kalan en kıdemli komutandı.
O tırpandan kurtulamayan, daha sonra haklarındaki suçlamalar
düşürülmüş olsa da beraat etmiş olsalar da önemli komutanlar
vardı. Herkes olmadık suçlamalarla tutuklanıp beraat ettikten
sonra YAŞ’ta oramiralliğe terfi edip bir sonraki Deniz Kuvvetleri
Komutanı olma adaylığına yükselen Donanma Komutanı Veysel Kösele
gibi geç de olsa durumunu telafi edemedi.
Deniz Kuvvetleri sıralamasındaki kıdemli isimler Mehmet
Otuzbiroğlu, Kadir Sağdıç aynı yıl şanslarını kaybettiler. Sıradaki
komutanlardan Nusret Güner ‘Haksızlığa
dayanamıyorum’ diyerek 2013’te Donanma Komutanlığından
istifa etti. Bilgin Balanlı, mesela, 2011’de Hava Kuvvetleri
Komutanı olmaya en güçlü aday iken tutuklandı. Onu takip eden
sıralı komutanlardan Korcan Polatsü, Rıdvan Ulugüler de
öyle. Kara Kuvvetlerinde 2011 YAŞ toplantısı öncesinde
yükselme sırasındaki komutanlardan Mustafa Korkut Özarslan, İsmail
Hakkı Pekin alındılar; tırpan sıradaki Hulusi Akar’a gelmeden
durdu.
Yani Orgeneral Işık Koşaner, 2011 YAŞ toplantısına birkaç gün kala
kara, deniz, hava kuvvetleriyle birlikte, hükümetin bu furya
karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tutuklamalar karşısında
savunmadığı protestosuyla istifa ettiğinde böyle bir tablo vardı
ortada. Aslında kendisi de Genelkurmay Başkanlığına yükselme
çizgisinde olan Orgeneral Necdet Özel’in Jandarma Genel Komutanı
olarak Koşaner ekibinden dışarıda kalan tek komutan olarak
kendisini bir numaralı koltukta bu koşullarda buldu.
Kendisine en yakın konumdaki Akar ile ekip olup geçiş dönemini
birlikte üstlenmeleri işte bu koşullarda söz konusu oldu.
Necdet Özel, Türkiye de ordunun siyasete karışmaması gereğini üç
askeri darbe, sayısız müdahale ve en son üç büyük davaya rağmen
hâlâ hazmedemeyen kesimlerce çok eleştirilmesine karşın, bu dönemin
hem ordu, hem siyaset sistemi bakımından en az hasarla
atlatılmasında önemli rol oynadı.
Öncelikle Genelkurmay Başkanlarında görmeye alışık olmadığımız
kadar gözlerden uzak durmaya, siyasi konulara girmemeye gayret
etti. Aynı zamanda da Erdoğan’ı askerin artık demokrasiye
bağlılığı konusunda, askerin üzerine daha fazla gidilmemesi
gereğine ikna etmeye çalışıyordu; bu sayede mesela Balyoz
Davası’nda kesinleşmiş hükme rağmen “zamanı
durdurabildi."
ERDOĞAN'IN KARA KUTUM DEDİĞİ...
Gelişmeler 2012 Ocak ayında eski Genelkurmay Başkanı İlker
Başbuğ’un tutuklanması ve “Terör örgütü liderliği”
gibi çok ağır bir suçlamaya maruz kalmasıyla zirveye
tırmandı. İniş de orada başladı. Aynı muktedir savcılar grubu
Başbuğ’un hemen ardından Erdoğan’ın “kara kutum”
dediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı da (üstelik ilişki kurmakla
görevli olduğu PKK ile ilişkiler konusunda) sorgulamaya kalkınca
işler değişmeye başladı. Uzatmayalım, bugün o davalarda
hükümetin siyasi gücünü kaldıraç yapıp tırpan kullanan savcı, hâkim
ve polislerin sempatizanı olduğu Fethullah Gülen hareketi Erdoğan
tarafından devlet düşmanı ilan edilmiş durumdadır.
Yani Özel 2011’de Koşaner’in “bir dönemin sonu”
diye yorumlanan istifası ardından ateşten gömleği sırtına
geçirdiğinde yanında bulduğu Akar ile bu zor koşullarda ekip haline
geldi. Bu süreç Türk dış politikasının Arap Baharı nedeniyle
Libya, Mısır, Suriye gibi geleneksel tutumun dışında sorunlu bir
mecrada yol aldığı, güvenlik politikasının ise PKK ile diyalog
nedeniyle rahatladığı bir dönemle örtüştü.
Akar’ın NATO dosyası güçlü bir kurmay subay olması bu süreçte
önemli bir özellik olarak öne çıktı.
Akar’ın meslekteki yükselişinde NATO istihbarat subaylığı, NATO
güney kanadı plan ve prensipler komutanlığı ve Türkiye’nin NATO
acil görev gücü olarak tahsis ettiği İstanbul’daki 3’üncü Kolordu
komutanlığı gibi önemli dönüm noktaları vardır. Ocak 2015’te
Kara Kuvvetleri Komutanı olarak ABD Savunma Bakanlığı’nın
“Liyakat Lejyonu” madalyası da kendisine zaten
“NATO’ya sıradışı katkıları” nedeniyle verildi. (Bu nişanı
Türkiye’den daha önce Genelkurmay Başkanı iken 2005’te Yaşar
Büyükanıt almıştı.) Yani Akar, sadece milli ölçekte değil,
uluslararası ölçekte de, Batı ittifakı içinde askeri liderliği ile
değerlendirilen bir komutan.
Bütün bu yaşananlar Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki maceracı,
siyasete müdahale yanlısı unsurların artık çağdaş ve demokratik
ülkelerdeki silahlı kuvvetler gibi siyasi otoritenin kararlarına
bağlı yasal zeminini güçlendirmiş, anlaşılmış olmalıdır. Ancak
Özel’in en zor zamanda, Suriye’ye girme taleplerinin konuşulur
olduğu bir dönemde, ameliyat istirahatine ayrılıp, yerine de başka
kimsenin vekâlet etmesine engel olarak Akar’ı bıraktığını unutmamak
lazım. Özel neticede 1990 yılında Turgut Özal ordudan Irak’a
girmesini istediğinde, Türkiye’yi o bataklığa sokmaktansa
istifasını veren Necip Torumtay’ın koltuğunda oturuyordu; 14
Ağustos’tan sonra da Akar o koltukta oturacak.
Az önce sizinle sıralı komutanların nasıl bir anda mesleklerinin
zirvesine gelmek üzereyken her şeyden yoksun kaldıklarını
paylaştık. Türk Silahlı Kuvvetleri daha kötü tırpanları da
görmüştür. Mesela 27 Mayıs 1960 darbesi ardından 235 general ve
4,171 subayın orduyla ilişkisi kesilmiştir, giden kadroların yeri
yenileri tarafından doldurulmuştur. Şimdi “Dört yıl
Akar, daha sonraki dört yıl da (şimdiki İkinci Başkan, orgeneral)
Yaşar Güler” yorumları yapanların bu tarihi göz önünde
tutmalarında yarar var.
Bir de şu nokta var:
Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri ve siyasi
çizgisiyle Batı sistemini temel alan dünya görüşünü eğitiminden
pratiğine dek hâlâ temel alan bir yapıdır.
Akar’ın bunun dışında davranacağına dair bir işaret yoktur; aksi de
beklenmemelidir.
Akarın atanması bir yönüyle yapısal devamlılığın korunması, bir
yönüyle 28 Şubat’tan Ergenekon-Balyoz-Askeri Casusluk davalarına
uzanan dönemin geride bırakılması, bir yönüyle de siyaset-asker
ilişkilerinin Batı-NATO sistemine doğru normalleşmesi çerçevesinde
değerlendirilebilir.