“Bu çocuk abisine hiç çekmemiş. Huyları hiç
benzemiyor”,
“Kardeşin çok uslu ama sen hep yaramazlık
yapıyorsun”,
“Bu çocuk diğer kardeşlerine hiç benzemiyor, ayrı bir
dünyada yaşıyor”.
Bu ve benzeri sözleri sıklıkla duyarız çevremizde, ailemizde,
toplumumuzda. Hani haksız da değillerdir.
Gerçekten de kardeşler arasında gerek karakter gerekse huyları
açısından büyük farklılıklar olabiliyor. Hâlbuki hepsi de
aynı anne babanın çocukları. Öyleyse bu farklar ve
benzeşmemeler neden kaynaklanıyor?
Genelde ilk çocuklar anne babaların acemilik dönemlerine
rastlar. Yeni bir hayat kurmuş çiftler daha yeni
şartlara tam adapte olamadan çocuk sahibi olurlar.
Daha çiftler hayatın bütün cilveleri ile
tanışmamışken, birbirlerini tanıyamamışken hayata küçük yeni
bireyler getirirler. İlk kez bir çocuk alıyorlardır ellerine.
Küçük eve kattığı mutluluk, yaşattığı heyecan ise
büyük.
Tüm ilkleri ve acemilikleri o çocuk üzerinde yaşarlar. Çocuk
yetiştirmeyi yaşayarak, hatalar yaparak
öğrenirler. Genellikle ilk çocuk olması hasebiyle aşırı
ilgiden dolayı da ya şımarık olarak yetiştirirler
çocuklarını ya da acemilikten mülhem yetiştirememekten dolayı
disipline edemezler.
Devreye bir de torun sevmek için sırada bekleyen büyükanne ve
büyükbabalar girince çocuklar adeta bir deneme-yanılma tahtasına
dönerler.
Anne-baba yani çiftlerin yaşı ilerlemeye, topluma daha
fazla katılmaya, sosyal hayat değişikliklerine ayak
uydurmaya yani kısacası hayata dair tecrübeleri de artarak
kamil olma yolunda adım atmaya başlarlar.
İkinci çocukta anne babalar daha hazırlıklıdır. Hem yeni
hayatlarını bir düzene koymuşlar hem de artık daha tecrübelilerdir.
İlk çocukta yaptıkları hatalarını yapmamaya özen
gösterirler.
Büyükanne ve büyükbabalar da hem torun sevme meraklarını
gidermişler hem onlar da daha tecrübeli hale gelmişlerdir.
Üçüncü çocuk dönemi ise artık çiftlerin tekamül yaşlarının
olgunlaşmaya namzet yıllarına denk gelir. İlk çocuktaki acemilik ve
ilk çocuk olması hasebi ile amatörce yetiştirme tarzı ve
beraberinde sevgi yüklü davranışlar içerisine gireceğim diye
kamil sevgiyi yansıtamamalar.
İkinci çocukta acemilikten bir nebze kurtulmuş olan çiftler
biraz daha sevgi ve ilgi ile yaklaşmayı denerlerse de
mutlak sevgi ya üçüncü ya da sonraki çocuklarda tezahür
eder.
Dolayısı ile kardeşler arasında hem
yetiştirilme tarzından kaynaklanan hem de
ilgi ve alakadan kaynaklanan karakter
değişiklikleri oluşur.
İşte bu sebeptendir ki yazının başında zikrettiğimiz cümleleri
duyarız. Deneme-yanılma tahtasına dönen çocukların aynı
anne-babadan olması sıkça duyulan bu serzeniş
cümlelerinden kurtaracaktır bizi.
İMAM NİKÂHI OKULA DÖNÜŞSÜN
Geçtiğimiz aylarda hararetle tartıştığımız müftülerin
nikâh kıyma konusu tam da bu noktada bir fırsata
dönüştürülebilir.
Müftülükler birer evlilik okuluna dönüştürülerek yeni
bir hayata atılmaya ve büyük sorumluluklar alacak olan gençleri
eğiterek aile olmaya hazırlayabilir.
Böylece sadece bir merasimden ve adeta takı takma şovuna
dönüşen nikâh törenleri bir okula dönüştürülebilir.
Müftülükler evlenmek için nikâh müracaatında bulunan gençleri
muayyen bir süre eğitime tabii tuttuktan sonra nikahlarını
gerçekleştirebilir. Bu seminer ve kurslar gerek müftülüklerde
gerekse camilerde düzenlenerek buralar adeta birer eğitim
yuvası haline dönüştürülebilir.
Evlenecek gençler bu kurslarda edindikleri bilgilerle gerek yuva
sorumluluğuna, gerekse çocuk sahibi olma
sorumluluğuna hazırlanırlar.
Tecrübesizliğin getireceği vahim hataları yapmayarak gerek
evliliklerini devam ettirmede gerekse çocuklarını yetiştirmede daha
bilgili hale gelebilirler.
Müftülüklerin bünyesinde hizmet edecek uzman psikolog ve
pedagog nezaretinde gerçekleştirilebilecek bu eğitim
süreci yeni nesillerin bilinçli yetişme ve yetiştirilmesine olanak
sağlayacaktır.
Müftülüklerde verilecek bu hizmet ve eğitim nihayetinde
kardeşlerin anne-babaları bir olacak ve kardeşler bütünüyle kardeş
olacaktır.
SOSYAL MEDYA TAKİBİ
İÇİN