Her 10 kişiden 1'inde bu hastalık var
Abone olAnksiyete toplumlarda en sık görülen ruhsal bozukluk, öyle ki her 10 kişiden birinde anksiyete bozukluğu görülüyor.
Anksiyete bozukluğu kalbe uzun vadede
zarar veriyor. Her 10 kişiden birinde bu rahatsızlık
görülüyor.
Kadınlarda daha yüksek olan bu oran, her 7 kadından birinde
anksiyete bozukluğu olarak ortaya çıkıyor. Buna karşın maalesef bu
hastaların çok azı tedavi için başvuruyor. Amerika'da hastaların
üçte biri tedavi alırken Türkiye’de daha az sayıda hasta tedavi
alabiliyor. Oysa anksiyete tedavisi mümkün bir hastalık.
UZUN SÜREN ANKSİYETE KALBE ZARAR
VERİYOR
Ünlü Amerikan tıp dergisi Stroke’un son sayısında yayınlanan
araştırma uzun süreli yüksek anksiyete seviyelerinin felç riskini
arttırdığını ortaya koydu. Araştırmaya dikkat çeken Psikiyatrist
Dr. Zuhal Doğruer Lüleci ise; “Tedavi edilmeyen kronik
anksiyete uzun vadede kalp ve damar hastalıkları, felç, hafıza
problemleri, bağışıklık sisteminin baskılanması, mide ülseri gibi
hastalıklara, çeşitli bağırsak problemlerine, kas ağrılarına yol
açar. Anksiyete tedavi edilmediğinde vücudun hemen hemen her
organının zarar görmesine neden olur” dedi.
KADINLARDA 2 KAT FAZLA
GÖRÜLÜYOR
Günümüzde anksiyetenin kadınlarda erkeklere oranla 2 kat daha fazla
görüldüğünü belirten Dr. Zuhal Doğruer Lüleci; “Kadınların,
genel olarak küçük yaştan itibaren şiddete, travmalara, hormonal
değişikliklere, gebelik, doğum, kısırlık gibi zorlayıcı etkenlere
daha fazla maruz kalmaları anksiyetenin kadınlarda daha fazla
görünmesine neden oluyor.”
6 BİN KİŞİ 22 YIL
İZLENDİ
Pittsburgh Üniversitesi ve Harvard Halk Sağlığı Okulu işbirliğiyle
gerçekleştirilen araştırmada daha önce hiç felç geçirmemiş, yaşları
24 ile 70 arasında değişen 6000’i aşkın kişiyle çalışıldı.
Katılımcılar, anksiyete seviyelerini ölçen ölçeklerle 22 yıl
boyunca izlendi. Araştırma sonuçları, yüksek anksiyete seviyesine
sahip kişilerde felç olma olasılığının anksiyete seviyesi düşük
olan kişilere göre %33 daha fazla olduğunu ortaya koydu.
Doktorlar gün geçtikçe insanların sıkça duymaya başladığı
anksiyeteyi, rahatsızlık boyutuna varmış korku, endişe ve kaygı
hali olarak tanımlıyor. Titreme, kalp çarpıntısı, göğüste sıkışma
hissi, karın ağrısı, baş dönmesi, ağızda kuruluk gibi fiziksel
belirtileri olan anksiyete aynı zamanda ölüm korkusu, çaresizlik
duygusu, unutkanlık, dalgınlık gibi psikolojik belirtilerle de
ortaya çıkabiliyor. Ayrıca davranışsal olarak da huzursuz bir
şekilde hareket hali, sürekli bacakları sallamak, korku veren
durumlardan kaçınma olarak baş gösterebiliyor.
“SANILDIĞININ AKSİNE PSİKİYATRİK
İLAÇLAR BAĞIMLILIK YAPMAZ!”
Psikiyatrist Dr. Zuhal Doğruer Lüleci, katılımsal, biyolojik ve
çevresel nedenlerin yanında aşırı alkol ya da uyuşturucu madde
kullanımı ve uyku düzensizliğinin ve bazı kişilik özelliklerinin
anksiyeteyi tetiklediğine dikkat çekiyor. Dr. Doğruer Lüleci, “Çok
stresli şehir hayatı, rekabetin yoğun olduğu okul ve iş hayatı,
ekonomik krizler ve ekonomik belirsizlikler, aile-akraba bağlarının
zayıflaması sonucu insanların yalnızlaşması, kadın erkek
ilişkilerinin çabuk başlayıp çabuk sonlanması, insanların internet
sayesinde her türlü hastalığı okuyup kendi kendilerine olası en
kötü teşhisleri koymaları, kısacası; genel olarak insanların
güvende oldukları hissinin azalmasıyla artan anksiyete, modern
zamanların en önemli sorunlarından biridir” diyor.
Anksiyetenin tedavisinin mümkün olduğunu ve bir psikiyatra başvurmanın önemini vurgulayan Dr. Zuhal Doğruer Lüleci; “Hastalığı tedavi etmenin en iyi yolu psikoterapi ve ilaçların birlikte uygulanmasıdır. Psikoterapi ile olumsuz ve gerçek dışı düşüncelerin yerine daha gerçekci düşünme, kaçınılan, kaçmak yerine korkulan durumlardan yavaş yavaş yüzleşme, kişinin sorunlarla baş etme becerisinin geliştirilmesi hedeflenir. Böylece kişi, olaylar karşısında gereğinden fazla endişe yaşamadan gerçekci çözümler üretebilir. İlaçlar beyindeki serotonin ve adrenalin seviyeleri üzerine etki ederek anksiyeteyi tedavi eder” derken, sanıldığının aksine kullanılan ilaçların bağımlılık yapmadığının da altını çizdi.