Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylık süreciyle
başlayan umut kıvılcımı, meşaleye dönüştü ve 7 Haziran seçimlerinde
hit yaptı, 80 vekille HDP Meclis'e çıkarma yaptı.
Bilen biliyor üç gün üç gece Diyarbekir’de esen militarist hava
kendi halinde orijinal Kürt halkı üzerinde kaygı oluşturdu. Ta ki
ona buna saldırdılar ve rahmetli Aytaç Baran’ı öldürerek haddini
aştılar (geçende ölümünün seneyi devriyesiydi ruhu şad olsun),
birkaç saat zarfında 3-4 tane belirli kişiler öldürülünce işin
tehlikeli olduğu ortaya çıktı, onlar hava cıva atarken birilerinin
eli armut toplamadığı kanaati hasıl oldu.
Hizbullah eski tarzını bıraksa da her Hüda-Par’lının evinde en
az bir Hizbullah’ın olduğu ve icap ettiğinde “ya
Allah” diyebileceği hissedildi.
Demirtaş hiç beklenmedik bir açıklama yaptı ve dedi ki
“Durum çok vahim, herhangi bir kargaşa çıkarsa kimin kimi
öldüreceği liste halinde eşleştirilmiştir.”
Elbette ki insanın ölüm haberi iyi bir şey değildir, ama insan
öz vatanında zulme uğrarsa öyle bir performans gösterir ki karşı
tarafın ölçüp biçmesi, o gücü tahmin etmesi mümkün değildir.
Sözüm ona Kürt partisi olduğunu söyleyen HDP’nin maskotu Sırrı
Süreya Önder 7 Haziran akşamı “bu Türk solunun
başarısıdır” deyince Kürtler acaba dedi.
Daha sonra 8 Türk solu örgüt Kandil’e çıkıp KCK ile biat edince
iki kere acaba dedi.
1 Kasım seçimleriyle 21 vekil kaybeden HDP, daha önce
tasarladıkları eylem planını uygulamaya koyup savaşı şehirlere
taşıyan PKK’nin arkasında durunca, üstelik HDP’nin en çok oy
aldıkları yerleşim birimlerinde barikat, hendek savaşıyla evlerini
başlarına yıkmaya sebep olunca,
Kürtler üçüncü defa acaba demeye başladılar.
Utanmadan birileri “devlet geldi buraları yaktı
yıktı” diyor, siz bunu Avrupalılara yutturabilirsiniz
fakat Kürt halkı buna zinhar inanmaz.
Kimler inanır biliyor musunuz mayasında İslam düşmanlığı olup,
dış düşmanın iç piyonu olanlar bu yöntemle Külliye’ye saldırırlar
ve fırsat bu fırsat deyip Kürt gençlerini dinden, imandan, edepten
koparmak isteyenler inanırlar, kendini inandırırlar.
Ben Kürt haklını milyon kere kutluyorum; HDP’nin bu tavrına kaşı
mesafeli durup, bu kirli savaşa alet olmadığı için. Türk
vatandaşlarımın da bir kısmını o kadar kınıyorum ki Kürtlerin bu
vicdani duruşunu hala anlamadıkları gibi PKK ile Kürdü, HDP ile
Kürdü ayırt edemediler.
Kürt meselsiyle ilgili bir programda canlı yayınlarda 7
konuşmacı varsa 7’si de kendince her biri Türki ekolun sesi
soluğu oluyor, Kürt sorunun çözüm eylem planı da bunların yüzünden
yerinde patinaj ediyor.
Aslında sosyal ya da siyasi bir meselenin
televizyon programlarında gerçekleşmesinin ön şartlarından
biri en az bir Kürt katılımcının olması gerektiğine inanıyorum.
Üstelik Mehmet Metiner gibi Kürtleri de kast etmiyorum.
Kürt sorunu benim sorunumdur, baldıran zehiri olsa dahi içer
yine bu sorunu çözeceğim diyen bir Reis şimdi Kürtlere hitap
ederken Doğu Güneydoğulu vatandaşlarım demeye başladı.
Yazık günah değil mi?
Bunca fedakarlığa, olup biten mücadeleye rağmen tekrar eski
günlere mi dönülüyor? Yoksa HDP’nin Meclis'e gidişi tehlikeye girdi
diye mi bu gri tavırlar ortaya konuluyor, anlamakta
zorlanıyorum.
Eğer seçim yasasında bir değişiklik olmazsa HDP’nin vekil sayısı
40’a inecek gibi gözüküyor bence. Tabi seçim barajı %3-%5’e inerse
yoksa %10 olsa zaten barajın altında kalır ve Meclis'e giremez.
Kanaatim o ki %10 seçim barajının devamını hiç kimse hiçbir
gerekçeyle savunamaz. Hatta barajın olmadığı bir seçim sistem olsa
daha iyi olur kanaatindeyim. Meclisteki istikrar ayağıyla kimse bu
halkı tekrar aldatmasın Millet de Devlet de zaman kayıp ediyor,
zarar görüyor.
HDP, seçmeninin sesine değil, dışarıdan gelen işarete göre
hareket ediyor, halkın bunu fazlasıyla fark ettiğine inanıyorum.
Onu için her geçen gün oyları düşüyor.
Cumhurbaşkanımızın seçim sistemini değişikliğini gündeme
taşımasını takdir ediyorum. Referandum sorası gündeme gelmesini
beklediğim en önemli mevzulardan biriydi. Bu aynı zamanda Recep
Tayyip Erdoğan’ın samimiyeti ve kendine olan özgüveninin de bir
ifadesi olduğuna inanıyorum.
Dar bölge ya da daraltırmış bölge usulü ile vekil seçilirse
meclis daha nitelikli olacağı kanaatindeyim. Her şeyden önce genel
başkanların son kararlarıyla oluşan liste usulü vekil adaylarından
kurtulmuş olacağız. Vekil adayı genel merkez tarafında seçilse de,
kalitesi meclise gitmesinde daha çok etkili olacak, daha ne
olsun?