Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin 656.’sı
geçtiğimiz pazar günü yapılan çekişmeli final müsabakalarıyla
tamamlandı. İki binin üzerinde pehlivanın kayıt yaptırması ve
ağalık ihalesinin 1 milyon 522 bin TL bedelle sonuçlanması gibi
rekorların da yaşandığı Kırkpınar, izleyenlere seyir zevki, Edirne
esnafına da can suyu oldu.
Peki, dünyanın en eski spor organizasyonlarından biri
olan ve UNESCO tarafından insanlığın somut olmayan kültürel mirası
olarak tescillenen böylesine önemli bir etkinlik, ülke sınırlarını
aşabildi mi?
Şöyle de sorabiliriz, Türkiye gibi turizm ülkesi
İspanya’da vahşette sınır tanımamakla birlikte sportif faaliyet ve
kültürel öğe olarak sunulan matadorlar ve boğa güreşleri ya da
insanların boğaların önünde koştuğu San Fermin Festivali gibi
küresel bir tanınırlığa sahip mi?
İspanya’nın kuzeyinde yaklaşık 200 bin nüfuslu bir
şehir olan Pamplona’da düzenlenen San Fermin Fest’te farklı
rakamlar telaffuz edilmekle birlikte 1,5-2 milyon arası
ziyaretçinin şehre geldiği ifade ediliyor. Etkinliklerin
uluslararası medyada yayınlanma oranı ise parayla satın alınması
mümkün olmayacak derecede büyük reklam süresine eşdeğer. Yani
geleneksel bir etkinlik ve/veya sportif faaliyet iyi planlama,
doğru strateji ve araçlar, hedefe uygun mesajlarla başarılı ve
katma değeri yüksek bir markaya dönüştürülmüş.
Edirne de merkez nüfusu itibariyle Pamplona ölçeğinde
bir şehir olmasına ek olarak İstanbul’un yanı başında, AB’nin
sınırında, ulaşım olanakları son derece gelişmiş, Osmanlı
İmparatorluğuna başkentlik yapmış tarihi eser bakımından zengin bir
“marka şehir” olarak Kırkpınar’ın izleyici kitlesini özelde bölge,
genelde ülke sınırlarının ötesine neden taşıyamamaktadır.
Kırkpınar zamanı Edirne’de otel doluluk oranlarının
%100’e yaklaştığı, güreş severlerin parklarda gecelemek zorunda
kaldığı haberleri küçük çaplı da olsa her yıl medyada yer
almaktadır. Diğer taraftan belediye, Kırkpınar’ı Başbakanlık
Tanıtma Fonundan kaynak kullanmakla beraber ağırlıklı olarak kent
bütçesinden karşıladıklarını ifade etmektedir.
Sadece belirtilen iki husus bile Kırkpınar’ın tarihi
önemi ve uluslararası pazarlama değeri açısından paydaşların
sayısının arttırıldığı, stratejik karar alabilen bir komisyon
tarafından koordine edilmesinin önemini ortaya koyuyor. Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Valilik, Trakya
Kalkınma Ajansı, bölge üniversiteleri, sanayi ve ticaret odaları
ile sivil toplum örgütlerini sürece dâhil eden, halkla ilişkiler ve
reklam ajansları ile tur operatörlerinin önemli birer paydaş olarak
masada yer aldığı bir yaklaşımla hareket edildiğinde öncelikle
bölgesel, akabinde küresel markalaşma sağlanabilir.
Kırkpınar’ı sadece Edirne odaklı planlamak da etkin
kaynak kullanımı ve verimlilik açısından sorunludur. Zira Trakya
bölgesi şehirleri arasındaki mesafenin 1-2 saat aralığında olduğu
ve üç denize açılan yarımadanın deniz-kum-güneş, doğa sporları,
kültür ve kongre turizmi gibi çok sayıda turistik faaliyete olanak
sunduğu düşünüldüğünde, bütünlüklü ve doğru bir planlamayla hem
konaklama sorunu aşılabilir hem de sunulan çeşitlilikle turistlerin
bölgede daha fazla zaman geçirmeleri ve buna bağlı olarak turizm
gelirinin artması sağlanabilir.
Edirne bir “marka kent”tir. Kırkpınar da bu markanın
en kıymetli bileşenlerinden biri… Eğer bu taş, ekip
çalışmasıyla işlenir, doğru ellerde parlatılırsa Edirne, Trakya ve
Türkiye için çok değerli bir mücevher haline gelebilir.
Cihanın en yiğit pehlivanlarının Sarayiçi’nde
kıspetlerini giyip elense, tırpan, künde tüm hünerlerini
sergileyerek Dualı Çayır’dan başpehlivan çıkmak için tutuştuğu
amansız güreşi tüm dünyaya duyurmak için küresel cazgırlara
ihtiyacımız var.
Bunu başarabilsek küresel marka liginde altın kemeri
alır, aksi takdirde başarıyı kırmızı dipli mumla ararız.
Twitter: @skavoglu