Haluk Ulusoy'dan şok sözler
Abone olAylardır medyaya konuşmayan Futbol Federasyonu eski Başkanı Haluk Ulusoy, futbol camiasını sarsacak açıklamalar yaptı. Ulusoy'un sözleri çok konuşulacak.
Tam 7 yıl Futbol Federasyonu Başkanlığı yaptı. Göreve gelmesi
gibi, gitmesi de olay oldu. 19 Temmuz 2004’te; “Gelişen olaylar
çerçevesinde ve futbolun özerkliğine zarar vermemek açısından,
Başkanlığa aday olmama kararı aldım. Takdir milletindir.” diyerek
Federasyon Başkanlığı seçimine girmeyeceğini açıkladı. 23
Temmuz’daki genel kurulda ise son kez konuştu: “7 yıllık görevim
süresince, Futbol Federasyonu’nun bayrağını başarıyla taşıdım. Bu
süre içerisinde eksiklerimiz, hatalarımız olmuştur. Ancak
artılarım, eksilerimden her zaman fazladır. Federasyonu hiç kimseye
peşkeş çekmedim. Ben veda etmiyorum. Bir müddet aranızdan
ayrılıyorum.” dedi ve sustu. Evet, aramıza ne zaman döner bilinmez
ama o günden sonra hiç konuşmayan Haluk Ulusoy sessizliğini
Aksiyon için bozdu.
Türk futbolunun altın yıllarında Federasyon Başkanlığı yapan Haluk
Ulusoy, 7 yıllık görevi boyunca en büyük pişmanlığını, A Milli
Takımın 2006 Dünya Kupası elemelerindeki şansını, Ersun Yanal’ı,
Hakan Şükür’ü, Sergen’i, Alpay’ı, kısacası merak edilen her şeyi
Aksiyon’a anlattı.
-Görevde kaldığınız süre içerisindeki en büyük
pişmanlığınız neydi?
7 yıl boyunca, çalıştığım hiçbir antrenöre müdahalede bulunmadım.
Ama en büyük pişmanlığım 0-0 biten İngiltere maçında Sergen’i
oynattığı için Şenol hocaya müdahale etmemek oldu. Bugün keşke
diyorum müdahalede bulunsaydım.
- Şenol hocaya onu ilk onbire almamasını mı rica
edecektiniz?
Evet. Çünkü çoğu futbolcu bırakın ilk onbiri, Sergen’in kampa dahil
edilmesine bile içerledi. Bazıları ‘Başkan bu takımı buralara biz
taşıdık, bundan sonra da biz taşırız’ dedi. Sergen kampta çoğu
antrenmana bile çıkmadı. Hatta bazı arkadaşlarına laubali laubali
takıldı. O yüzden Alpay’la kavga bile etti. Alpay’ın maçta o kadar
sinirli olmasının sebebi de Sergen’di.
-Kavgadan haberimiz yoktu...
İngiltere maçının bir saat öncesinde Sergen, soyunma odasında,
ısınmadan döndükten sonra, “Ameleler siz çalıştınız şimdi ben çıkıp
oynayacağım” dedi. Alpay, kramponlarını bağlıyordu, ayağından
çıkarıp Sergen’in suratına fırlattı. Araya Hakan Şükür, Rüştü ve
Bülent girerek olayı yatıştırdı. Sonra da maça çıktılar. Bugüne
kadar bunu duydunuz mu? Biz kol kırılır yen içinde kalır dedik ve
hiçbir sırrımızı dışarı vermedik. Çünkü biz bir aileydik.
-Hakan Şükür’ün kaprisli futbolcu olduğu fikrine katılır
mısınız?
Hakan Şükür kapris yapar. Çünkü o yıldız oyuncu. Bizim zamanımızda
da kaprisler oldu. Hakan değil bir sürü futbolcu kapris yaptı. Ama
biz hepsiyle tek tek ilgilendik. Türk futbolcusu duygusaldır. İlgi
bekler. Alaka bekler. Biz bunu yaptık. Hiçbir sorunu dışarıya
taşımadık.
-Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakcı’nın “Hakan’ın,
Ersun Yanal tarafından kadroya alınmamasından haberim olmadı”
açıklaması için düşünceleriniz...
Hakan’ı kadro dışı bırakacaksın, bundan federasyon başkanının
haberi olmayacak. Kadro dışı bıraktığın oyuncu Tuncay, Necati veya
Fatih değil, Hakan Şükür. Türkiye’nin en kariyerli oyuncusu.
Dünyanın en iyi 7. golcüsü. Ben Federasyon Başkanı’nın haberim
yoktu açıklamasına inanmıyorum. Eğer haberi yoksa bence bu çok daha
fena.
-Güneş size kadroyu söyler miydi?
Şenol Güneş her zaman, kadroyu basına açıklamadan önce bana
söylerdi. Ama ben onun hiçbir kadrosuna müdahalede bulunmadım.
Zaten insanları şoke eden bir kadro seçimi de yapmadı.
-Güneş’e kırgınlığınız var mı?
Şenol Güneş, Letonya maçından sonra bırakmalıydı. Beni
rahatlatmalıydı. Ama o bunu yapmadı. Ben ona herkesin sırt
çevirdiği anda destek oldum. Kol kanat gerdim. O ise beni zor
durumda bıraktı. Maaşı ile ilgili tartışmalar şık değildi. Eğer ona
görevinin bitmesine 3-4 ay kala 500 bin dolar tazminat verseydim
çok daha fazla zor durumda kalırdım. Herkes, hemşehrisine kıyak
yapıyor derdi. Bence Şenol hoca o tazminatın peşinde olmamalıydı.
Bırakıp gitmeliydi. Kendisi görevde bulunduğu süre içinde
fazlasıyla para kazandı. Bunu da yaptıklarıyla hak etti.
-Levent Bıçakcı federasyonunun çalışmalarını nasıl
buluyorsunuz?
-Bugünkü federasyon şu ana kadar hep geçmişi kötülemeye çalışıyor.
Kaç ay oldu görevdeler. Geçmişi kötülemeyi bıraksınlar. Geçmişin
başarılarına ulaşsınlar da görelim. Kötüledikleri geçmişte Dünya
Kupası üçüncülüğü, Konfederasyon Kupası üçüncülüğü, Avrupa’da
çeyrek final, kulüpler bazında UEFA Kupası, Süper Kupa gibi
başarılar var. Türk futbol tarihinin en parlak dönemi var. Onlar
geldikten sonra Milli Takımın hali ortada. Takım Almanya’ya 2006
Dünya Kupası’na gidemeyecek. Bizi eleştirmeyi bıraksınlar da bunun
hesabını nasıl verecekler onu düşünsünler. Kendi evimizde gibi
oynayacağımız Almanya’da, Avrupa’nın birçok ülkesinden gelecek
gurbetçilerimizi boynu bükük bırakacaklar, bunu açıklasınlar.
-Yeniden dönmek gibi bir düşünceniz var
mı?
Ben Ankara’da yapılan genel kuruldaki son konuşmamda görevi geçici
bir süre için bırakıyorum dedim. Şu an hazırlıklarım sürüyor. Ben
son seçimde aday olmadım, eğer olsaydım kimse benden başkanlığı
alamazdı. Baktım özerkliğe zarar gelecek, o yüzden kenara
çekildim.
-Siyasiler size karşıydı ama...
Siyaset bana karşı değildi. Sadece listeme müdahale edilmek
istendi. Önüme bir mönü sunuldu. Ben o mönüyü kabul etmedim. Kendi
ekibimi kendim kurarım, kendi çalışma arkadaşlarımı kendim seçerim
dedim. Ve siyasetin talebini geri çevirdim. Bugün ne kadar haklı
olduğumu da hem Levent Bıçakçı’nın düştüğü durumu hem de milli
takımın halini görenler anlar.
-Seçime siyaset karıştı mı?
Seçimlere siyaset karıştı. Politikacılar seçimlere baskı yaptı.
Bana birçok delege ne olur aday olma, bizi kurtar diye telefon
açtı. Bize siyasi baskı yapılıyor, valiler aranıyor, belediye
başkanları aranıyor, delegeler tehdit ediliyor dediler.
-Herkesin merak ettiği bir konu var. Ersun Yanal sizin ilk
tercihiniz miydi?
Ersun Yanal benim ilk tercihim değildi. Önce Lippi’ye gittim. Bana
takım çalıştırmayacağını söyledi. Sonra Brezilyalı Scolari ile
görüştüm. O “Senin gibi biriyle seve seve çalışırım ama temmuzdan
sonra.” dedi. Ben temmuz olmaz hemen gel diye direttim. Portekiz’in
başındaydı. Biliyorsunuz Portekiz Avrupa Şampiyonası finallerinin
ev sahibiydi ve şampiyonlukta iddialıydı. Scolari 2002 Dünya
Kupası’ndan sonra yabancı bir ülkenin milli takımıyla 2004 Avrupa
şampiyonluğunu da istiyordu, bizden bunun için izin istedi. Biz
kabul etmedik ve hemen gelmesini istedik. Portekiz’i bırakmadı.
-Bırakması zaten şık olmazdı ki..
Doğru. Ama bizim temmuzu kabul etmememizin sebebi takımı tanıması
için yeterince vaktinin olmayacağı idi. Eylülde 2006 Dünya Kupası
elemeleri başlayacaktı. Öyle bir hoca almalıydık ki Avustralya ve
Güney Kore kampında takımı tanısın. Sonra Alman Hitzfeld’i
düşündük. O da olmadı. Nihayet Ersun Yanal’la konuştuk. Bunu denize
düşen yılana sarılır gibi algılamayın. Tamamen profesyonel
düşünmemizden kaynaklanan durumdu. Ersun hoca o gün itibariyle
Türkiye’nin kabul ettiği hocaydı. Ben zorda kaldığım için ona
gitmedim. O da kendisini ispat etmişti. Ama şunu da söyleyeyim,
Daum’u da düşündüm. Fenerbahçe’yle aramız zaten biraz limoniydi.
Yeni bir sorun yaşamamak için ona teklif götürmedik. Aziz Başkan
‘Bizim şampiyon olmamızı engellemeye çalışıyor’ diye yaygarayı
kopartırdı. Mircea Lucescu da kafamızın bir köşesinde vardı.
Maalesef geçen sezonun ortasında şık olmayan açıklamalar yaparak
bize karşı suçlamalarda bulundu.
-Sonuçta Yanal sizin getirdiğiniz isim, eğer gidemezsek
kendinizi suçlu hisseder misiniz?
-Bugün ben federasyon başkanı olayım, kalan maçların hepsini alır
Almanya’ya giderdik. At sahibine göre kişner. Ben Yanal’ı başarısız
bulmuyorum. Hatalar yaptı. Ama ben olsaydım müsaade etmezdim.
Oynadığımız maçları da kazanırdık. Yanal da kral olurdu. Onu yalnız
bıraktılar. İlk zamanlar maaşıyla, sözleşmesiyle uğraştılar.
Çocuklar kamplarda yalnız bırakıldı. Kendileriyle
ilgilenilmedi.
-Trabzon’daki Gürcistan maçında da sonuçtan ziyade
tribünlerde açılan pankart konuşuldu...
Açılan pankarttaki resim Türkiye’nin futbolda birçok sevinci bir
arada yaşadığı dönemde Federasyon Başkanı yapmış birinin resmi. Bu
olay bu kadar büyütülmemeliydi. Yok futbolculara laf atıldı
dediler. Kadıköy’de de, Ali Sami Yen’de de milli futbolculara
tepkiler oldu zamanında. Dünya şampiyonu Fransa ile BJK İnönü
Stadı’nda oynadık, yenildik, taraftar orda da futbolcularımıza
küfür etti. Bunlar maalesef Türkiye’de şık olmayan şeyler.
Gürcistan’ı yenseydik, Yunanistan maçına daha bir kendine güvenle
çıkardık. Oyuncular Yunanistan’ın üzerine bile gidemedi. Biz dünya
üçüncüsü bir takımız. Birinci torbadan elemelere katılıyoruz. Ama
sanki dünya üçüncüsü değil de 4. torbadan katılmışız gibi bir hava
var. Takımın kendine olan güvenini kaybettirdiler.
-Başkanlık döneminizde F.Bahçe’yle aranız bir türlü
düzelmedi...
F.Bahçe’ye düşman falan değilim. Hiçbir takıma düşman olmadım.
Hiçbir takıma ayrıcalık yapmadım. Trabzonluyum. 7 sene başkanlık
yaptım. Kollasaydım Trabzon’u kollardım. Hiç şampiyon oldular mı?
Hem F.Bahçe geçen yıl 11 puan geriden geldi şampiyon oldu. Buna
rağmen hâlâ benim hakkımda konuşuyorlar.
-Sahamızda 3-0 yenildiğimiz Ukrayna maçından önce teknik
ekibin oyunculara oruç tutmamaları yönünde telkinde bulunmasını
nasıl karşıladınız?
-Ben başkan olsaydım, ne oruç toplantısı yapılırdı, ne de Hakan
Şükür kadro dışı bırakılırdı. Bunlara müsaade etmezdim. Ersun
hocanın da kafasını karıştırdılar. Tüm milli takımları ona
bağladılar. Onun görevi A Milli Takım olmalıydı. Vaktini diğer
işlerde harcamamalıydı. A Milli Takım Türk futbolunun vitrini
çünkü.
-Görev yaptığınız süre boyunca birçok gazeteciyle de iyi
geçinemediniz...
-Bana üç bin dolar, beş bin dolar ver senin lehinde yazılar yazalım
diyen gazeteciler oldu. Ama ben kimseye bir kuruş vermem diyerek
kabul etmedim. Bu gazeteciler şimdi aleyhimde yazıyorlar.
Yazsınlar. İsimlerini yine de açıklamayacağım.