Halk bilinçlendikçe, siyasiler cüceleşiyor…

Türkiye’nin üzerine oyunlar oynanıyor, daha baskıcı, daha yasakçı imaj çalışması yapılıyor.

Ayla ÖZYURT aylaozyurt@internethaber.com

Başbakanın Berlin ziyaretinde danışmanlarınca vurgulanmasını özellikle belirttiği entegrasyon problemi(!) ''Türklerin Avrupa’ya entegrasyonu’’ denilen temcit pilavı,altının gelişi güzel çizilmesinin, Alman basınına duyurulması görevinin ardından, İsviçre’de geçtiğimiz pazar günü önemli bir referandum gerçekleştirildi.

Hayati ve ciddi yasa teklifleri halk oylamasına sunuldu. İleri demokrasinin anlamını unutmuş olanlara ithafen, yasa teklifi meclise sunuluyor, ardından, halk oylamasına... tekliflerin arkasında ki evet ve hayır’cı siyasi partiler büyük kampanyalarla seçmenlerini belirliyorlar. Kazanan siyasi parti başarısını netleştiriyor.

Yasa tasarılarından biri; sağlık sigortalarının kürtaj masraflarını ödemesine tepki göstermesi sonucu yasanın halk oylamasına sunulması, diğeri; kitlesel göçün durdurulması idi. Ayrıca St. Gallen'e bağlı Au-Heerbrugg'de yapılan referandumda da müslüman kızların türbanla okula gitmesi yasaklandı. Kantonal yasağın tüm ülkeye dağılması muhtemel mi? Evet. Türban yasağına itirazımız olabilir mi? Çok çelişkili.

''Türkiye diktatörlüğe doğru ilerliyor’’diyen Amerikan gazetesi Los Angeles Times, Türkiye’ye, ‘ifade özgürlüğü ve demokrasinin temellerinin korunması için rota değiştirme’ çağrısı yaptı. ‘Türkiye’de otoriterliğe dair rahatsız edici işaretler var’ başlıklı yazı da, basın yasakları, ifade özgürlüğü, diktatörlük, terimleri bolca yer almakta. Hal böyle iken; tüm gözler üzerimizdeyken, soruyorum ; Sen Avrupa’da yaşayan vatandaşını nasıl koruyacaksın? Sen Avrupa’da türbanı nasıl savunacaksın? Sen insan haklarından nasıl bahsedeceksin? Biz Avrupa’lıya, bunları nasıl anlatacağız?

Başbakan derki; ''ideoloji karın doyurmuyor’’ Başbakan; benim tweet atacak zamanım yok, çok çalışıyorum, boş işlere zamanım yok diyerek tweet atanları boş işler müdürü ilan ediyor. İleri muhafazakar, dini bütün başbakan, ülke yönetmeyi sadece, yol ve köprü yaptırmaktan ibaret zannedip, özgür ve bağımsız birey olma yolunda seslerini duyurmaya çalışanlara darbeci diyor, vatan haini diyor, boş işler müdür diyor.

Başbakan Avrupa’daki Türklere, ''bulunduğunuz ülkeye entegre olun’’ diyerek, zaten başımda bin bir dert, bi sürü vatan haini, darbeci var, bir de sizinle uğraşmayalım, kafamın tasını attırmayın’’ şeklindeki ayarı kabul edelim diğer taraftan ''şu entegrasyon konusundan dem vurayım da Merkel’in gözüne şirin görüneyim’’di.

Maalesef, Avrupalıların gözünde biz Türkler; mizacımız doğrultusunda ''gördün deli savrul geri’’ türüyüz.

Merkelin’in başbakanla konuşurken mimiklerine tavrına dikkat ettiniz mi? Van mınut vaka’sında başbakanın etrafındakilerin korku dolu bakışlarıyla tıpatıp değil mi?

Bu böyle. Avrupalı Türk mizacını çok iyi tanıyor ve ona göre tavır takınıyor. Avrupalı gerçek politika yapıyor.

Gezi olayları sırasında, hükümeti eleştiren Alman basını, eleştirirken eleştirinin dozunu ayarlamış, ''kin, nefret, kışkırtıcılık’’ katmadan ince ince dokundurmuştu. Sayın Gökçek başta olmak üzere Hamburg ayaklanmasına tepki bir tür kışkırtıcılık örneği idi.

Son dönem çevresi tarafından uyarılarak, sakinliği elden bırakmamaya özen gösteren başbakan, yine en son İspanya başbakanı ile gazetecilerin sorularını cevaplarken, zaman gazetesi muhabirinin, bomba soruları patlatıp, ardından ''buyrun sizi tutmayalım başbakanım’’ yapmış ,başbakan da sorular karşısında tavrını sansürleyememişti.

Başbakanın bu mizacı kitleler tarafından benimsenmiş olabilir, bu tavrıyla çok halktan, çok topraktan, çok taşradan görünüp, prim toplayabilir ama Avrupalı, bu tavırları henüz ergenlik çağındaki Türkiye’nin ergen yapısı ve ergen atarları olarak görmekte, tüm girişimlerini bu ergen yapıyı baz alarak yapmakta.

Derken, bu atarlı mizacın alkış toplaması, Kılıçdaroğlu’nuda etkisi altına almış olacak ki, başbakana karşı içten içe bir hayranlığı olabilir ki, zaman gazetesi soruları karşısında gerçek mizacını gizleyemeyen başbakanın tam aksine, Kılıçdaroğlu’da konuşmasında ,ne olduğunu dahi anlamadığı ama yuh seslerinden ''kesin kötü bi’şey, ben de katılayım anasını satayım, gün kendini gösterme devri’’ diyerek, yüzündeki ‘’yurtta barış cihanda barış’’ ifadesini bozmadan masayı yumruklaması, kim olursa olsun, kılıçdaroğlu, başbakanlaşıyor, bi de bu yönünü göstererek oy toplamaya çalışıyor lakırdısının hedefi oldu.(yakıştı mı? Hayır)

O sahneleri izlerken buruk gülümsedim, Başbakanın zaman gazetesi muhabiri sorularını aldıktan sonraki yüz ifadesinden sonra gülümsemem gibi. Herkes gibi.

Halk televizyon karşısında, parti liderlerine gülüyor. Halk televizyon karşısında fındığını/fıstığını alıp ‘’bakalım bugün nelere şahit olacağız’’ nelere ‘’vay anasını’’ diyeceğiz diye pür dikkat bekliyor, halk, bir yandan birbiriyle savaşırken/dövüşürken, diğer yandan iktidarına da, muhalefetine de saydırıyor.

Biz nasıl, bu olup bitenleri, macera/gerilim filmi tadında izliyorsak, dünya’da aynı şekilde Türkiye’yi izliyor.

İzliyor yani izliyor, sayın okuyucu…

Türkiye’nin üzerine oyunlar oynanıyor, daha baskıcı, daha yasakçı imaj çalışması yapılıyor, batıdan kopuk bir Türkiye süsü veriliyor söylemleri bayatladı. ''yok öyle bi’şey''

Görünen köy kılavuz istemiyor.