Halil Bezmenden itiraflar
Abone olBezmen ailesi Türkiye'nin son yüzyılında isminden söz ettiren bir aile oldu.İşte çalkantılı bir hayatın detayları;
Bezmen ailesi Türkiye'nin son yüzyılında isminden söz ettiren
bir aile oldu. 1980'lere kadar sanayicilikleri ile yer tuttular
kamuoyunda. Sonrasında Halil Bezmen, aileyi parçalamaya kadar
götüren yolsuzluktan kaçakçılığa çeşitli işlerle çıktı karşımıza.
İSKİ'ye pahalı klor satmadan tutun da tarihî eser kaçakçılığına
kadar hakkında pek çok dava açıldı. Halil Bezmen'in 29 Ekim 1994
tarihinde Türkiye'den kaçışıyla yeni bir safhaya taşınan Bezmen
Hadisesi, ABD'deki 10 yılın ardından, onun Türkiye'ye iade
edilmesiyle nihayetlendi. Hakkında açılan bazı davalardan beraat
etti.
Ömrünün sonuna kadar kendisini geçindirebilecek parası olduğunu
söyleyen, Bebek'te oturduğu daireye 1500 dolar kira veren, artık
yazarlık yapmaya kararlı Halil Bezmen'e babası Fuat Bezmen'in
iddialarını yönelttik. Fuat Bezmen'in iddialarından biri de Edirne
Giyim Sanayii'nin Halil Bezmen'in adamlarına ait olduğuydu. Bezmen
bu iddiayı da "Kimlerse bulun o adamları, belki bana da pay
verirler." diyerek cevapladı. Fakat çok fazla araştırmaya gerek
yoktu. İstanbul Ticaret Odası kayıtlarına göre Edirne Giyim
Sanayii'nin üç kişilik yönetim kurulunda Bezmen'in kızı Alara Malaz
da bulunuyordu.
İki ay kadar önce "Neden? Halil Bezmen" kitabını yazan ve
ailesinden başlayarak geçmişte yaşananları hatalarıyla birlikte
anlatan Bezmen'le konuşurken sormadığımız hiçbir konuya yer
vermeyeceğimizi, dolayısıyla her şeyi sormak istediğimizi ifade
ettik. Babası Fuat Bezmen'in kabul etmediği ailenin
Sabetaycılığı'ndan tutun da onun maneviyatına kadar bir çok mevzuu
konuştuk. Biz sorularımızı sorduk, cevaplayıp cevaplamamak Halil
Bezmen'e kaldı.
Bezmen ailesinden daha önce Nermin-Pamir çifti ve Fuat Bezmen'le
röportajlar yapmış olmak şüphesiz bizim için avantajdı. Halil
Bezmen'le konuşmanın birçok yerinde teybi kapatarak Bezmen'in,
kitabında gizli tuttuğu kodlara inmeyi amaçladık. Bir kısmına
ulaştık da. Ancak söz verdiğimiz üzere bunlar röportajda yer
almadı.
-Dedenizin sözüne yer vermişsiniz kitapta, 'Adamın ne dediğine
değil ne demediğine bak' diye. Kitapta söylemediklerinize bakalım
mı?
Söylemediğime göre söylemek istemiyorum demektir. Dolayısıyla
onları geçeceğiz.
-Babanızla görüşmeye çalışıyor musunuz?
Türkiye'ye geldikten sonra 3 kere filan görüşmeye çalıştım. Evine
gittim. Telefon ettim. Ama görüşmek istemiyor.
BEZMENLERDEN SADECE KUZENİ İLE İYİ
-Aranızdaki mesele nedir?
Ben amcam Refik'le iyi anlaşırdım. Babamın kendi kitabından
yaptığım alıntılara göre iki kardeşin arasındaki kıskançlık veya
rekabetin kabağı benim başıma patladı.
-Babanızın diğer kardeşlerinizle diyaloğu nasıl?
Pek ciddiye almazdı onları. Mesafeliydi.
-Ailede sadece babanız size karşı değil. Diğer Bezmenlerle de
aranız bozuk.
Aynı şey.
-Bütün oklar sizi gösteriyor ama? Bunun sebebi ne olabilir?
Gayet açık. Bir tane iş yapan var, bir sürü de iş yapamayan.
Anlatıyorum kitapta. Hepsi kıskanç.
-Kıskançlık bütün ailelerde olur.
E işte yani.
-Burada sizin hiç suçunuz yok mu mesela?
300 sayfalık kitapta kendi problemlerimi ve suçlarımı yazmışım.
Daha ne yapayım?
-Aileden en yakınınızda kim kaldı şimdi?
Refik amcamın büyük kızı Vedia Ekemen.
-Başka?
Yok.
-Kitabınızda da belirttiğiniz gibi Edirne Giyim Sanayii'ni zengin
bir dostunuza verip daha sonra açık artırmadan geri almayı
düşünmüşsünüz. Kim bu aile, Adanalı mı?
Hayır onu söylemeyeyim.
-Babanızla görüştüğümde bilirkişinin fabrikaya 2 trilyon fiyat
biçtiğini, sizin ikinci bir bilirkişi çağırarak fiyatı 360 milyara
düşürdüğünüzü söylüyordu. Bunu, fabrikayı kendiniz alacağınız için
mi yaptınız?
Benim elimde değil ki, orada bankalar vardı.
-Tamam ama siz zaten kitabınızda diyorsunuz ki 'biz hakikaten bunu
satmak isteseydik çok yüksek fiyatlara da satardık.'
Gayret göstermedim diyeyim satmak için ama açık artırmaydı.
-Edirne Giyim Sanayii üzerinde hisseniz var mı?
Yok.
-Fakat babanız 'Edirne Giyim Sanayii Halil'in' diyor.
Ya babamın söylediği 100 tane yalan var. Ben babamın söylediği
yalanlar için 'babamın söyledikleri yalandır' artık demek
istemiyorum. Bu mülakata devam etmek istiyorsak siz bana babanız
şöyle söyledi, sen ne diyorsun sualini artık sormayın.
-Tamam. O zaman bizzat benim yaşadığım bir hadiseyi sorayım size.
2003'ün mayıs ayında babanızla görüştükten sonra Edirne Giyim
Sanayii'nin o zaman sahibi olduğu Fiba Factoring şirketinin genel
müdürü Ahmet Çevik'i aradım. Aksiyon'dan aradığımı söyledim ama
anlamamış demek ki. Beni başkası ile karıştırdı. Ben 'Ne var ne
yok?' diyerek Edirne Giyim Sanayii'ni sordum. O da 'Bugün, (yani 1
Mayıs 2003'te) gidiyor' dedi. Ben de Halil Bezmen'e mi?' diye
sorunca Çevik'in cevabı 'Onun adamlarına' oldu. Bunu bizzat
kulaklarımla duydum.
Ne güzel bak. Kendi merakınızı sordunuz. Cevap. Benim hiçbir ilgim
yok orada. Adamlarım kimlerse bulun belki bana da bir pay verirler.
Hiç. Ne oraya gittim, ne oraya bir telefon ettim. Oranın telefon
kayıtlarında bile beni bulamazsınız.
-Şu anda Türkiye'de ne iş yapıyorsunuz?
Hiç. Kitap yazıyorum. Eğer kitap yazmak hiç ise ben kitap
yazıyorum.
BEZMENLER SELANİKLİ DÖNME AİLESİDİR
-Ailenin hikâyesini anlatmışsınız kitapta zaten. Siz
reddetmiyorsunuz ama babanız kabul etmiyor bu 'dönmelik' konusunu.
Yani babanız 'böyle bir şey yoktur' diyor.
Olmaz olur mu? Bezmenler Selanikli bir dönme ailesidir.
-Babanız niye kabul etmiyor bunu mesela?
(Gülüyor) Ne bileyim?
-Amerika'da bir gazetede 'Sabetayist olduğumuz için Türkiye'de
bunlar başımıza geldi' diye haber beyanatınız oldu mu?
O gazetede de öyle bir şey olmadı. Ben öyle bir şey söylemediğim
gibi o gazetenin de öyle bir şey yazdığını zannetmiyorum. Sanki o
kelimelerle oynandı filan.
-Ama siz ABD'de iken biz bu metinleri okuduk.
Biliyorum ve çok üzüldüm tabii.
-Dönmelik nedir aslında? Nedir bunun aslı? Aileden geldiğiniz için
sorayım…
(Derin bir nefes alıyor) Anlatılanı söyleyeyim. Ben hiç bu işi
yaşamadım. Yani dönmelik nedir filan bilmem. Bizim ailede insanlar
namaz kılarlar filan, herkes Müslümandır. Ama vakti ile biz iki
kere dönmüşüz. (Gülüyor) Belki de onun için dönme. Evvela
İspanya'dan Türkiye'ye (Osmanlı'ya) gelmişiz II. Beyazıt zamanında.
Yahudi olarak gelmişiz. Ondan sonra bir sahte peygamber çıkmış
Sabetay Zvi diye. Bu Sabetay Zvi Yahudi. Bizim ailemiz o zamanlar
Yahudilikten Sabetayistliğe dönmüş.
-Sabetay Sevi ile akrabalık da var değil mi?
Akrabalığımız yok ama 50, 100 tane aile var öyle. Onunla beraber
dönmüş bizimkiler de. Bugün Türkiye'de bilmiyorum rakamını ama
belki 100 tane veya 200 tane öyle aile ismi vardır herhalde. Biz de
onlardan bir tanesiyiz. Sonra işte Yahudiler şikâyet edince IV.
Mehmet'in huzurunda Sabetay Zvi Müslüman olmuş.
-Olduğunu söylemiş.
Veya olduğunu söylemiş. Biz bir daha dönmüşüz sizin anlayacağınız.
Bir de Müslüman olmuşuz.
-Görünürde değil mi?
Ha o kısmını ben bilemeyeceğim. Çünkü ben bildim bileli bizim
ailelerimiz yani ağababam Halil Ali filan herkes bildiğimiz dümdüz
Müslüman'dır. (Bezmen, babasının babasına ağababa, annesinin babası
Nazım Ali'ye dede diyor. Halil Ali ile Nazım Ali kardeş.)
BEN FARKI KAPATMAK İÇİN DAHA SIK KILIYORUM
-Babanız mesela 'hayatta sadece Galatasaray Lisesi'nde iken bir kez
namaz kıldım' diyor.
Evet. Anlatır o hikâyeyi. İyi puan almak için öyle yaptım diyor.
Ben arayı kapatmak için daha sık kılıyorum.
-Allah kabul etsin. Sabetaycılık bu topraklarda bir gelişim süreci
gösterdiği için anlamaya çalışıyoruz. Şimdi Sabetaycılık yıllarca
kendi içinde kapalı kaldığından bir şey var.
Merak var. Halbuki merak edilecek hiçbir şey yok. Enayi bir iş.
Vaktiyle bir dönmüşler, bir daha dönmüşler filan. Ondan sonra da
bitmiş gitmiş.
APTAL BİR İŞ
-Ailede hiç mi konuşulmadı bu mesele.
Hiç.
-Çocukken konuşulmadığını biliyorum, belli bir yaşa kadar.
Hiç. Hiç duymadık biz o işi. Yani ben bu işi İsviçre'den döndükten
sonra yani 23 yaşında filan ilk defa öğrendim. O da aileden değil,
kuzenlerimden biri bana anlattı ki "Sen biliyor musun? Biz Sabetay,
vaktiyle dönmeymişiz filan." dedi. Ben de hayretle dinledim.
-Ailede hiç konuşulmadı dediniz ama yaşatılan bir gelenek olduğu
konusunda ne düşünüyorsunuz? Böyle aileler var biliyorsunuz?
Varmış. Ben hiç duymadım.
-Hiç merak etmediniz mi?
Hayır. Aptal bir iş. Önemsiz bir iş. Yani mason olmak gibi bir iş.
Ne anlamı var ki? Ne faydası var ki? Ne çıkar var ki? Bir üstünlük
sağlamaz. Bir avantaj sağlamaz. Affedersiniz yani boş bir iş.
-Sizde masonluk var mı?
Hayır. İşte o da öyle affedersiniz boş bir iş yani.
-Şimdi mesela TÜSİAD'a eleştiriler getiriyorsunuz sizi savunmadılar
diye.
Evet.
-Neden savunmadılar sizi?
İyi bir sual. Cevabı bende olmayan bir sual. İşte en son toplantıda
Avrupa Birliği'ne girelim mi girmeyelim mi konuşması oldu. Başkan
'Yahu Halil sen hiç konuşmuyorsun' dedi. Ben de dedim ki 'Konuşacak
bir şey yok. Hükümetimiz imzayı atmış. Yani biz bu imzayı geri mi
aldıracağız? Niye böyle lüzumsuz bir şeyi konuşuyoruz' dedim.
İllaki konuşacaksak Gümrük Birliği'nde rekabet zorlaşacak. Biz
nasıl rekabet edeceğiz. Türkiye'nin eğitim seviyesi 3,5 yıl
ortalama. Oturup bunu artırmanın yollarını konuşalım' dedim. Çok
alındı millet. Başkan 'Papaz gibi konuşuyorsun' dedi. Bir otomotiv
sanayicisi vardı; bir küfür etmediği kaldı. Öyle saldırdı.
-Kimdi o?
(Teyp kapandı)
O zaman işte benim tarihî eser kaçırdığım olayının gazetelerde
çıkması ile üç gün içinde filan TÜSİAD beni attı. İnsan bir
savcının iddianamesini bekler.
-Kötülük yapanlar ancak kendilerine yaparlar diyorsunuz.
Evet.
BENİ MANEVİYAT KURTARDI
-Maneviyata yöneliş ne zaman başladı sizde?
İşler bozulunca. 1992, 93, 94'lerde. Yani sıkışınca bir tek orada
yardım bulabildim.
-Bu konuda okuduğunuz temel kaynak kitaplar oldu mu?
Tabii. Çok okudum. O zamanlar çok okudum daha doğrusu.
-Aklınızda kalanlar oldu mu.
Kötülük yapan kendine işte o cümle Bakara Sûresi'nden gelir,
285/286. (Bezmen, burada yanlış hatırlıyor. Doğrusu Casiye Sûresi
15. Ayet.) Ve öbürü de 'taşıyamayacağından fazla yük yüklemez
sana.' (Bu da Bakara Sûresi 286. Ayet.)
-Siz ne zaman farkına vardınız bunun mesela? Beni kurtarandır bu.
Ona inandım. Dedim ki 'Madem yüklemezmiş, herhalde bana da
yüklemiyor. Herhalde sonunda bu işlerin içinden çıkacağım.'
Hakikaten de çıktım sonunda.
-Bu konularda destek aldığınız bir hoca oldu mu?
Hayır. Kendim okudum kendim düşündüm.
-Yahya Efendi Dergahı'na gidiyordunuz.
Evet. Çok sık giderim Yahya Efendi'ye. Bana da yakın geliyor. O
devirde başladım.
YAHYA EFENDİ'Yİ ÇETİN ALTAN TAVSİYE ETTİ
-Kendiniz mi buldunuz yoksa bir yönlendirme mi oldu?
Bir arkadaşım tavsiye etti.
-Kim?
Çetin Altan. İnanır mısınız? Bak, nereden nereye. Bekler misin
Çetin Altan kalkacak bana orası iyidir diyecek.
-1994'teki kaçışınızda neden ilk Kudüs'e gittiniz? Bunun
Selaniklilikle bir alakası var mı?
Yok. Her yere gidebilirdim. Oldu olacak şu işe Kudüs'ten başlayayım
dedim.
-Türkiye'den kaçarken İslamcı birileri yardım etti falan diye
söylediniz. İsmini vermediniz.
Hacı diye bir arkadaşımız. O bir yaşlı hanımdır. Tabii çok önemli
anlardı o zamanlar. Yani insanlar çok sıkışmadan anlamıyorlar bu
işi. O korkuyla can derdine düştüğünüz zaman, benim sonum ne
olacak? O şaşkınlığın, o karanlığın içinde bir ışık oluyor
maneviyat. Diyeceksiniz ki bir namaz, iki rekat filan… Hiçbir şey
değilmiş ya. Milyonlarca insan yapıyor, ediyor. Ama iş başa düştüğü
zaman o Allah'la olan mesafeler çok kısalıyor. O zaman onunla
beraber yaşıyorsunuz. Secdeye varmak, jimnastik gibi bir şey değil
o zaman. O zamandan itibaren başladım namaz kılmaya.
TERCİHİ SABAH NAMAZ KILMAK
-Bunu sormam normalde, ama karşımda Halil Bezmen varken soracağım.
Aralıksız mı kılıyorsunuz?
Günde bir kere. Tercihen sabah. Karışıklık olursa akşamüstü filan.
Yani uyduruyoruz. Üç şey benim hayatımı kurtardı. İçkiyi bıraktım.
Prozac diye bir hap aldım, bir de namaza başladım. Namaza başladım
jimnastik olarak değil. Yani her defasında gittim, onu buldum,
geldim. Yani öylesine yakınlaşarak namaz.
-Çevrenizden tepkiler aldınız mı?
Tabii canım, ne oluyor filan dediler.
-Kimlerden geldi?
Babam mesela. Sahtekâr dedi.
-Hakkınızda hep yanıltıcı haberler çıktı diyorsunuz. Bunun bir
sebebi vardır size göre.
Muhakkak her şeyin bir sebebi vardır. Sebebin bile sebebi vardır.
Hatta bir romanımda yazdım. Hatta bir sebebin tek sebebi olduğunu
sananlar da hıyardır dedim. Bir sebebin de on tane sebebi
vardır.
-İyi biz iki tanesini öğrenelim mesela.
İşte o grubu kimler kontrol ediyor onlara bakmak lazım. O gazeteci
ve o gazete grubunu kimler kontrol ediyor. Pek anladığım bir iş
değil yani. O zamanki sahiplerine bakmak lazım. Ben bir dönüm
noktasına geldim, 1992-93-94'te. Orada Simaviler hisselerini
satıyorlardı. Öyle bir dönüm noktasıydı tam takip etmedim. Ama o
kadar farklı farklı şeyler bu işin içine girdi ki bunun hepsini
komplo mu kurdular? Mümkün değil. Ben komploya inanmam bir kere.
Şimdi de savaşacak kimse kalmadı. Halil Bezmen'i bitirdi. İş de
bitti zaten.
-Kinci birisi misiniz?
Hiç. Aptallık. İntikam da öyle. Bir tane intikam vardır dünyada.
Mutlu olabiliyorsan düşmanları çatlatırsın.
-Şu anda mutlu musunuz?
Evet. (Gülüyor)
MUTLU GÖRÜNMEYİ SİLAH OLARAK KULLANIYOR
-Yoksa bu aşamadan sonra silah olarak mı kullanıyorsunuz bunu?
Çok doğru söylüyorsunuz. Kitapta da belirtiyorum. Yani hiç bir şey
istemiyorum artık dualarımda. Doğrusunu istemeyi beceremediğimi
gördüm.
-Şimdi geriye dönüp baktığınızda pişmanlık duymuyorsunuz
yaptıklarınızdan. Aslında Türkiye'den kaçmamalıydım diyor musunuz?
Siz polisin dur ihtarına uymadınız çünkü.
Burada kalsaydım ufak tefek hukuki problemlerim olurdu. Belki
bir-iki sene yatar sonra çıkardım. Fabrikaların da tümü kaybolmaz,
bir tanesi kalırdı filan. Mevzu o değildi. Mevzu ismim burada artık
o kadar kirletilmiş ki benim böyle bir yerde yaşama sevincim
kalmadı. İnsanlar, bu adam kaçakçı, devleti kazıklamış, yüzsüz,
vergi kaçakçısı, düzenbaz, yalancı diye bir sürü levha astılar
boynuma. Bunlarla gezecektim ben burada. Bu levhalarla fabrikatör
olsam ne olur, zengin olsam ne olur artık. Kıymeti yok ki
hayatın.
-Ama kaçışınız bu suçlamaları da kabullendiğinizi gösteriyor.
Siz bilirsiniz dedim. 10 senede bir tane kitap çıkardım. Başka bir
numaram yok benim. E senin elinde medya var. Ben seninle başa
çıkamıyorum ki. Neticede dedim ki ben sıfırdan başlayayım.
-Ama şaibeler üzerinizde kaldı.
O şaibe duruyor. Değişmeyecekti.
-Zaman unutturur diye düşündünüz.
Evet.
-Kitabınızdan bazı notlar aldım sormak için. Yüzü bebek gibi
bankacı kim?
(Teyp kapandı).
-Bankalarla ilgili işinizi halletmek isteyen politikacı kimdi?
(Teyp kapandı). Bir tane cümle var onun hakkında. O cümlenin içinde
ismi gizli. Şifreli yani.
-Hep şifreli yazdığınıza göre demek ki kitap on senede yazılmayı
hak etmiş.
Acelem yoktu. Ben güzel bir kitap yazmak istedim. Yazarım da. Beş
kitap bitti, altıncıyı yazıyorum şimdi.
-Santral Mensucat'ın hisseleri var mı halkta.
Vardır tabii.
PARAYI HARCAMAK YORUCU BİR İŞ
-Ne kadar vardır?
Yani ailenin dışında grubun herhalde 3'te biri filan ailenin
dışında idi.
-Onlara bir ödeme oldu mu?
Hayır. Battı, bitti.
-Hisseleri duvara çerçeveletip astılar!
Benimkiler de öyle. Benim tek başıma yüzde 37 hissemvar.
-Ama siz en azından hayatımın sonuna kadar idare edecek kadar param
var diyorsunuz.
O kadar.
-Var mı 3-5 milyon dolarınız?
Yok canım öyle bir şey. Bir ev alırdım. Rahat yaşıyorum. Kendime
dert edinmiyorum. Paranın derdi de vardır. 5 milyon dolarım olsa da
ben onu zaten harcamam. Çünkü harcamak da bir dert. Yani parayı
harcamak da yorucu bir iş. İş yani.
-Paraları nasıl götürdünüz yurtdışına? Orada mıydı paralar
yoksa?
Bir şey değil ki. Zengin bir adam. Aile zengin.
-Her tarafta var diyorsunuz para…
Yani o kadar parası olmasın mı?
-Bilmem.
Olur mu yani? Koskoca bir sanayici. Üç kuruş parası olmayacak
mı?
-Türkiye'de şimdi izin verseler Halil Bezmen'in ipini kim çekmek
ister diye. Sizce kim olur ipi ilk çeken?
Pek kimse uğraşmaz artık benimle. Ben önemli bir insan değilim
artık. Onun için kimse ipini bana harcamaz bence.
-Aileden birileri olabilir mi?
Yok. Artık neyle uğraşacak?
-Başkası değil de neden Halil Bezmen?
Şimdi beni daha iyi tanıdınız.
-Bu küçük sebepler başkası için de bulunabilir değil mi?
Bilmem. Bulunabilir mi? Belki. Biraz tesadüfler olabilir, kim
bilir?
KIZI YÖNETİMDE AMA HABERİ YOK!
Röportaj sırasında Edirne Giyim Sanayi'nde adamları olduğu sorusuna
'Hangisi ise bulun adamları belki bana da bir pay verirler' diyen
Bezmen'le bir hafta sonra konu hakkında ilave bilgilerle bir
telefon konuşması yaptık.
-İstanbul Ticaret Odası kayıtlarına göre Edirne Giyim Sanayii'nin
üç yönetim kurulu üyesinden biri Alara Malaz. Yani kızınız.
Hâlâ öyle mi acaba?
-İTO kayıtları böyle diyor. Üstelik Ahmet Çevik'le konuştuğumuz o
telefon görüşmesinden sonraki gün şirketin yönetim kurulunda
değişiklik olduğu da İTO kayıtlarında yazılı.
Bir de yenisini arayın.
-Yenisi bu. Mümtaz İsmail Erman, Alara Malaz, Mehmet Sayhan
Türkeş.
Valla benim hakikaten bilgim yok. Zannetmiyorum yani. Bir şeyi
karıştırıyorsunuz gibi geliyor bana.
-Hayır. İnternetten siz de görebilirsiniz.
Hangi şirket bu?
-Edirne Giyim Sanayi. Başka şirket varsa onu da siz söyleyin,
öğrenelim.
Valla hiç farkında değilim. Hiç ilgim olmayan bir iş.
-Ama kızınızla görüşüyorsunuz. Sizin kızınız. Kızın yürütüyordur
işleri.
Kızımın da orada yönetim kurulunda olduğunu zannetmiyorum ama
olabilir.
-Alara Hanım'a bir sorun.
O şu anda Amerika'da. Onu nereden bulacağımı bilmiyorum ama burada
olsaydı sorardım. Kanada"da mı öyle bir yerdeler.
Kaynak:Aksiyon