Bir vesile ile hafta sonu Kırklareli’ne gittim.
Gezip dolaştığımda bir anda aklıma 2006 yılında gittiğim Şam
geldi.
Şimdi Kırklareli ile Şam’ın ne alakası var diyeceksiniz,
haklısınız…
Ama bilincimin beni nasıl yönlendirdiğini hemen
açıklayacağım.
2006 yılında Suriye’ye gittiğimde her yanda gördüğüm baba Esed
heykelleri ve oğul Esed posterleri içimi şişirmişti.
Şam’da karşılaştığım bu manzara karşısında şaşkınlığım bir yana,
bunun artık insanların hayatının bir parçası haline dönüşmüş olması
ve bu boğucu atmosferden rahatsızlık duymamaları beni bir hayli
hayrete düşürmüştü.
İnsanlarla iletişim kurmaya başladıktan sonra artık anlamıştım
ki bu manzara Şamlılara kendilerini güvende hissettirirken aynı
zamanda dünya gerçeklerinden habersiz bir şekilde yaşamalarını
sağlıyordu.
Kendi ülkelerinin bile taşrasından habersiz, Ortadoğu’nun içinde
bulunduğu duruma umarsız, İslam dünyasının halini ise konuşmayı
bile zaman kaybı olarak gören bir insan topluluğu ile
karşılaşmıştım.
Heykel ve posterlerle, insanların bu durumunun nasıl bir alakası
olduğunu biraz daha açmaya çalışayım dilim döndüğünce.
İnsanlar kendilerini güvende hissetmek için putlara,
lider kültüne, mitlere ihtiyaç duyarlar…
Öyle ki kendi sorumluluklarını onlara yükleyip onlardan hayali
süper kahramanlar yaratırlar.
Bu süper kahramanlar, topluluklar yerine düşünür,
uygular ve hayatta olmasalar dahi gerçek bir inanca sahip olmayan
insanlara dünyevi, geçici, uyduruk mutluluklar
bahşederler!
Şam halkı süper kahramanlarına öyle inanmıştılar ki gözleri, ne
kendi ülkelerinin problemlerini ne de çevrelerinde olup bitenleri
görebiliyordu.
Bir grup mutlu ve elit azınlık olarak hayatlarına devam
ediyorlardı yaklaşan tehlikeden habersiz…
Ben o gün gözlemlediğimde; hayretle karşıladığım ve hallerine
acıdığım o elitist, beyaz, kör, sağır ve mutlu azınlığın,
ülkelerinin bir bölümü diktatör baskısı altında kırılıp giderken
nasıl böyle umursamaz olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum.
Ama bugün bildiğim bir şey var ki; Suriye’nin şu an içinde
bulunduğu durum, beyaz Suriyelilerin bir grup mutlu azınlık olarak
her şeyin böyle tıkırında gideceğini düşünmeleri ve gözlerinin
politik olarak Esed’in heykellerinden başka bir şey
görmemeleridir
Kırklareli’ne gittiğimde her köşede gördüğüm Atatürk büstü ve
konuştuğum insanlar bana 2006 yılında Şam’da gördüğüm manzarayı
hatırlattı.
Azınlık olarak, ülkenin çoğunluğundan ve inancından nefret eden,
Batı’nın uydurduğu cihadist(!) gruplarla İslam’ı bir tutan, kendi
geleneğinden-kültüründen fersah fersah uzak yaşayan bir insan
topluluğu…
Kendi kafasında uydurduğu Atatürk mitine inanmış, Atatürk
sayesinde tüm sorumluluklarından kurtulan, koca bulmak için türbe
kapısına çaput bağlayan, kızkurusu gibi ölüden medet uman, değişen
dünyayı okumayan, yaşadığı coğrafyadan bihaber bir insan topluluğu
ile karşılaştım hafta sonu.
Oluşturulmuş olan mitlerin gölgesinde kendi örfüne ve
inancına uzak bir yaşam!
Suriye’de ki gibi bir diktatör tarafından değil de Allah korkusu
ile bezenmiş iman bilinci ve tarih bilinci ile vatanın batısını
doğusunu aynı gören bir lider tarafından yönetildiğimiz için
biiznillah Suriye gibi olmayacağız.
Ve bu lider sayesinde gölge altında efsunlanmış bir grup
azınlığa da bir daha bu vatanı teslim etmeyeceğimizi 15 Temmuzda
göstermiş olduk.