Gürtuna yeni hedeflerini açıkladı
Abone olTurkuaz Hareketi'nin lideri, 'Türkiye'ye biçilen role tamamen farklı yaklaşım sergiliyoruz' dedi
Öncülüğünü yaptığı 'Turkuaz Hareketi'nin partileştirme sürecini
tamamlamak üzere olan Ali Müfit Gürtuna, güçlü ve mutlu bir Türkiye
için alışılmışın dışında tarzıyla siyaset sahnesine çıkmaya
hazırlanıyor. Bir ilki hayata geçirerek, partinin adını halkın
katılımıyla belirleyecek olan Gürtuna, Tercüman'a önemli
açıklamalarda bulundu.
Gürtuna Tercüman'ın sorularını şöyle
yanıtladı:
Turkuaz Hareketi'nin duruşu nedir?
Siyasi nitelikli ama Türkiye'de eksik olan tarafları tamamlamaya
yönelik entelektüel, kadro anlamında bir çalışmadır. Türkiye'deki
siyasetin yapısına baktığımız zaman yeteri kadar bilgiye dayalı
siyasetin yapılamadığını görüyoruz. Slogana ve vaatlere dayalı bir
anlayış var. Ama biz oturup ciddi ciddi çalıştık, Türkiye'nin uzun
vadeli problemleri nasıl çözülecek, Türkiye'yi uzun solukta nasıl
bir hedefe taşıyacağız, nasıl bir hedefe taşımalıyız, diye... Çünkü
hedefi olmayan bir gemiye rüzgarın hiçbir faydası olmaz. Türkiye de
rotası belli olmayan bir gemi gibi. O yüzden mevcut fırsatları
değerlendiremiyor. Türkiye'nin vizyonu yok. 20-30 yıl sonra Türkiye
nereye gidecek diye tespit ederken şu an içinde çırpındığı
problemleri nasıl çözeceğiz? 'En iyi sloganı ben söylerim'
anlayışından 'En iyi programı ben yaparım, en iyi projeyi ben
yürütürüm' anlayışına siyaseti taşımayı düşünüyoruz.
Diğer partilerden farkınız nedir? Önce hangi problemlere el
atacaksınız?
Hareketin özü merkezde yer alan bir harekettir. Yani, sağ-sol ya da
mezhebe göre ayrım yok. Toplumu bir ve bütün görüyoruz. Onun için
toplumu bir küre kendimizi de o kürenin merkezi olarak görüyoruz.
Herkesi bu çalışmanın içine davet ediyorum. Hatta öyle ki ben
partiyi gençlere ve kadınlara teslim etmek istiyorum. Bugünkü
Türkiye'ye biçilmiş olan rol üretme, tüket rolüdür. Tarıma bakın,
hayvancılığa bakın, küçük sanayiiye bakın işletmelere bakın hepsi
yok oluyor. Ancak ithalat yapanlar veya ithal yapıp montaj yapıpı
satanlar ayakta. Bunun yanında bir de kaçakçılar halinden memnun.
Bizim ekonomide üç temel ayağımız olacak. Üretim, üretim, üretim...
Üretemeyen toplum da, üretemeyen insan da yok olur. Zenginlik
eşittir, ürettiğimiz eksi tükettiğinizdir. Bugün Türkiye'de bu
formulün tam tersi var. İşsizlik hat safhada, memur isyanda,
gençler iş bulamıyor. Tarım, hayvancılık. küçük sanayii üretemez
hale geldi. Esnafın da durumu kötü.
Bunun üstüne bir de vergiler geliyor...
Evet. O da üretimi engelleyen yapılardan birisi. İstihdamın
üstündeki yük çok fazla. Akaryakıt ve enerji fiyatları çok fazla. .
Zenginden alıp fakire vedeceğiz demiyoruz. Biz herkesin zengin
olması için uğraşacağız. Öyle bir yapı hazırlıyoruz. 'Ben zengin
olmak istemiyorum fakir kalmak istiyorum' diyeni bile zengin
yapacağız. Çünkü zenginlik üretemeyen bir toplum eğitim üretemez,
kalite üretemez. Beceri, teknoloji üretemez. Biz dünyada bu
özelliklerimizle yarışacağız. Herkes bu kadar çalışmasının da
karşılığını alacak. İnsanlar umutlu, geleceğe yönelik rahat rahat
plan yapacaklar.
Üç B: Barış, birlik, bilgi
Ektiklerini biçecekler mi diyorsunuz?
Kesinlikle. Arzumuz temelde bu. Siyaset üslubu olarak, iç siyaset
olarak yaklaşımımız üç B üzerinde olacak. Birincisi: Barış. Sonuç
üretemeyen siyaset mantalitesi ayrıştırma üzerinden siyasi rant
üretmeye çalışıyor. Düşmanlıklar üreterek kendine taraftar tutmaya
çalışıyor. Kısa vadede o siyasi ekibe fayda sağlasa da ülkeye çok
büyük zarar veriyor. Biz mezhep, cemaatçilik ayrımına kadar bütün
olayları ortadan kaldırmayı hedefliyoruz. Şu an iki takımın
taraftarını dolduramaz hale geldik. İkincisi Birlik. Birlik pozitif
güç üretimidir. Birliğin gücüyle bilginin gücünü buluşturmak
istiyoruz.
Son dönemde bir de irtica tartışmaları gündemde. Sizce Türkiye'de
irtica var mı?
Tarihte de bunun örnekleri var. Aklıma hep İstanbul'un fethi gelir.
Osmanlı Orduları İstanbul'u fethederken, Bizans Ordusu'nun ileri
gelenleri oturmuş 'Melekler dişi mi, erkek mi' diye
tartışıyorlardı. Biz de şimdi böyle gereksiz tartışmalar yapıp
ülkemizi mahvediyoruz. Türkiye hep tartışma ortamında. Geçen sene
bütçe müzakerelerinde Sayın Erdoğan ve Sayın Baykal atışması
başladı , üslup giderek düştü. Arkasından Unakıtan villaları geldi.
Şimdi de irtica tartışmaları başladı. Bunlara bakıyorum ve çok
üzülüyorum. Çünkü bunların hiçbirisinin Türkiye için üreteceği
katma değer yok. Aksine katma değer değil çatma değer üretiliyor.
Toplumu ve ülkeyi yoruyor.
Zaten vatandaşın derdi kendine yetiyor...
Tabii. İnsanların içine iyice karamsarlık çöküyor. Türkiye zora
giriyor. Ülke problem çözebildiği sürece güçlüdür. Yönetebildiği
ölçüde üretkendir. Üretebildiği sürece zengin, zengin olabildiği
sürece müreffehtir.
Üstelik bizim ülkemizde böyle bir potansiyel var...
Elbette. Bizim hiçbir eksiğimiz yok bu ülkede her şeyimiz var. Ama
zengin kaynakların üzerinde oturmuş fakir bekçiler konumundayız.
Çünkü o kaynakları kullanıp pozitif bir sonuca ulaştıramıyoruz.
Toplanan vergi nereye gidiyor?
Sizce AKP Hükümeti ülkeyi yeteri kadar idare edebildi mi?
Bir öğrencinin karnesine bakarsanız sınıfı geçip geçmeyeceğine
karar verirsiniz. Ekonominin haline bakıyorsunuz müthiş borçlanmış.
İktidar 200 milyar dolarla devraldı. Borç 400 milyar dolara çıktı.
Bırakın bugünü, geleceği bitirmişiz! Vergi sistemi post modern bir
soygun düzenine dönüşmüş. Nefes almak dahi vergi oldu. En çok vergi
veren ülke Türkiye! Böyle bir ülke dünyada yok! Eskiden vergi
dairelerinde bir cümle yazardı: 'Ödediğiniz vergi size yol, su,
elektrik olarak geri dönecek' Bakıyoruz ne yazik ki yok! Ben
buradan seslenmek istiyorum: Hükümet millete net hesap vermelidir.
Toplanan vergiler nereye gidiyor? Eskiden iç hortumlar vardı. Şimdi
dev hortumlarla Türkiye'nin gücü dışa akıtılıyor. Türkiye dünyanın
en yüksek faiziyle borçlanıyor. Her gün yaklaşık 200 trilyon lira
borç ödüyoruz. Var olan insanların geleceği gidiyor.
Karamsar bir tablo...
Evet. Bu toplumun %35'i tarımdan geçinirdi. Bakıyorsunuz şimdi yok!
Doğuda 'ağa' diye tabir edilen zengin insanlar şu an ayı
döndüremiyor. Akdeniz'e bakın narenciye, karpuz, Rize'deki çay elde
kaldı. Tütün yok, pamuk yok. Bu ülke nasıl karnını doyuracak? Diğer
konu, istihdamın yaklaşık %35'ini sağlayan bir alanımız vardı
bizim. O da ne? Tekstil. %11 kayıt içi, %24 kayıt dışı tekstilden
istihdam sağlardık. Döviz sistemi, Türkiye'de uygulanan vergiler,
enerji fiyatlarının yüksekliği Türkiye'yi dünyayla rekabet edemez
hale getirdi. Bir müddet sonra işşiz insanlar büyük şehirlere akın
edecek. Sokaklarda hatta mezarlıklarda yaşayan insanlar göreceğiz.
Büyük arbede çıkacak. Ben bu olayı Belediye Başkanlığım döneminde
gördüm.
Hükümet, AB'nin her şeyine 'evet' dedi
Konuşmalarınız oldukça karamsar. Sizce bu durumda Avrupa Birliği'ne
girebilir miyiz?
Ne yazık ki, orada da hükümetin çifte stardart üreten bir tutumu
oldu. Her şeye 'Evet' diyen bir yaklaşım sergiledi. Önüne gelen her
belgeyi imzaladı. Tabii bu Avrupa'nın da beklentilerini arttırdı.
Böylece o imza atılan işlerin gerçekleştirilmesi söz konusu
olmayınca gerilim başladı.
Ne olması gerekirdi?
Bizim de şartlarımızın en iyi şekilde ortaya konması, baştan sıkı
bir müzakere yapılması gerekirdi. Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne
alınmasının bu hükümet tarafından sağlandığını biliyoruz. Bu çok
büyük bir hataydı. 2002 Kopenhag Zirvesi'nde hükümet tavır koysaydı
AB, Güney Kıbrıs'ı alamazdı. Baştan çok büyük taviz verildi.
Sizin partinizin yaklaşımı nasıl olacak?
Tarih boyunca ola gelen çizginin devamı olacak. Türkiye'nin
menfaatle-rine olacak müzakereleri en sıkı şekilde devam ettirerek
ama Batı kamuoyunu da etkileyecek gerekli lobi ve iletişim
faaliyetlerini de sıkı bir şekilde yürüterek olacak. AB'ye uzun
süreçli bir yol olarak bakıyoruz. Millet olarak yönümüzü Batı'ya
çevirmiş bir milletiz. Gereksiz yaklaşımlar bu durumu
zedeliyor.
Kaynak :