Gülse Birsel'den yeni sit-com (video)
Abone olSenarist ve köye yazarı Gülse Birsel yeni sezonda Avrupa Yakası'nı aratmayacak yep yeni bin sit-com ile geliyor
Senarist ve köşe yazarı Gülse Birsel, eğlenceli
yazılarından derlediği 'Yazlık' ile okuyucuları gülümsetmeye devam
ediyor. Birsel'in yeni projelerini hasretle bekleyenler şimdilik
kitapla avunurken, 'Avrupa Yakası'nı aratmayacak sit-com'un
tamamlanma aşamasında olduğunu hatırlatalım...
- Şunu çok merak ediyorum, eğlenceli yazılar yazıyorsunuz diye
sizden de eğlenceli ve komik olmanız bekleniyor mu?
Mizahla uğraşanlardan bekleniyor sürekli bir güldürme enerjisi!
Çoğu komedyen şikayetçidir bundan.
- Sizi tanıyanların ilk tepkisi ne olur, size kolay
yanaşabiliyorlar mı?
Onlara sormak lazım. Biraz çekingenliğim vardır aslında, hemen
samimi olabilen biri değilim. Genellikle çok nazik
yaklaşıyorlar.
- Bu kadar sevilen bir yazar ve oyuncu oldunuz ama bazı köşe
yazılarınız da kendinizi anlatma/ifade etme çabasında olduğunuzu
görüyorum, bu sıkıntıya erkekler düşmüyorlar oysa!
Bence her yazar kendini bir miktar ifade etme peşindedir, özellikle
de yazdığı mizah hikayelerinin karakterlerinden biri olarak kendini
kullanıyorsa. Pek bir sıkıntım yok aslında.
- Başbakan'la görüşmenizi anlatan hikayeniz çok güzel, Başbakan
ile baş başa bir röportaj yapmak ister miydiniz? Sizce
politikacılarda espri anlayışı var mı?
İsterdim öyle bir röportaj. Birçok siyasetçi, karakter olarak
ilgimi çekiyor. Tabiatıyla 'siyaseten doğrucu' olmak zorundalar her
konuda. O da içtenlikten, hakikilikten yiyor tabii. Gerçek hayatta
nasıl konuştuklarını, zaaflarını, ağlayıp ağlamadıklarını, böyle
şeyleri hiç bilmiyoruz, tahmin de edemiyoruz, ipucu vermiyorlar.
İnsani özellik olarak, seçim gezilerinde sesleri kısılmasın diye ne
yiyip içtiklerini biliyoruz bir tek! Dizide, filmde yazsan, 'Ne
biçim karakter bu, iki boyutlu' diye eleştiri alır. Açık
vermiyorlar çünkü. Son dönem politikacıların mizahta zayıf olduğu
kanaatindeyim. Turgut Özal iyiydi bu konuda, seviyordu mizahı. Şu
anda ortam zaten sert, siyaset alanında mizahın yeşerebileceği bir
toprak yok. Çatık kaşla gülümsenmez.
MUM GİBİYDİM ÇOCUKKEN
- Dallas seyretme hikayenizde kendi çocukluğumu hatırladım, anahtar
deliğinden ve uzun mesafeden göz kırpmadan seyrettiğim ve İngilizce
dudak okuma alışkanlığı kazandığım yıllardı! Biz çok mu pısırık
yetiştik dersiniz?
Ben mum gibiydim valla, onu biliyorum. Yat yat, kalk kalk; ders
çalış, misafirlere hoş geldiniz de, gayet efendi bir çocuktum. Bir
zararını da görmedim. Artık çocuk terbiyesi çok karmaşıklaştı,
alanım da değil, bu konuda ahkam kesemem.
- Kadınların alışveriş tutkusu geçer mi sizce, 100 parça eşya
ile yaşamayı hangi kadın başarabilir?
Ben New York Times'ın o yazıda bahsettiğim haberini okuyunca bir
değerlendirdim aslında. Hangi 100 eşyamı seçerdim diye. Mümkün gibi
geldi. Kitapların ve DVD-CD'lerin hepsinin tek bir hafıza kartında
yüklü olduğunu düşünürsek...
- Tophane ve Nişantaşı'nı anlattığınız hikaye çok çarpıcı ve
memleketin de durumunu anlatıyor bir ölçüde, acaba çok mu açıldı
kutuplar birbirinden?
Bu konuda kararsızım. Bir yandan çok kutuplaştık gibi geliyor, bir
yandan da daha önce aynı mahallede bulunmamış insanlar
birbirlerinin hayat tarzıyla ilgilenmeye, birbirlerini anlamaya
başladılar. Burada zaten aile içinde demokrasi görmüş, eşitliğe,
özgürlüğe inanan kişiler, diğer tarafla empati kurmaya çalışıyor,
tanıma çabasında... Nişantaşı-Tophane yazısında onu anlatmaya
çalıştım. Nişantaşı'nın hayat tarzına çok aykırı bir davranış söz
konusu olsa, Nişantaşı'ndan kimse silah çekip camları indirmezdi.
En fazla dudak bükerdi, belediyeye haber verirdi... Demokrasiyi
bağırıp çağırıp, diğer tarafı ezme, dövme zannedenler var. Oysa
nezaket ve tahammül demokrasinin en önemli ayağı.
- Zayıflık takıntınız var mı, size diyet listesi soran oluyor
mu?
Pek diyet kültürüm yok. Kalorili gıdaları seviyorum ama kişinin
kendine saygısını da önemsiyorum. Sıfır beden saçma da, bir yılda
20 kilo almak da saçma. Sağlığın yerindeyse, biraz kendine
bakacaksın, 3 gün coşkunlukla yediysen dördüncü gün artık biraz
dur.
- Sosyal medya ile aranız nasıl, bunu pek önermiyorsunuz ama
elinden telefon düşmeyenlerden misiniz?
Facebook'u dört ayda bir filan açtığım için bir fonksiyonu kalmadı.
Twitter'ım yok, ama benim ismimle ben gibi davranan arkadaşlar var!
Bunun onlara getirdiği nedir, merak içindeyim.
Artık tecrübeli bir senaristim
- Dizi başlayacak diye duyduk, biraz ipucu verir misiniz, kimler
var, nasıl bir hikaye olacak?
Yine bir sit-com olacak. Hikayeyle ilgili bilgi veremem, henüz
karakterleri yazma aşamasındayım.
- Oyuncu takıntınız var mı, eski ekipten illa olsun
dedikleriniz...
Öyle bir takıntım yok. Eski ekipten birkaç kişi olacak sadece. 'Ful
kadro geri dönüyorlar' tamamen palavra. Bambaşka bir hikaye olacak,
tıpatıp aynı yüzlerle anlatmak zor olur.
- Herkes kendi 'Avrupa Yakası'nı yaratmaya çalıştı bir ara ama
başaramadılar, sırrı neydi?
Tek bir sırrı yoktu. Hepimiz çok çalıştık 'Avrupa Yakası'nda.
- Daha iyisini yazmalıyım gibi bir sıkıntı yaşadınız mı?
Tabii inceden bir korku illa ki oluyor 'Eski iş kadar parlak olacak
mı' diye, ama korkunun ecele faydası yok. Mesleği bırakıp inzivaya
mı çekileceğiz? Artık daha tecrübeli bir senaristim. Daha iyisini
yapmak istiyorum. Seyircinin alışkanlığı var 'Avrupa Yakası'na,
özlüyorlar, ediyorlar, ama o konuda yapacak bir şey yok. Yeni işe
de ısınacaklardır.
- Şahane bir film bekliyoruz..
'Hem çok güldürsün hem de sinemasal olarak çok değerli, saygıdeğer
bir iş olsun' gibi daha önce neredeyse hiç başarılmamış, imkansız
bir hedef peşindeyim! Daha sakin, gerçekçi bir kafaya geçersem,
daha mümkün hedeflere razı olursam ve kısmetse, bir film
yapacağız!