Gülen'in son mesajı alt üst edecek!
Abone olFethullah Gülen son sohbetinde fitnecilere dikkat çekerek "Kimsenin devletiyle savaş niyeti yok" dedi.
Fethullah Gülen "Her Zaman Sulh Yolunda" başlıklı
sohbetinde gerilimi yumuşatacak mesajlar verdi.
Dershane tartışmasının başlamasnın ardından ortaya
çıkarılan ve hükümetin 'uygulanmadı' açıklamasında bulunduğu MGK
kararları hakkında konuşan Gülen daha önce
söylediği "Kolum kanadım kırıldı!" sözlerinin yanlış
anlaşıldığını ifade etti.
O imzaların 'konjonktür gereği' atılmış
olduğunun altını çizen Gülen, daha önce yaptığı Hudeybiye
anlaşmasını benzetmesini hatırlattı. Ancak imza atanları müşrik
olarak değil, Peygamber yolunda hareket edenlere benzettiğini
söyledi.
Gülen bunu takdir etmek yerine farklı şekilde yansıtmak isteyenleri
şöyle tanımladı: kara ruhlu, kara düşünceli, kara kalbli,
karanlık yaşayan insanlar, ortada fitne dellalları...
Gülen BDP'nin "Eğitimi biz devralalım" sözlerine de
değinerek dershanelerin kapatılmasının boşluk doğuracağını ifade
etti.
SİNEYE ÇEKİN OLDUĞUNUZ YERDE
DURUN
tansiyonu aşağıya çekici ilaç türünden bir kısım pozitif tavır ve davranışlarda bulunmak yeğlenir. Kopma ve parçalanmayı hızlandırmamak için bazıları sineye çekmeli ve karakterleri itibarıyla oldukları yerde durmalılar.
Adanmış ruhların faaliyetleri ve müesseseleri anılırken “Hizmet”, “Hareket”, “Cemaat” ve
2004 MGK
KARARLARI Evet, o sohbette “Kolum kanadım
kırıldı!” da dedim; zira o imzadan sonra birileri, bazı
işgüzarlar, o meseleyi uygulayıp durmuşlar, fişler falan olmuş,
devam etmiş. Keşke orada Allah’ın izniyle makul atlatıldıktan sonra
bu mesele devam etmeseydi; duyduğumda “Kolum kanadım
kırıldı!” dedim, bunu da başka türlü anladılar. |
“Câmia” gibi farklı isimlendirmelerde bulunuldu. Aslında bu işin
içinde her tür, her anlayış, her renk ve her desenden insan var;
adeta çok nakışlı ve çok işlemeli gergef gibi bir şey. Bunlar,
camide bir araya gelip beraberce saf tutan insanlara
benzetilebilir; belki çoğu birbirini dahi tanımıyor ama bir
makuliyette, bir mantıkiyette bir araya gelmişler.
MÜSLÜMANLAR ÖRGÜT
DİYEMEZ
Şimdilerde de Kur’anî bir makuliyet etrafında bir araya gelmiş fedakâr insanlar hakkında “örgüt” sözleri ediliyor. Müslümanların bunu yapacaklarını zannetmiyorum. “İhtimal ki, birileri birilerinin adını kullanmak suretiyle bunu yayıyorlar!” diyerek bir kere daha meseleyi hüsn-ü zannıma bağlıyorum.
“Örgüt” diyenlerin sözlerine müsaadenizle “haince” diyeceğim. Esasen resmî örgütler var. 30-40 senedir Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Zaza’sıyla (bir bütün oluşturan) Anadolu insanının başına bela olmuş, dış mihraklı bir kısım fitne ve fesat ocakları.. “örgüt” onlar.
BDP'NİN 'EĞİTİMİ BİZ DEVRALALIM' SÖZÜNE
CEVAP
Hazreti Bediüzzaman ta Meşrutiyet yıllarında, bundan yüz küsur sene
evvel Medresetü’z-Zehra adıyla Van’da bir üniversite kurulmasını
teklif ederken orada Arapça’nın farz, Türkçe’nin vacip ve
Kürtçe’nin caiz gibi kabul edilerek hepsinin beraberce okutulması
gerektiğini söylemişti. Biz düne kadar bunu telaffuz edemedik. Yine
sizin gibi bu kervana gönül vermiş arkadaşlar, televizyonları,
radyoları, lisan kursları ve üniversiteleriyle bu meseleye
“evet” dediler. Bir cephe buna karşı
“Barış sürecine katkıda bulunulmadı!” diyor. Hayır,
vallahi bulunuldu billahi bulunuldu, tallahi bulunuldu. Hem de
herkesten evvel bulunuldu. Bir kesim “bulunulmadı”
demek suretiyle esasen “bir süreci baltalıyor”
gibi göstermek istediler. Bir kesim de onu istemediklerinden dolayı
ve hususiyle “Dershaneler de kapatılsın, biz de kendimize
göre orada yurtlar, evler, pansiyonlar açalım; bölünmeyi
hızlandıralım!” mülahazasıyla öyle söylediler;
“Dershaneler kapatılınca meydana gelecek o boşluğu biz
dolduralım!” düşünceleri şimdi tiz perdeden konuşuluyor.
Yapılan işler isabetli miymiş, değil miymiş? Bugün insaf etmeyen
bir kısım kimseler buna “evet” demeyecekler; ama
gelecekteki nesiller ve tarih, yapılan yanlışlıkları lanetle yad
edecek, “Bir boşluk meydana getirdiniz, yazıklar olsun
size!..” diyecektir.
Kendi kardeşlerimden daha yakın saydığım Kürt kardeşlerimin bu mevzudaki boşluklarını doldurma, üniversitelerde/liselerde okumalarını sağlama ve şekavetle problemlerin çözülmeyeceğini anlatma adına bir gayret sergiliyorsam, buna sızma denmez. Bir insanın kendi ülkesinde vatandaşları için gerekenleri yapması hakkı ve vazifesidir.
MİLLİ GÖRÜŞE DE ÖRGÜT DERSİNİZ
*Diğer taraftan bu camiaya örgüt derseniz, -hâşâ ben o terbiyesizlikte bulunamam- şimdiye kadar dinimize, diyanetimize kalbî ve ruhî hayatımız adına çok hizmet etmiş Küfrevî tarikatının temsilcisi Alvar İmamı’nın düşünce dünyası etrafında kümelenmiş insanlara da “örgüt” deme mecburiyetinde kalır, onlara da “örgüt” deme terbiyesizliğini sergilemiş olursunuz. Üftade Hazretleri’ne dayanan, Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri gibi milletimizin kalbî ve ruhî hayatına çok önemli hizmetler vermiş bir insanın çizgisinde hizmet etmeye çalışan, bir düşünce etrafında bir araya gelmiş insanlara da -binlerce ruhumuz onlara kurban olsun- “örgüt” deme mecburiyetinde kalırsınız. Bir duygu-düşünce etrafında bir araya gelmiş insanlara karalayıcı mahiyette böyle bir nam taktığınız zaman, kendilerine göre bir anlayış, bir dünya görüşü, bir felsefe etrafında Muhammed Raşid Efendi hazretleri gibi büyük bir zata bağlanmış olan pırıl pırıl insanlardan oluşan Menzil Cemaati’ne de “örgüt” deme mecburiyetinde kalırsınız. Türkiye’de yalancı bir şafağın atmadığı bir dönemde yüzlerce Kur’an kursu açan Süleyman Efendi Hazretleri’ne saygılarından dolayı, onun etrafında kümelenen, Kur’an kursları açan, yurt dışında da açılımlar yapan insanlara da “örgüt” deme mecburiyetinde kalırsınız. Dahası, Milli Görüş’e de bir “örgüt” deme zorunda kalırsınız.
MÜMİN LAMBUR LUMBUR
KONUŞMAMALI
Bir lokma yemeği yutmadan evvel çiğnemek ne ise, konuşmadan evvel
düşünmek de odur. Keşke muhataplarım mü’min olmasaydı, daha rahat
olurdum ben. Bir mü’min öyle lambur lumbur konuşmamalı. Ağzından
çıkan şey, mü’mince olmalı, yere düştüğü zaman da tertemiz
vicdanlar tarafından kabul kapıları ona açılmalı; “Yahu ne
iyi ettin de bizim eksiğimizi, gediğimizi, yanlışımızı
söyledin!” dedirtmeli.
KİMSENİN KENDİ DEVLETİYLE SAVAŞMA
NİYETİ YOK
Yapılan şey bir makuliyete, mantıkiyete bağlanıyor ve geleceğimiz
adına önem arz ediyorsa, Türkiye’nin itibarı ve ikbal yıldızımızın
parlaması adına bir şey ifade ediyorsa, bence o mevzuda da kararlı
ve dik durmak lazım. Kimsenin kendi devletiyle ve başındaki
iktidarıyla savaşma gibi bir niyeti yoktur; bunu öyle göstermek
isteyenler -zannediyorum- ortada söz getirip götüren fitneciler,
fesatçılar mekirciler, keydciler ve hud’acılardır. Cenâb-ı Hak
ıslah eylesin.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Hudeybiye’de çok ciddi bir problemle karşı karşıya kaldığı zaman dehalar üstü o yüksek fetanetiyle kendi aleyhinde gibi görünen bir tavır ve davranış ortaya koydu; kan dökmeden ve kimseyi incitmeden orayı aştı ve bir yönüyle gelecek nesiller adına, onların gönüllerine taht kurmaya ve işin inkişaf edip gelişmesine vesile oldu. İşte, Efendimiz’in hepimize örnek olması gereken o firaset ve fetanetine dikkat çekmek için Hudeybiye teşbihini değişik hususlara delaleti açısından değişik versiyonlar çerçevesinde arz etmeye çalıştım.
(Çözüm Süreci’yle ilgili sohbette üzerinde durulduğu üzere) “Eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden ve kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, bazı fedakârlıklarda bulunarak sulh olmak için gayret göstermelerinde mahzur yoktur. Sulh hayırdır (elbette daha hayırlıdır.)” mealindeki (Nisâ, 4/128) ayet-i kerime meseleyi en küçük daire olan aileden başlatarak sulhun hayırlı olduğunu söylemiştir.Çünkü bir toplum yapısında bir aile, molekül mahiyetindedir. Bu molekül ne kadar sağlamsa, toplum da o ölçüde sağlam olur. O açıdan evvela Kur’an-ı Kerim’in bu irşadını hatırlatarak “Sulh hayırdır, nefisler cimrilik üzerine adeta kilitlenmiştir. Buna bağlı olarak insanlar birbiriyle huzursuzluğa düşebilirler. Hakemler tayin edin, hâkimlere müracaat edin, sulhu temin edin, uzlaşmayı sağlayın” dedikten sonra, Hudeybiye Sulhu’nu anlatıyorsunuz.