Gözaltında Gürüzü kahreden an!
Abone olEski YÖK Başkanı Kemal Gürüz başından bastırılmasına değil ama başka bir duruma kahrolmuş. Ağlamak istemiş.
Ergenekon'un 10. dalgasında gözaltına alınan eski YÖK
Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, gözaltı sürecinde kendisini en
üzen şeyin parmak izinin alınması olduğunu belirterek, ‘O anda
içimden ağlamak geldi. Bir terörist gibi, bir suçlu gibi parmak
izimin alınması beni yaraladı. En çok buna içerledim’ diye
konuştu
BAŞINDAN BASTIRILMIŞTI
Ergenekon soruşturması çerçevesinde yapılan gözaltılarda en çok tartışılan görüntü, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz’e aitti. Prof. Dr. Gürüz’ün gözaltına alınırken bir emniyet görevlisi tarafından başına bastırılarak arabaya sokulması, yadırgandı, tepkiyle karşılandı. Bu görüntü üzerine gözaltına alınma usulü tartışmaya açıldı. Gürüz yaşadıklarını Fikret Bila'ya anlattı:
O GÖRÜNTÜYE NEDEN OLANLAR UTANMALI
Doğrusu o anda dikkatimi bu davranışa verecek durumda
değildim. Arabaya binerken daha farklı şeyler düşünüyordum. Hızla
yapılan bir hareketti herhalde. Ama ben bu hareketi yapan emniyet
memuruna bir şey demem. Benim muhatabım onlar değil. Nihayet
aldıkları emirleri uyguluyorlar, görevlerini yapıyorlar.
Ama o görüntünün doğmasına neden olanlar düşünmeli, onlar
utanmalı. O kararı verenler, beni o duruma düşürenler sorumluluk
hissetmeli. Ne yaptıklarını bir daha düşünmeliler. Bu
nedenle ben o polis memurlarına kırgın değilim. Bu, onların kararı
değil.
GÖZALTINDA EN ÇOK ÜZÜLDÜĞÜ ŞEY
Birçok şey oldu. Ama beni en çok üzen parmak izimin
alınmasıydı. O anda çok üzüldüm, çok kırıldım, içimden ağlamak
geldi, belki doluydum. Böyle bir terörist gibi, bir suçlu
gibi parmak izimin alınması beni yaraladı. En çok buna içerledim.
Bütün ömrünü devlet ve millet hizmetinde geçirmiş biri olarak, bu
ağrıma gitti.
ÜÇ KİŞİLİK ODADA KALDIM
İstanbul’da kaldığımız yerde iki tip oda vardı. Bir tipi üç
kişilikti. Üç duvarında üzerinde plastik şilteler olan sedir var.
Dördüncü duvar parmaklıktan oluşuyor. Bir de tek kişilik daha
küçük, içinde iki basit yatak olan oda tipi vardı. Ben tuvaletin
karşısına denk gelen bu üç kişilik odayı tercih ettim.
YİYEMEDİM, UYUYAMADIM
Erdal Şenel Paşa ve Dalan’ın şoförüyle kaldık. Odaların
koşulları iyiydi ama insanın psikolojisi farklı oluyor. Doğrusu ben
üç gün boyunca uyuyamadım, yiyemedim, içemedim. İnsanın
psikolojisi yemeye, içmeye, uyumaya uygun olmuyor.
YEMEKLER ÇOK İYİYDİ
Sürekli düşünüyorsunuz. Günde üç öğün gayet iyi yemek veriyorlar.
Olmadığından veya kalitesi kötü olduğundan değil. Ama yemek, içmek,
uyumak psikolojik olarak mümkün olmuyor. Yoksa koşullar iyiydi. Ama
ben uyuyamadım. Tam uykuya geçeceğim zaman aklıma bir şey
geliyor, bu nedir, nasıl böyle olur, diye düşünüyorum ve uykum
dağılıyor. Kabullenmek zor tabii. Hatta bazen insan
kendinden kuşkuya düşüyor, acaba diye düşündüğüm oldu ben bir şey
yaptım da haberim mi yok.
VELİ KÜÇÜK'Ü DÜŞÜNDÜM
Ne bileyim; örneğin insan düşünüyor acaba benim bulunduğum bir
ortamda Veli Küçük mü vardı? Ben hiç Veli Küçük’le karşılaşmadım
ama olur ya bir yerde o da vardır, benim haberim yoktur. Veya
gerçekten ben bir şey yaptım da hatırlamıyor muyum, diye düşünüyor
insan. Hep böyle düşüncelerle uyumak mümkün olmuyor.
TRAŞ İMKANI YOK
İstememekten değil, tıraş olma imkânı yok. Tıraş malzemesine izin
vermiyorlar. Acaba tıraş olmak istediğimi bildirseydim, o imkânı
sağlarlar mıydı bilmiyorum, belki sağlarlardı.
HER GÜN ADLİ TABİBE GÖTÜRÜYORLAR
Kullandığınız ilaçları alabiliyorsunuz. Ancak ilaç saatinde tek
tek getiriyorlar. Zaten her gün adli tabibe götürüyorlar,
sağlık kontrolünden geçiyorsunuz. Bir şikâyetiniz olup olmadığını
soruyorlar. İlaçlarınız için galiba reçete istiyorlar.
İlaçlarınızı öyle alabiliyorsunuz. Sigara içirmiyorlar. Ama bir
havalandırma yeri var. İstendiğinde oraya çıkabiliyorsunuz,
sanıyorum.
POLİS ÇOK NAZİKTİ
Polis çok nazikti. Nezarethanedeki polis memuru çocuklar çok
saygılı ve yardımsever davrandılar. Hatta sabah poğaçalarını ikram
ettiler, çaylarını ikram ettiler. Bir ihtiyacımız olup olmadığını
sürekli sordular. Gayet nazik gayet saygılı davrandılar.
İfadeyi alan polis yetkilileri de çok nazik ve saygılı konuşup,
davrandılar. İfadeyi alanlar çok zeki, birikimli kişilerdi.
İfadenin bir aşamasından sonra artık bir sohbete, neredeyse bir
derse dönüştü. O kadar ince ve saygılı bir tutum içindeydiler.
SAVCILAR YETENEKLİ
Savcılar da tıpkı ifade alan polisler gibi çok yetenekli, bilgili
ve saygılı kişilerdi. Çok yetenekli olduklarını gördüm. Bu Türkiye
için iyi bir şey. Bu işleri konularına hakim, bilgili, yetenekli
polis ve savcıların yapması Türkiye için taktir edilecek bir
durum.
TELEFON KONUŞMALARINI GÖRÜNCE
Doğrusu kırgınlık hissettim. Benim gibi ömrünü devlet hizmetinde,
millet hizmetinde geçirmiş biri için kolay bir şey değil.
Benim telefonlarımın dinlenmesini beklerdim de, bunu Türk
devletinin yapacağı hiç aklıma gelmezdi. Buna çok üzüldüm, çok
kırıldım.
GÜNLÜK KONUŞMALARIM DİNLENMİŞ
Arkadaşlarımla, daha çok üniversite camiasından arkadaşlarla,
gazetecilerle yaptığım konuşmalar. Bir özelliği yok. Benim her
zaman yaptığım konuşmalar. Arkadaşlarla dertleşmişiz, görüşlerimi
söylemişim. Veya gazeteci arkadaşlar bir şey sormuşlar, cevap
vermişim.
Görüşümü söylemişim. Bir konuya dikkatlerini çekmişim. Zaten ben
YÖK Başkanı olarak görev yaptığım zamanda da bu tür görüşmeler
yapardım. Ben Türkiye’de üniversite sorununu, yükseköğrenim
konusunu en iyi bilenlerden biriyim. Bu konuda benim konuşmam kadar
doğal ne olabilir.
Ayrıca bu konularda konuşmayı sürdüreceğimi de söyledim. Bu benim
alanım. Yükseköğrenim konusunda kitaplarım var, önerilerim
var. Benim mücadelem, çağdaş bir yükseköğrenim sistemi içindir. Bu
konu Malezyalılara bırakılamaz.
GÜRÜZ'E YÖNELTİLEN SUÇ
Resmi olarak bana yöneltilen üç suçlama vardı:
Terör örgütüne üye olmak, bu örgütün üniversitelerde
yapılanması için görev almak ve basın yoluyla darbe ortamı
yaratmak. Benim bu suçlamalarla bir ilgim olamaz. Ben, 27
Mayıs nedeniyle burs kaybetmiş bir öğrenciyim. Benim darbeyle
marbeyle ne işim olabilir? Zaten darbe girişimleri olduğu iddia
edilen 2004-2005 yıllarında ben ABD’de hocalık yapıyordum. Kitap
yazıyordum. Ben darbeyle niye uğraşayım? Suçlanan Şener Eruygur
Paşa’yla iki defa görüşmüşlüğüm var, hatırladığım kadarıyla o da
görevden ayrılırken, ‘Allahaısmarladık’ demek için.
BEŞİR ATALAY FAKTÖRÜ
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı, Kırıkkale Üniversitesi
Rektörlüğü’nden sizin aldırdığınıza da atıf yapan yorumlar
yapıldı?
Ben hiç öyle düşünmedim, düşünmüyorum. O konudaki belgeler,
bilgiler vardır, açıp bakabilirler. Ben görevimi yaptım. Rektör
yardımcısı olan bir öğretim üyesinin eşi çarşaflıydı. Meslekten
çıkarılmış. Bu doğal çünkü çarşaflı öğretim üyesi olmaz. Ben
yasaları uyguladım, görevim oydu.
ÇETELERİN ELLERİ KIRILSIN
Çeteler varsa elbette hepsi bulunsun, yargı önüne çıkarılsın,
temizlensin. Başka ne düşüncem olabilir. Çeteler varsa elleri,
suikast planları yapanlar, eylem planları yapanlar varsa elleri
kırılsın. Daha ne diyeyim? Bizim çetelerle, silahla, bombayla ne
işimiz olabilir?