Göbeğini kaşıyan buruk kitlenin sesi!
Abone olÜlke meseleleriyle ilgili konularda kafa yoran Muhteşem Tıraş, öncesi ve sonrasıyla halkoylamasını masaya yatırdı.
Hazırladığı özel dosya ve haberlerle gündemin sıcak konularını
masaya yatıran www.haberajanda.com.tr
'den Muhteşem Tıraş, 12 Eylül sabahı oyunu kullanmak
için gittiği sandıktan ertesi güne kadar izlenimlerini kaleme
aldı.
Tıraş yazısına 12 Eylül sabahından başladı:
AYLARDIR şiddeti artarak devam eden göbeğimdeki kaşıntının 12 Eylül
sabahı daha da dayanılmaz bir hâl aldığını görerek, koşaradım
ulaşıyorum bilmem kaç nolu sandığa... Tercih mührünü göbeğimin
çevresinde şöyle bir dolaştırdıktan sonra, Yaradan’a sığınıp “EVET”
seçeneğinin böğrüne var gücümle basıveriyorum.
Ardından yüzümde hafif bir tebessümle uzaklaşıveriyorum
Ankara’dan... Tıpkı geçen seçimde olduğu gibi gürültüden uzak doğal
bir ortamda, ağaç ve sebze sularken buluyorum kendimi... Kaşıntımın
akşam vakti sona ereceğine emin bir şekilde beklemeye koyuluyorum
daha sonra...
GÜN AKŞAM OLUR ELBETTE
Demli bir çay eşliğinde akşam gelecek sonuçları
beklemeye koyulan yazar yazısına şöyle devam ediyor:
Akşam vakti… Hava serinlemiş bir miktar… Hafiften başlayan esinti,
hanımeli kokuları eşliğinde okşuyor yanaklarımı… Rahat bir
pozisyonda kuruluyorum sandalyeye… Ayaklarım ise diğer sandalyenin
üzerinde uzunoturum vaziyetinde… Demli çayım önümde, Fikri Akyüz’ün
kulaklarını çınlatıyorum. Zira o da benim gibi demli çay müptelası…
Sanırım vakit 18:00 veya 18:30 suları... İçgüdüsel olarak bir elim
göbeğimin üzerindeyken, diğer elim telefona gidiyor gayrıihtiyari…
“İnternethaber.com” Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Özışık’ın
numarasını çeviriyorum. Özışık, Haber Merkezi’nde görevinin başında
ve o kadar yoğun olmasına rağmen kendisini neden aradığımı tahmin
ettiği için hâl hatır sormaya bile fırsat vermeden önündeki
monitörden akan “EVET/HAYIR” oranlarını sıralamaya başlıyor:
“Diyarbakır, Şırnak, Kars, Samsun, Çankırı, Kayseri... Yüzde 55,
65, 82, 91 vs…”
Duyduğum rakamlar dermatologları kıskandıracak, hatta çıldırtacak
cinsten! Çünkü kaşıntımı tamamen geçirip rahatlatıyor…
GÜN.. GÖBEĞİMİN GÜNÜYA...
Göbeğini kaşıyan adama gönderme yapan Muhteşem Tıraş, sözü 13 Eylül
sabahına getiriyor:
Bunun üzerine derhal Yavuz Selim kardeşimin evinin karşısındaki
hamama gidip Göbek Taşı’na yatmak, keyif çatmak geçiyor içimden...
Fakat hamamda çalışan arkadaşların da haberleri takip etme
özgürlüğüne darbe vurmayayım diye vazgeçiyorum.
13 Eylül sabahı ise kaşıntısız bir güne uyanıyor ve düşünmeye
başlıyorum.
Acaba bu milyonlar neden 8 yıldır Ak Parti’ye oy veriyorlar veya
halkoylamalarında neden Ak Parti’nin önerilerini
destekliyorlar?
Ak Parti’nin her icraatını beğenip, onay veriyorlar mı?
Bu soruların cevabı elbette tümüyle ‘evet’ değildir. Ancak halk, Ak
Parti’nin iktidardan düşmesi halinde başına gelebilecek
musibetlerin farkına vardı büyük ölçüde. Ayrıca ülkenin başına
örülen çorapların müsebbiplerini de teşhis etti. Gözünü hırs ve kan
bürümüş ihanet çetelerinin; erklerinin devamı için bir çırpıda
neleri harcayabileceğinin ve harcadığının da farkına vardı. Yapılan
ve yapılacak anayasa değişiklikleriyle bu tehlikeler tamamen
bertaraf edilebilse, ortalık sütlimana dönse dahi şu gerçeğin de
farkında bu halk: Ak Parti’ye alternatif bir siyasal oluşum
yok!
Ak Parti ise alternatifsiz olmanın verdiği rahatlığa ve
alternatifsizliğin meyvesini yemeye bir nebze alışmış gibi
sanki...
AK PARTİ'YE KİMLER OY VERDİ?
Tıraş, referandumun sonuçlarını masaya yatırdığı
yazısında önemli bir noktaya dikkat çekiyor:
Tüm olumlu icraatlara rağmen ülkenin refah içinde olmadığı ve her
işin tıkır tıkır yolunda gitmediği gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Ekonomideki olumlu tabloların, gelir dağılımındaki bozukluğu ve
refah paylaşımındaki çarpıklığı, dolayısıyla da sosyal devlet olma
yolundaki arızaları önleyemediği açıktır. Onbinlerce küçük
işletmenin kapısına kilit vurmasının, bir o kadarının da halen can
çekişmesinin sebepleri arasında her ne kadar küresel krizler ve
küreselliğin sebep olduğu diğer etkenler varsa da, iktidarın eksik
ve yanlışları da en önemli sebepler arasındadır. Vatandaşın önemli
bir bölümünün geçmişte yaşadığı siyasal, sosyal ve ekonomik fecaati
tekrar yaşama korkusunun, ilelebet Ak Parti’ye oy olarak tahvil
olacağı zannı büyük bir gaflet olacaktır. Ak Parti’ye oy verenlerin
tamamının; müreffeh, iktidarın tüm icraatından tamamen memnun bir
kitle olmadığı gerçeği asla unutulmamalıdır.
Ekonomi konusunda ilmi yazılar yazacak, tavsiyelerde bulunacak
bilgi birikimine sahip değilim. Ancak ekonomi ve maliyeden sorumlu
bakanlara belki “Bekâra avrat boşamak kolaydır” özdeyişini
hatırlatacak olsa da, ayrıntıya girmeden çok önemli bazı konuların
altını çizmek istiyorum.
Malûm, dünyanın en pahalı benzinini, mazotunu, doğalgazını ve
elektriğini kullanmaktayız. Basit bir ticarî mantıkla şöyle
düşünüyorum: Bir kere ne yapılıp edilip mutlak surette benzinin,
mazotun, sanayide kullanılan doğalgaz ve elektrik gibi enerji
fiyatlarının en az yüzde 20 oranında aşağı çekilmesi
sağlanmalıdır. Bundan dolayı devletin uğrayacağı vergi kaybı
belki ürkütücü gelebilir; ancak tüketimin artması, meydana gelecek
kaybı kısa sürede ortadan kaldıracağı gibi olağanüstü bir katma
değer yaratacağı da açıktır. Enerji giderlerinin, dolayısıyla
üretim maliyetlerinin düşmesi rekabet gücünü arttıracağından,
ihracatçıya da dünya piyasasında yeni ve daha sağlam pazarlar
kazandıracaktır. Bu, kahvehane sohbeti mantığıyla yapılan bir öneri
değildir. Zira birçok ekonomist de aynı şeyleri söylemekte…
Ayrıca bir sosyal yara haline gelen “kredi kartı faizi belası”na da
el atılmalıdır. Bankalar, özellikle de çalışan kesimin tüm
kazancına ortak hale geldiler, vatandaşın kanını adeta sülük gibi
emmekteler. Doğrudan ekonomiye katılarak katma değer yaratacak
para; ne yazık ki daha cebe girmeden doğrudan bankaların kasasına
gitmekte olup, hacizlerin yarattığı sayısız aile dramlarına yol
açmaktadır. Haksız ve çok yüksek faizlerin bir an önce düşürülerek
dünya standartlarına çekilmesi, önemli bir rahatlık
sağlayacaktır.
HÜKÜMETE DÜŞEN GÖREVLER
Yazar bu bölümde hükümetin referandum sonuçlarını iyi
okumasını tavsiye ederek önerilerini şöyle sıralıyor:
Bu millet her türlü tehdit ve şantaja rağmen statükonun kalelerini
cesaretle birer birer yıkmaya devam ediyor ve devam edecek.
Memleketin kangrene dönüşmüş sosyal ve siyasal sorunlarını kendi
ekonomik sorunlarının önüne koyacak kadar demokratik olgunluğa
erişti çok şükür. Artık iktidarın da ekonomik sorunları önceleyerek
halkın cebine kısa sürede yansıyacak pragmatik çözümleri bir an
önce uygulamaya sokma zamanı gelmiştir. Elbette popülist
uygulamalara yönelinmesini istemiyoruz… Sadece geçim sıkıntısı
çeken kitleler için yapılması gerekenler konusunda işin daha sıkı
tutulmasını arzu ediyoruz.
Bakınız, yapılan referandumla demokrasinin tesisi yolunda her ne
kadar zafer kazanılmış olsa da, bu zafer, 2011 seçimleri için çok
net bir “Tek Parti İktidarı”na işaret etmiyor. Şahsen, CHP
oylarının düşmediğine, bilakis sol oyların CHP bünyesinde
bloklaştığına ve bu bloğun genel seçimlere de yansıyacağına
inanıyorum. Oy oranı, yüzde 29-31 aralığına oturacak bir CHP ve
barajı aşmış bir MHP’nin yanında, faraza yüzde 42 oy almış olsa
bile Ak Parti’nin tek başına iktidar olamayacağının kuvvetle
muhtemel olduğu görülmektedir. Olası kirli seçim ittifaklarını
saymıyorum bile... Zaten Ak Parti’nin 330’un altında bir
milletvekili sayısıyla iktidar olması bile mevcut sorunların
çözülmesine büyük sekte vuracaktır.
İşte bu sebeple…
Bir… Halkı rahatlatacak ekonomik önlemlerin derhal alınması…
İki… Yaşam biçiminin ve sosyal statünün insanımızın siyasal
tercihini belirlemede birinci öncelik olduğu şu dönemde, genç
seçmene, yakın geçmişte yaşanan siyasal/sosyal mezalimin, yapılan
sistematik soygunların bıkmadan, usanmadan anlatılması…
Son olarak… Ne Tayyip Erdoğan’ın ne de Ak Partililerin
kaşına/gözüne hayran değilim. Ancak bu kadronun en az bir dönem
daha ve en az 330 milletvekiliyle iktidar olması, memleketin
selameti için şarttır.
Haydi hükümet, vatandaşın ferâgat ve fedakârlığına cevap ver,
gecikmeden!