Sportif bir değerlendirme yapmayacağım ama Pazar akşamı
Portekiz ve Fransa arasında oynanan
Euro2016 finali tarihin en sıkıcı finaliydi.
Sahayı basan –spikerin kelebek olarak adlandırdığı- güve sürüsü
genelde açık yemek bırakmaktan ve aşırı pislikten dolayı ürer.
Fransa’daki israfı, kirliliği varın siz düşünün.
İçinde bulunduğumuz zamanın lanetini gözler önüne seren
görüntüler bunlar.
Arenalarda “çarpışan” futbolcuları izlemeye giden
müsrif, pasaklı ve obur dünya halkları.
Tribünlerde felaketti.
Fransızların maçla alakasız şekilde sürekli milli marş
söylemesine ne demeli?
O milli marşlar stat inşası esnasında ölen işçilerin
üstünü örter mi?
Bizce örtmez ama yüce Fransız ulusunun salyalarını
akıtacağı kesin. Zaten milli marşlar başka ne işe
yarar ki?
Eiffel Kulesi önünde dev ekranda maçı izleyenleri
görmüşsünüzdür… Peki, ekranın arkasında polisle mücadele eden
işçileri gördünüz mü?
Bazı yayın kuruluşları fotoğrafları öyle bir açıyla vermişler ki
ekranın arkasındaki sis bulutu ve işçiler gözükmüyordu.
Daha sonra internette fotoğraflar yayılınca herkes geçmek
zorunda kaldı haber olarak.
Peki, sahada kimler var?
Sahada ki Milli takımların futbolcuları siyahi
oyunculardan oluşuyor ama nedense tribünde siyahi seyirci
yok!
Ed Aarons’un The Guardian’da yayınlanan
yazısından* faydalanarak yazmaya çalışalım.
Sahanın en merkezi oyuncularında Paris Saint-Germani’li
orta saha Blaise Matuidi’nin babası, Angola’daki iç savaştan
kurtulmak için 1980’lerin başında Fransa’nın başkentine
yerleşmiş.
Eskiden Portekiz’in sömürgesi olan
Angola, 2002’ye kadar süren ve yarım
milyondan fazla insanın öldüğü çatışmalar sonunda harap
olmuştu.
Babasının yurdu için oynayıp oynamayacağı sorulduğunda tercihini
Fransa’dan yana kullanan Matuidi;
“Angolalı köklerimi hiçbir zaman unutmadım. Ne kadar
Fransalı isem, en az o kadar da Angolalı hissediyorum
kendimi” demişti.
Her iki finalist ekipte de epey sayıda ikinci kuşak
Afrikalıların çocukları yer alıyor.
Ev sahibi ekibin 11 oyuncusu Afrikalı köklere sahip;
buna karşılık Portekiz’de ise 6 oyuncu bu durumda. Bu, iki
ekibin toplam oyuncu sayısının % 37’si yapıyor.
Bu istatistikler aşırı sağcı partileri çok memnun etmese de
Avrupa’nın durumu bu ve “bu tablo bize göç meselesi”
hakkında da çok açık bilgiler veriyor.
Matuidi, Pogba ve Evra
dışında, Crystal Palace’ın yeni kalecisi
Steve Mandanda ile Manchester
City’li Eliaquim Mangala’nın kökleri
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne
uzanırken, savunma oyuncusu Adil Rami
Faslı bir anne-babanın çocuğu olarak
Korsika doğumlu ve takımdaki tek
Kuzey Afrika kökenli oyuncu.
Bir diğer savunma oyuncusu Samuel Umtiti
Kamerun,
Yaoundé doğumlu. Ailesi o henüz iki
yaşındayken göç etmiş.
Moussa Sissoko ile N’Golo
Kanté ise Mali kökenli.
Manchester United’lı oyuncusu Anthony
Martial’ın kökleri eski Antiller
bölgesindeki ülkelerden birine uzanıyor.
Portekiz ve Fransa Göçmen Politikaları
Endeksi’nde üst sıralarda ama göçmenlerin hayatta kalmak için
tribündeki yüce ulusları memnun etmeleri gerekiyor.
Çünkü şimdilik (siyahlar beyazları mutlu ettiği ve
seyreden değil seyir edilen olduğu sürece) işler yolunda
gözükse bile Avrupa’da tekrar hortlayan ırkçılık başlarına iş
açabilir.
*https://www.theguardian.com/football/2016/jul/09/france-portugal-colonial-history-african-flavour-euro-2016?CMP=share_btn_fb
twitter.com/msbeser
facebook.com/msbeser