Genelkurmay'a yine fena saydırdı!
Abone olTürk ordusu hakkındaki çarpıçı tespitleriyle zaman zaman gündeme gelen Mümtaz'er Türköne, eleştirilerine kaldığı yerden devam etti.
Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, “Bu ülkeyi ve askerleri
seven herkesin darbe karşıtı olması lazım. Bu ülkeye, siyaset
peşinde koşan askerlerin verdiği zararı hiçbir düşman veremez”
dedi
Vakit Gazetesi'nden Nazif Karaman'ın sorularını cevaplayan
Mümtaz’er Türköne, son dönemde Türkiye’nin en çok konuşulan bilim
adamlarından bir tanesi. Özellikle eşinin AK Parti’de siyaset
yapması, yazdıklarının ve söylediklerinin belli bir kesim
tarafından dahaca bir dikkate alınmasına sebep oluyor.
Gazi Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi’nden emekli olan ve İstanbul’a
yerleşen Türköne, son kitabı “Sözde Askerler” ile
darbeci askerleri adete eleştiri bombardımanına tutuyor. Kitabında
TSK’nın karargâh yapılanmasının lağvedilmesini, Nizam-ı Cedid
ordusuna ihtiyacımız olduğunu bile söylüyor.
Asker çocuğu olmakla övünen Prof. Türköne, kendisine “asker
düşmanı” yakıştırmasında bulunanları haksız gördüğü gibi,
onların bu tavırlarının ülkeye çok büyük zarar verdiğini düşünüyor.
Mümtaz’er Türköne ile Kuzguncuk’taki doyumsuz Boğaz manzaralı
ofisinde Nesil Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Sözde
Askerler”den yola çıkarak askerler, Ergenekon soruşturması
ve Kürt sorununa bakışını konuştuk.
- Sözde askerler derken neyi
kastediyorsunuz?
- Askerlerin dar dünyasının siyasi dağarcığımıza armağan ettiği bir
tabir. Onlar her şeyi özde ve sözde diye ikiye ayırıyorlar
bildiğiniz gibi. Bende onların kullandığı kavramı kendilerine
uyarladım. Sözde askerler, askerlik mesleğini siyasete alet etmek
ve darbe yapmak için kullananlar. Benim kastettiğim
darbeciler...
“MEVCUT KARARGÂH YAPILANMASI ÜLKEYE ZARAR
VERİYOR”
- “TSK kapatılıp yenisi kurulsun” sözünüz çok tartışıldı.
Burada neyi kastettiniz tam olarak?
- Ben TSK’nın özellikle karargâh yapılanmasının Türkiye için tehdit
oluşturduğunu söylüyorum. Çünkü bu karargâh aslî görevi olan
ülkenin sınırlarını koruma görevi yerine siyasete müdahaleye göre
oluşmuş bir yapıda. Bu yapı Türkiye’ye zarar veriyor. Kastettiğim
lağvedilme olayı bu Genelkurmay yapılanması. Yoksa kıtada tankının
başındaki, nöbetteki subayla bir problemimiz yok. Genelkurmay
yapılanmasında bir problem var.
- Nedir o problem?
- İşte bu İrtica ile Mücadele Eylem Planları, Lahikalar burada
hazırlandı. Genelkurmay Karargâhı Türkiye’nin sınırlarını korumak
amacıyla değil, siyasete müdahale edecek araçlarla, mekanizmalarla
ve organizasyonlarla oluşmuş. Bu sebeple buranın toptan
lağvedilmesini düşünüyorum. Ayrıca 50 yıldır TSK üzerinde çağın
gereklerine uygun olarak bir reform gerçekleştirilememiştir. Bu
kurumun çok köklü reformlara ihtiyacı vardır.
- Demode bir ordumuz mu var demek
istiyorsunuz?
- Evet... Dünya ordularına göre demode diyebiliriz.
- Peki, bu reform neden gerçekleştirilmedi 50 yıldır?
Ordumuz neden demode oldu?
- Her bürokratik kurum gibi değişime direnmesi sebebiyle... TSK
mesela küçülmek zorunda. Dünya orduları ile kıyaslandığında
küçülmesi zaruri; fakat küçülmesi demek general sayısının azalması
demek. Lağvedilmeli derken kastettiğim şeylerden bir tanesi de bu
köklü reform ihtiyacını göstermektir.
“EN GERİ, KABA VE İLKEL KURUM
HANGİSİ?”
- Kitabınızda “Türkiye’nin en geri, en kaba ve en ilkel
kurumu ordudur” tespitinde bulunuyorsunuz. Burada ne demek
istiyorsunuz?
- Gerilik çağdışılılıktır. Diğer dünya ordularına göre mukayese
ettiğimizde organizasyon, strateji, savaş sevk ve idaresi konusunda
stratejik taktik ve konseptlerin epey eskidiği görülüyor.
Türkiye’de ordunun doğu hareket yapılanması ve batı hareket
yapılanması gibi bir yapıya geçmesi konuşuluyor. En son Hüseyin
Kıvrıkoğlu, 2001’de böyle bir direktif verdi. Mevcut Kara, Deniz ve
Hava yapılanmasının iptal edilmesi gerekiyor. Gerilik dediğim
budur. İlkellik dediğim şey ise silahın üstünlüğüdür. Bir ülkede
silahı olanın sözü geçiyorsa o ülke ilkel bir ülkedir. Bu duruma
ancak Afrika’nın kabile devletlerinde rastlanır. TSK’nın elindeki
silahlarda siyasete müdahalenin gerekçesi olarak kullanılıyor.
“Silahlı üstünlük, silahlı vesayet”...
Eğer bundan bahsediyorsak, bu ilkel bir durum... Kabalık da
ilkelliğin bir sonucudur. Yani ben bu tabirlerin hiçbirisini
öylesine kullanmıyorum. Toplum incelikli bir organizasyona sahip
medeniyet dediğimiz şey hep ayrıntılarda ortaya çıkar; fakat
askerlerin dünyasında sadece dostlar ve düşmanlar ile siyahlar ve
beyazlar vardır. İyi savaşabilmesi için bir askerin basit
tanımlamalara ve sınıflandırmalara ihtiyacı vardır. Hayat, ekonomi,
siyaset çok zengindir. Eğer siz silahlı güçle bir ülkede düzen
kurup sürdürüyorsanız, kaba bir düzen söz konusudur. Eğer bunları
temsil eden bir ordu da ortadaysa ilkel, kaba ve geri bir ordu
çıkar ortaya.
- Nasıl bir ordu özlemi içindesiniz?
- Ordumuzun dünya orduları gibi demokrasiyi özümsemiş, çağdaş
araç-gereç ve stratejileri kullanabilen, medenî ülkelere yakışan,
oturup ahkâm keseceğine askerlere özgü centilmenliğin örneklerini
verecek bir orduya ihtiyacımız var.
- Mevcut yapı bu kriterlerinizi hiç karşılamıyor
mu?
- Mevcut yapı mutlaka değişmeli. Diğer bürokratik kurumlar ile
mukayese edildiğinde bütün Türkiye’nin sahibi olduğu kurumlar
içerisinde ordumuz yine en geri, en ilkel ve en kaba anlayışa,
yapıya ve yöntemlere sahip bir kurum.
“GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ TÜRKİYE SLOGANI
FAŞİZMDİR” OKUMAK İÇİN İKİNCİ SAYFAYI
TIKLAYIN
“GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ TÜRKİYE SLOGANI
FAŞİZMDİR”
- Hocam, “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” sloganı var
Genelkurmay’ın kullandığı, biliyorsunuz. Bu slogan doğru mudur?
Genelkurmay bu sloganla ne demek istiyor sizce?
- Tam anlamıyla faşizm demek istiyor. 28 Şubat döneminde
İstanbul’da kışlalara yazılan “Orduya sadakat şerefimizdir” sloganı
gibi bir faşist slogandır. 2. Dünya Savaşı’nda Alman Nazileri de
kullanmıştır bu sloganı. Bunu biraz daha yumuşatınca orduyu ülkenin
önüne koyarsınız. Sanki ülke ordu için meydana gelmiş gibi bir
durum ortaya çıkar.
- Ülkeyi de güçlendiren yegâne kaynak orduymuş gibi bir
mesaj vermiyor mu bu slogan?
- Tabii tabii... Doğru değil bu slogan... Aksine güçlü ordu, zayıf
ülke demektir. Çünkü güçlü ülke, her şeyden önce ölü kaynaktır. Siz
üreteceksiniz ve geri dönüşümü olmayan bir yere aktaracaksınız.
Askeri yatırımlar hep ölü yatırımlardır. Sonra askeri teknoloji çok
pahalı bir teknoloji. Güçlü ordu ülkenin ekonomik kaynaklarını
kesen bir ordudur. Güçlü ülkeden güçlü ordu çıkar, ama güçlü
ordudan kesinlikle güçlü ülke çıkmaz. Dünyada örnekleri var. Mesala
2. Dünya Savaşı’nda Alman ordusu dünyanın en güçlü ordularındandı,
ama berbat bir ülke ortaya çıktı. Yine Napolyon’un ordusu dünyanın
en güçlü ordularındandı, ama berbat bir Fransa ortaya çıktı.
- O zaman doğru slogan “Güçlü Türkiye, Güçlü Ordu”
mudur?
- Evet.
- Bunu geçtiğimiz gün Kara Kuvvetleri’nin sitesine
koydular, ama daha sonradan kaldırıldı
biliyorsunuz...
- Bence Kara Kuvvetleri Komutanı bu slogandan rahatsız olup
değiştirdi internet sitesinde, ama sonradan Genelkurmay’dan
müdahale oldu.
- Tesadüfen yanlış yazmış olamazlar mı?
- Askerler bu kadar tartışılan bir olay ile ilgili tesadüfen böyle
bir yanlışı mümkün değil yapmazlar.
- Türkiye, ordusuna neden bu kadar kaynak aktarıyor?
Etrafımızda ciddi bir tehdit söz konusu mu?
- Kalabalık bir ordu, dışarıdaki düşmanlara karşı savaşmak üzere
kurulmuş bir ordu değildir. Eğer dışarıdaki düşmanlar tehlikeyse;
teçhizatlandırılmış, teknolojik güce sahip bir orduya ihtiyacınız
var demektir. Bizim kalabalık ordumuz iç tehdit algılamasına göre
konumlandırılmıştır... İşte irtica gibi, bölücülük gibi tehditler
ayaklandığı zaman bastıracak bizim ordumuz. İptal edilen EMASYA
Planı ve Gelirler İdaresi Kanunu’nun 11. Maddesi bunu
gösteriyor.
- Türkiye şu an bahsettiğiniz gibi mi?
- 50 yıldır böyle. NATO döneminde komünizm vardı. Sonra da irtica
ve bölücülük çıktı.
- Son dönemde bu yapı biraz kırıldı gibi. Buna katılıyor
musunuz?
- Ergenekon soruşturması düşman algılamalarının yanlış olduğunu
açık seçik gösterdi.
- Asker yeterince denetlenebiliyor mu
sizce?
- Denetlenmiyor. Her açıdan yeterince denetlenmesi zaruret. Askeri
açıdan da, mali açıdan da... Ben askeri modernizasyon projelerinin
rasyonel olmadığını düşünüyorum. Mesela tanklarla ilgili 1 milyar
dolarlık harcamanın hiçbir anlamı yok. Sivil iradenin müthiş pahalı
olan bir modernizasyon projesinin ihtiyaç olup olmadığını
belirlemesi gerekiyor.
“BEN ASKER DEĞİL, DARBE
DÜŞMANIYIM”
- Sizin askeri sorgulayan bu fikirleriniz belli bir kesim
tarafından asker düşmanı olduğunuz algılamasına yol açıyor. Onların
sözcülüğüne soyunup sormak istiyorum, asker düşmanı
mısınız?
- Ben bu vatanı en az askerler kadar seviyorum. Asker maaş alır,
ben vatanı sevdiğim için maaş da almıyorum. Vatan için canımı
vermem gerekiyorsa veririm. Bu ülkeyi ve askerleri seven herkesin
darbe karşıtı olması lazım. Ben asker düşmanı değil, darbe
düşmanıyım. Bu ülkeye siyaset peşinde koşan askerlerin verdiği
zararı hiçbir düşman veremez. Dünyanın bütün düşmanları toplansa,
ülkeyi yok etmeye çalışsa, elindeki silahla darbe peşinde koşan
askerin verdiği zararı veremez. Ben bunu tarihsel örnekleri ile
biliyorum. Balkan savaşları bunun çok iyi bir örneğidir. Bu savaş
da aslî görevini yapması gerekirken elinde silahla siyaset peşinde
koşan askerler yüzünden kaybedilmiştir. Tarihte siyasetle uğraşan
askerler ülkeye büyük bedeller ödetmişlerdir.
“ASKERİN SİYASETE BULAŞMASI MESLEKÎ
DEFORMASYON”
- Askerler neden siyaseti bu kadar sever
peki?
- Bu bir meslekî deformasyon. Güç kontrol edilmedikçe zararlı hale
geliveriyor. Askeri gücün kontrol edilmesi gerekiyor. Bence asıl
hata demokrasilerde. Demokrasilerin askeri kontrol etmesi lazım.
Biz 27 Mayıs yüzünden askerlere kızıp duruyoruz; asıl gösterdikleri
beceriksizlik yüzünden Demokrat Parti’ye kızmamız lazım, niye izin
verdiler 27 Mayıs darbesine diye. 38 çapulcu çete kurup darbe yaptı
ve DP, Genelkurmay Başkanı kendi emrinde olmasına rağmen buna engel
olamadı. Demokrasiler iktidar için gerekli dirayeti gösteremeyince
silahlı güç iktidardaki boşluğu dolduruyor.
- Ergenekon soruşturması ile birlikte ortaya çıkan ve
cumhuriyet savcılarımızın iddianamelerinde ayrıntılarına yer
verdiği asker içindeki gizli örgütlenmelerle ilgili ne
düşünüyorsunuz?
- Tabii, bunlar henüz iddia aşamasında; ama bu iddiaların gündeme
gelmesi bile çok ciddi bir tehlike.
“ASKER, SİVİL İRADENİN EMRİNDE OLMALI” OKUMAK İÇİN
SONRAKİ SAYFAYI TIKLAYIN
“ASKER, SİVİL İRADENİN EMRİNDE OLMALI”
- Askeri teknolojiyi dizayn etmeyi, silahlanması sivil
iradeye mi atfediyorsunuz, yoksa askerin projeleri ile
geliştirilmesi gereken adımlar olarak mı
görüyorsunuz?
- Dış güvenlik konseptini belirleyen her zaman sivil iradedir.
Silahın kendisine belirleme yetkisi verirseniz silah her zaman
yanlış yerlere ateş eder. Silahın kendisinin mantığı ve aklı
yoktur. Asker kendi hedefini belirleyemez. Bu sebeple ipler sivil
iradenin elinde olmalıdır. Askerin de sivil bir iradenin emrinde
olması gerekir. Sivil irade inisiyatifi askeri iradeye bırakırsa,
asker ülkeyi kışlaya çevirir. Yasaklar koyar her yerden ülkeye
düşmanlar dolar.
“LİBERALLİK DENEN ŞEY DELİKANLI ADAMI
BOZAR”
- Birde sizin ülkücü bir geçmişiniz var…
- Ben milliyetçiyim. 1970’li yıllarda ülkücüler hangi saiklerle
hareket ediyorlarsa ben de o saiklerle hareket ediyorum. Bu anlamda
halen ülkücüyüm.
- Liberal olarak tanımlayanlarda var sizi…
- Liberallik yakıştırmasını hakaret olarak kabul ediyorum.
Liberallik denen şey delikanlı adamı bozar.
- Bu ülkede askerin yanlışını dile getiren herkes “asker
düşmanı” olarak mimleniyor. Bu doğru bir algılama mı? Askerin
yanlış yaptığını kimse söylemeyecek mi?
- Günümüzde asker düşmanı tabirini ve yakıştırmasını kullananların
hiçbiri iyi niyetli değil. Bir şeyleri örtmek gizlemek amacıyla
kullanıyorlar bu tabiri. Bu ülkede gerçek anlamda bütünsel olarak
asker düşmanı olan adamın aklından şüphe etmek lazım. Bu ülke,
ordusunu ve askerini seviyor. Çünkü bu kurumda kendisinden bir
parça var. Askerlik mesleği, çok zor bir meslek. Bir şeref
mesleğidir, insan şerefi için yapar bu mesleği; ama siz bu kadar
şerefli bir mesleğin arkasına sığınıp camiye bomba atmayı, masum
vatandaşların evine silah koyup onlara karşı komplo kurarsanız,
sonra da sizi eleştirenleri “asker düşmanı” derseniz, asıl asker
düşmanı siz olursunuz. Sonra ben de bir asker çocuğuyum.
- Babanız subay mıydı?
- Tankçı astsubaydı.
“KÜRT SORUNUNU BU NOKTAYA GETİREN DARBECİ
ASKERLERDİR”
- Kürt sorunu noktasında da, askerlerin yıkıcı
politikalarının sorunu bu noktalara getirdiğini düşünüyorsunuz.
Neden?
- 50 yıldır asker, toplumdaki çatışmaları teşvik etti. Çünkü
çatışma olmayan toplumda askere ihtiyaç olmaz. Askeri vesayet
düzeni sürekli çatışma arar. 12 Eylül yönetimi, 1983’te giderayak
2932 sayılı bir kanun çıkardı ve Türkçe’den başka dillerin
konuşulmasını yasakladı. İnanılmaz derecede ilkel, kaba ve aptalca
bir kanundu. Kanunu okuduğumuz zaman Kürtçe rüya görmeyi bile
yasaklıyor neredeyse... Anlayacağınız bu kadar gayri insani bir
kanun. Böyle bir kanun ancak Kürtlerin tepkisini çeker, başka neye
hizmet edebilir ki? Bu kanunu bir amaca hizmet etmek için
çıkardıkları çok açık. Dağa çıkanların en önemli gerekçelerinden
bir tanesini oluşturdu bahsettiğim kanun. Bütün bunlar gösteriyor
ki; Türkiye’de Kürt sorunun bu noktaya gelmesinin birinci müsebbibi
darbeci askerler.
- Çözümü askerden beklemenin yanlışlığını 24 yılda
anlayamayan siyasiler de suçlu değiller mi?
- Asker hiçbir şeyi çözemez, ancak savaşır. Asker bir şeyi zorla
elde etmek için vardır. Bu sorunu 24 yıl boyunca sadece askere
havale etmek çok ciddi bir hata olmuştur. 2007 yılından itibaren bu
yanlışı askerler de itiraf ettiler. 40 bin insan öldükten sonra
“yanlıştır” demenin dayanılmaz ağırlığını hissetmek lazım. Etnik
gibi çok karmaşık bir konuyu siyasi aklın çözmesi gerekir. Özetle
Kürt sorunu, bu hale darbeci askerler yüzünden geldi.
“Ergenekon deşifre olmasaydı daha çok
cinayet işlenirdi”
- Ergenekon’u ahtapota benzetiyorsunuz ve kafese aldığımızı
söylüyorsunuz kitabınızda. Ahtapotun kollarının dışarıya çıktığını,
bu kolların kesilerek etkisiz hale getirilmeye çalışıldığını
belirtiyorsunuz. Ergenekon’da gelinen süreci nasıl
buluyorsunuz?
- Ahtapot şu an iş yapamaz halde. 3 senedir faili meçhul cinayet
yok. Bu, ahtapotun çalışamaz halde olduğunu gösteriyor. Karşı hamle
ve ahtapotu kurtarma çalışmaları var. Soruşturma başladığından bu
yana epeyce mesafe alındığını söyleyebiliriz.
- Ergenekon soruşturması başlamasaydı Türkiye’de faili
meçhuller, Danıştay cinayeti gibi provokasyonlar devam eder miydi
sizce?
- Çok sayıda cinayet işlenirdi. Herhalde askerler bugün sıkıyönetim
kararları yayınlıyor olurlardı.
- Kitabınızda BDP-PKK ilişkisini, CHP-Ergenekon ilişkisine
benzetiyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
- CHP, Baykal döneminde kendisini Ergenekon’un avukatı ilan edince
CHP de Ergenekon’un parlamentodaki legal uzantısı haline geldi. Bu
anlamda BDP’nin PKK ile ilişkisinden ben bir fark göremiyorum.
Kılıçdaroğlu döneminde bu anlayışın değiştiğine yönelik sinyaller
aldım. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu, 27 Mayıs ile ilgili “Şimdi
utanıyor olmalılar” gibi bir laf etti.
“DARBE PLANLARINA ADI KARIŞANLARIN TAMAMI
AÇIĞA ALINMALI”
- Genelkurmay Başkanı, bu örgütlenmelere adı karışanlar ile
ilgili ne yapmalı sizce?
- Hepsini açığa almalı. Çünkü bundan daha vahim bir durum, daha
büyük bir tehdit olamaz ülkemiz için
- Açığa alınmaması neyi ifade ediyor?
- TSK bünyesinde de bazı zaaflar olduğunu gösteriyor. Mesala
İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın Genelkurmay Karargâhı’nda
hazırlandığı belirtiliyor. Eğer bu doğruysa; benim daha önce
söylediğim gibi, Genelkurmay’ın bütün sistemini, organizasyon
yapısını lağvedip yeniden kurmak lazım.
- Bu söylediğiniz, günümüz şartlarında kısa vadede
uygulanacak gibi gözükmüyor...
- Böyle bir düşüncenin düşünülmesi ve tartışılıyor olması bile
olumlu bir gelişme olur. Ben bu fikri ortaya atarak ülkenin
güvenliğine katkıda bulunduğumu düşünüyorum.
- Biz bunları konuşuyoruz, ama Genelkurmay Başkanımız son
açıklamasında çok ciddi iddialarla yargılanan ve şu an tutuklu
bulunan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz’e sahip
çıktı. Nasıl değerlendirdiniz bu durumu?
- Genelkurmay Başkanı, meslekî bir dayanışma sergiliyor; bu durum
da ordunun itibarını fazlasıyla zedeliyor. Genelkurmay Başkanı bu
konuda tavrını değiştirmesi lazım. Aksi durum yargıya
müdahaledir.
- Polis teşkilatı çürük elmaları hemen bünyesinden
temizliyor. Son dönemde de bunun birçok örneğini yaşadık. TSK, suça
karıştığı iddia edilen mensuplarına sahip çıkarak kendisine
kurumsal bir ayrımcılık mı biçiyor?
- Bu durum askerin meslekî çıkarlarını ülke çıkarlarının önüne
alması anlamına geliyor. Kamuoyu önüne “Bu adam asker, yargı
karşısında korunur” teziyle çıkarsanız, ülkeye çok zarar
verirsiniz. Bu ülkeyi bir arada tutan ana güç hukuktur.
Vatandaşlar, hukukun teminatı altında, ülkenin her şeyine katkıda
bulunur; ama silahlı gücümüz hukuku takmıyorsa, bu ülkenin
birliğine de, bağımsızlığına da, çıkarlarına da büyük zarar verir.
Bu konuda Türkiye’nin büyük bir sarsıntı geçirmesi lazım. Hukukun
işletilmesi gerekiyor…