Pazar günü hava güzel evde durmak istemedim. Aldım elime
kitabımı güneş görebilen ve azcık da olsa doğayla iç içe olabilecek
bir çay bahçesine gittim.
Nerdeyse masaların 3/2’si henüz öğle saatleri olmasına rağmen
doluydu.
İlk dikkatimi çeken gençlerin yoğunluğu idi. Çayımı yudumlayıp
kitabımı okumaya başlamadan önce biraz gençlik üzerinde gözlem
yapmaya çalıştım.
Konuşulan ve anlatılan konulara, dertlenilmiş meselelere kulak
misafiri olmaya çalıştım.
Çok kötümser olmamak gerekiyor farkındayım lakin düşüncelerimin
de boş olmadığı kanaatindeyim.
İslam ile alakası kalmamış, nötrleşmiş bir genç kuşak ardımızdan
geliyor.
Futbol, müzik, sosyal medya ve mevcut kültür algılayışı
gençliğimizi hazzın ve gösterişin zirvesine çıkarmış durumda.
Gençliğimizin görmüş ve duymuş olduğu “sembolik kültürel ve
dinsel refleksin haricinde” egoizmin, cinsiyetin ve hassasiyetin
laçkalığı farkında olmaksızın kıvrandırıyor özgüvenini.
Elimdeki kitaba yoğunlaşmaya çalıştım.
1600-1700’lü yıllardaki İslam Coğrafyasının kültürel haritasını
anlatan bir konuyu okuyorum. Tevafuk diye gülümsedim ve okuma
iştahım kabardı ister istemez.
Ecdadımızın kütüphanelerindeki kitap ve ciltlerin sayısını,
hükümetlerin kültürel ve siyasi alanda İslamı sembolik olarak değil
içselleştirilmiş bir yaşam biçimi ve inanç şeklini okuyorum.
Endülüs kültürü, Bağdat ilmiyeleri, Hindistan araştırmaları ve
çalışmaları.
Yüzlerce binlerce kilometrelik yolları ilim öğrenmek, imanı
teyakkuzda tutabilmenin formülü fikre sahip olabilmek için aşınılan
yolculukların gençleri.
Çok değil 300 yıl öncesinin gençliğini anlatan bir kitap.
Mukayese olarak çayımı yudumladığım mekândaki gençliğimizin
durumunu resmetmeye yardımcı oldu.
İslam’la bağlantısı nötrleşmiş bir genç nesil!
Dedik ya 300 yıl öncesi diye. Yani geçmiş bir tarihten
bahsediyorum.
Yani gelecek olan bir tarihten ve geleceğin geçmişindeki tarihin
yapı taşlarından bahsediyorum.
Gençliğimiz bu refleks ve nötr ilişkisi ile İslam’ın gelecekteki
geçmiş tarihi olabilir mi?
İdealleri yerine hayalleri ve rüyaları olan bir gençliğe kulak
misafiri oldum.
Bu ülke toplumunun gençliği sadece hayaller ve rüyalar
üzerine planlar yapıyorsa ülkemizin ekonomisinin büyüklüğünün
ehemmiyeti var mı?
Masalarda gençliğimizin diline pelesenk olmuş ağırlık konular;
futbol, siyaset ve aşk!
Her birisinin mecrasında fanatizmin ruhu yüceleşmiş durumda!
Politize olmuş, hamaset duygularıyla devlet kurup devlet yıkan
gençliğimiz!
Mahremiyeti hayatından tamamen silmiş başörtülü genç kız ve genç
erkek aşk duygusunun zirvesinde el ele!
Kanının dahi tuttuğu takımın forma renklerinden akmasını hayal
edebilen yuvarlak zihinli gençliğimiz!
İslamsız bir Türkiye gençliği “merkeze kendimi de
koyuyorum” sadece birilerinin masasında meze olarak yem
olur.
Hadi düşünelim şimdi;
Yıl 2300’lü zamanlar.
Elimize aldık bir kitap ve okumaya başladık. Tarihsel olarak
2020’li yılları anlatıyor bize.
Ben yukarıdakileri yazabildim, hadi siz de geri kalanı
tamamlayın gelecekteki geçmiş tarihimizin gençliğini!
Bunlar yakıcı, kavurucu gerçekler.
Gençlerimizin mevcut durumunu ıskalamadan gerekli önlemleri
almalıyız galiba.
Almalıyız çünkü ıskaladığımız gençliğimizin geleceğinin
Müslümanlıkla alakası ve ilişkisi kalmamış olacak!
Hem kendimizi hem de gençliğimizi insanlaştırarak
İslamlaştırmalıyız.
İslam bizim geçmişimiz olduğu gibi geleceğimiz de
olacaktır.