Gazeteler satılıyor ama değişmiyor!
Abone olYeni Şafak yazarı Fehmi Koru'dan çok tartışılacak bir iddia: Gazetelerin el değiştirmesiye hiçbir şey değişmiyor...
Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, gazetelerin el değiştirmesinden
televizyon kanalların satılmasıyla aslında değişen bir şey
olmadığını öne sürüyor. Koru, bu iddiasını
köşesinde bakın nasıl temellendiriyor:
- 'Balyoz Planı' içerisinde darbe günü tutuklanması öngörülen 36
gazeteciden çoğu dün bir 'suç duyurusu'nda bulundular. Kendilerini
haklı bulduğum halde imzamı vermekten kaçındım. Sebebi gayet basit:
Burada yazdığım her yazı aslında birer 'suç duyurusu' yerine
geçiyor; isteyen herkes için yazılı belge teşkil ediyor
yazılarım...
Uzunca sayılabilecek yazı hayatım boyunca hep ilkeli davranmaya
çalıştım. Bile bile yalan yazmadım, iftiraya başvurmadım, kimseyi
incitmek için yazı başına oturmadım, hiçbir zaman kafa derisi
koleksiyonu yapmak gibi bir derdim olmadı, hiçbir güç gözümü
kamaştırmadığı gibi ürkütmedi de. Yazdıklarıma itirazı olanların
gönderdikleri açıklamaları –doğru olmadığını bilsem de–
yayımlamaktan geri durmadım. Cevap vermem gerektiğinde saldırganın
yazısını çarpıtmadan özetlemeyi bile ihmal etmedim.
Doğal gibi görünse de bizim basınımızda pek az kişinin itibar
ettiği ilkelerdir bunlar...
Yola koyulduğum ilk gün ilkelerim yüzünden başıma gelecekleri
biliyordum. Türk basını büyük olanın küçüğü hakir gördüğü, ezmeye
çalıştığı 'Darvinist' bir yapıya sahiptir; üzerinize silindir gibi
gelirler ve tek amaçları sizi yoketmektir... Güçlerini devlet
içindeki müttefiklerinden ve o ittifakın gönüllü sivil
unsurlarından alırlar. Sizin ilkeleriniz gereği kendinizi o yerlere
kapatmanıza ek olarak, devletin derinlikleri 'büyük kardeşe daha
büyük pay' usulüyle çalıştığı için hep onları gözetir zaten...
Türk basınında halen etkisini sürdüren yapılanmanın temelleri 27
Mayıs (1960) darbesinden sonra atılmıştır. Darbecilerin
"Babıali'den geçeceğiz" niyeti hayata geçirilmiştir. Bugün 'merkez
medya' diye bilinen gazetelerde köşeleri tutanların büyük çoğunluğu
ya 27 Mayıs darbecilerinin kurduğu gazetenin kadrosundandır, ya da
o kadronun önde gelenlerinin sonradan el verdikleridir...
Varlıklarını mevcut düzene borçlu oldukları için düzeni sürdürmeye
yarayan her türlü girişimi destekler, düzeni bozacak gelişmelere
ölümüne karşı çıkar bu kalemler...
Böyle bir sistemde kimi kime şikâyet edeceksiniz?
Düzenin devamı için gerektiğinde darbeler yapılması, darbe
dönemlerinde de 'yararlanılacak gazeteciler' bulunması şarttır
elbette. Dönün 27 Mayıs (1960) öncesinden 28 Şubat'a (1997) kadar
meydana gelmiş bütün altüst oluşları gözden geçirin, hemen hepsinde
birbirini kollayarak darbecilere yardakçılık yapan aynı 'Bremen
Mızıkacıları'nı göreceksiniz.
Şaşılacak bir şey değil bu, mesleğe adım attıkları gün ellerine
verilmiş 'görev tanımı' böyle davranmalarını öngörüyor. Aksi halde
1960'lardan beri hep aynı isimlerin veya el verdikleri tiplerin
köşe başlarını tuttuğu bir medya düzenimiz olmazdı.
İşin eğlenceli tarafı, son bir-iki yıl içerisinde sarsılan dengeler
yüzünden farklılaştığı sanılan medya düzeninin temel direklerinin,
bu iddiaya rağmen, sapasağlam ayakta durmasıdır. Gazetelerin el
değiştirmesi, kanalların satılmasıyla değişen hiçbir şey olmuyor
aslında; 'merkez medya' denilen gazete ve televizyonların bütünü
hâlâ aynı düzenin bekçilerinin etkisi altında... "Şu da mı, bu da
mı?" diye sormanız gereksiz, evet hepsi... Bizimle ittifak
kurdukları gerekçesiyle geçici olarak dışladıklarını ara sıra
bizler kenarda konuk ediyoruz.
Mevcut medya düzeni, dönüştüremeyeceğini anladığı kişiler için
kenar tribünleri ayırmıştır ve bu durum bugün de aynen geçerlidir.
Görevini yeni terk eden bir yayın yönetmeni, uzun yıllar boyu neden
gazetesine başı örtülü bir kadın yazar almayı düşünemediğini
hayıflanarak yazdı geçen gün; hiç hayıflanmasın, görevde olsaydı
bunu istemez, istese de yapamazdı...
Bu yazıyı da bir 'suç duyurusu' sayabilirsiniz.