Gazetecilik dokunulmaz mı?
Abone olGazetecilerin görevi gereği eleştiriye eğilimli olduğunu anlatan Ekrem Dumanlı'ya göre gazetecileri kim eleştirecek? Kendisini yenilemeyen gazeteciler ne olacak?
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, " dediği
yazısında gazetecileri mercek altına aldı. Dumanlı gazetecilerin
kendini yenilemesinin şart olduğunu anlattığı yazısında okuycuya
ufuk turu yaptı:
Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak:
Son yıllarda çalıştığı gazete ile yollarını ayıran her gazeteci
büyük bir kavganın içinde buluyor kendini. İnternet sitelerinde
kopan dedikodu fırtınası, medya yöneticilerinin iki ayağını bir
pabuca sokuyor.
Kamuoyu, gerçekle yalan arasında çöken sis bulutunun derinliği
içinde neler olduğunu çoğu kez anlayamıyor. Komplocu cinnetin keşif
kolları öyle yönlendirmeler yapabiliyor ki yazar da, yönetici de
gölgesinden korkuyor.
Çetrefilli bir konu olan gazeteciyi işe alma ve işten ayırma
meselesini dürüstlük içinde masaya yatırmak gerekiyor. Hata tâ
baştan yapılıyor. Gazeteci namzetleri ince elenip sık dokunan bir
sistemle mesleğe kabul edilmiyor. Stajyer sıfatıyla işe alınan
yüzlerce genç, haberciliğin ayak işlerinde istihdam ediliyor.
Usta-çırak ilişkisi çoktan rafa kaldırılmış. Bir zaman rüşdünü
ispat etmekle mükellef gazeteci adayları, meslekte birazcık
tutununca habercilikte derinleşme sürecini yaşama fırsatını
bulmadan yazı işleri kadrosunda görev yapmak zorunda buluyor
kendini.
İşe alma bu kadar sancılı olur da işten ayrılma suhuletle
çözülebilir mi?
Gazeteciler her konuyu keskin bir dille eleştirmeyi sever; yeter ki
mevzu kendilerine gelip dayanmasın. Oysa gazeteciler bir nevi
sosyal hizmet yapıyor. Dolayısıyla bir gazete yazarı patrona karşı
duyduğu mesuliyetten çok daha öte halka -en azından okura- karşı
kendilerini sorumlu görmek zorunda. Bu sorumluluğun tahakkuku için
meslek içi eleştirilerin pozitif bir dinamizm kazanması
gerekir.
Kendisini yenilemeyen gazeteciler
Ne var ki herkesi sigaya çekmeye bayılan gazeteciler, kendilerine
karşı takınacağı “Molla Kasım” rolünden ısrarla kaçıyor. Ele
geçirdiği bir mevkiyi yıllar boyu hep aynı söylemle işgal edenler,
basının çapraz ateşinden bir türlü kurtaramaz kendini.
Politikacılar, sendikacılar, dernek yöneticileri... Her kim onlarca
yıl aynı mevkide aynı bakış açısıyla, aynı üslupla vaziyeti idare
ediyorsa, onun veda zamanına dair yazılar, yorumlar peş peşe
gelir.
Peki gazetecilik, yazarlık için de şikayete sebep olacak benzer bir
durum yok mu? Yıllar boyu aynı köşeden, aynı lafları evire çevire
dolandırıp duran kişileri kim hesaba çekebilir?
Bazı meslekler vardır, bir kere öğrenirseniz hayatınızın sonuna
kadar o bilgi ile iktifa edebilirsiniz. Gazetecilik bambaşka bir
meslek. Her gün yeniden başlanacak, her gün yeniden sonlandırılacak
bir iş yapar gazeteci. Zaten, teknoloji her gün yeni bir atılımla
gazeteciliği başka mecralara zorluyor. Ayrıca olaylar hızlı
gelişiyor, düşünce hareketlerinin yansıması çok kısa zaman
dilimlerine çok seri bir şekilde yansıyor. Bugün tuttuğumuz sosyal
nabız, bir saniyede elinizden kayıp gidiyor...
Yenilenmek! Her fırtınanın önünde sürüklenen bir yaprak gibi aciz
duruma düşmeden yenilenmek! Kendini yenilemeyen gazeteci, sosyal
değişimi de istemez. Oysa sosyal hareketliliğin gerçekliği,
entelektüelin muradına bağlı bir seyir takip etmez. Reklam
dünyasının asi duayeni Hulusi Derici’nin müthiş bir cümlesi var;
onu burada naklediyor ve başta kendimi bu söze muhatap ederek
meslektaşlarımı bu cümle üzerine derinden derine düşünmeye davet
ediyorum: “Düşünceye de son kullanma tarihi konmalı.”
Açık konuşalım; Türk medyasında kendini yenilemeyen, eski düşünce
kalıplarıyla bugünü yorumlamaya çalışan, kadim kavgaların fanatik
kavgalarını sürdürmeye gayret eden vs. pek çok gazeteci-yazar
var... Bu tür insanlar yeni bir şey söyleyememenin ezikliği ve
hırçınlığı ile saldırgan üsluplarını parlatarak ayakta kalmaya
çalışıyor. Öyle ki onların estirdiği terör havasından yayın
yöneticileri ve patronlar bile korkuyor. Bu insanları karşılarına
alıp da “Kusura bakmayın, hadiselerin çok gerisinde kaldınız,
bugünkü vizyonunuz okura bir şey vermiyor, yollarımızı ayırmak
istiyoruz” demekten çekiniyor herkes. İkili görüşmelerde yazarından
yaka silken yöneticiler, düalitenin âlâsını yaşıyor ve her işletme
için kaçınılmaz olan yolları ayırma işleminden ödü kopuyor.
Diyelim ki bugünkü durum, yöneticilerin nezaket ve vefası sonucunda
bir tıkanmaya sebep oldu; bu tıkanıklığın cezasını okur çekmek
zorunda mı? Gerçeği kabul edelim; her insanın her an yeni ve taze
fikirlerle ayakta kalması kolay değil. Batı’da yenilenme ortamı
daha münbit. Pek çok program, yenilenmeyi geçerli kıldığı gibi,
dökülenleri de arkadan toplayabiliyor. Rekabetin getirdiği çaba,
fikrî zindeliği de şart koşuyor...
Ancak Türkiye’de gazete yazarlığı askerî stratejilerin “alınan
toprak verilmez” şeklinde özetlenebilecek bir mantığına dayanıyor.
Bazıları tıpkı politikacılar gibi; son nefesine kadar tutunduğu
köşede kalmayı tek strateji olarak görüyor. Hal böyle olunca
onlarca yıl her gün yazı yazan kişilerden bazısı, aynı meseleyi,
aynı yaklaşımla, aynı üslupla yazdıkça yazıyor.
Yanlış anlaşılmasın; yıllarca bu mesleği dolu dolu yapan çok sayıda
usta gazeteci var ülkemizde. Onlar hem kendilerini yeniliyor, hem
okurunu. Gazetecilikte onlarca yıl mesafe aldığı halde daha ilk
günkü gibi heyecanla yazan meslek büyüklerimi ne kadar alkışlasam
azdır. Gazeteciliğin onur abidesidir onlar...
Yanlış anlaşılmasın; Zaman Gazetesi’nin yukarıda bahsettiğim
problemlerle kuşatılmış bir yazarı yoktur. O yüzden bu kadar
çetrefilli bir konuyu yazmakta beis görmüyorum.
Yanlış anlaşılmasın; yazarın işten ayrılmasını ifade özgürlüğünün
kısıtlanması sadedinde ele almıyorum. Yazdıklarından dolayı yayın
yöneticilerinin yazarlar üzerine baskı kurmasını da meşru
görmüyorum.
Kalemini saplantılarına alet edenler!
Yanlış anlaşılmasın; bahsi geçen problemde suç sadece yazarın
değil, okurun da mesuliyeti var. “Kovun bu yazarı” mesajlarıyla
yayın yöneticilerine baskı yapan okur da hata yapıyor; kişi ve
kurumlara hakaret eden kalem sahiplerini “Bravo! Böyle cesur
yazılar bekliyoruz” mesajlarıyla gaza getiren de...
Sözün özü şu: Günümüzde habercilik ve yorumculuk bilgi zenginliğini
şart koşuyor. Bilgi çağının gazete modeli; fikir körlüğü ile
müptezel ezberleri altüst edecek kadar kuvvetli bir dalga
oluşturuyor ve geleceğin sahillerini daha şimdiden haberdar ediyor.
Yazar da, yönetici de kendini kaçınılmaz istikbale hazırlamak
zorunda değil mi? Gazetecilik ve yazarlık kutsal bir görev. Bu
görevin doğru yapılabilmesi için yenilenme yollarını açacak
özeleştiri mekanizmasının kurulması gerekiyor.
Tamam; yazarlığın büyük bir önemi var gazeteler için. Ne mutlu ki
onlarca yıldır yazı yazan pek çok erbab-ı kalem, onlarca yıl daha
yazsa en küçük bir hoşnutsuzluğa yol açmayacak. Ancak kırık plak
gibi onlarca yıldır aynı teraneleri söylemeyi gazetecilik sanan,
istihbarat bilgileriyle yazarlık payesini korumaya çalışan, minik
kuşun kanatlarından inmeye cesareti olmayan, ideolojik
saplantılardan bir türlü yakasını kurtaramayıp insanları -cı -ci
diye suçlamayı gazetecilik sananlar da var. Bu acı gerçek
anlaşıldıkça statükocular, görünmez bir dokunulmazlık zırhı
oluşturmak istiyor. Bu zırhı sosyal tepkiler delmeden meslek
disiplinleri ortadan kaldırılmalı. Tabii bunu yapacak özgüven ve
cesaret hâlâ varsa...
New York Times hesap veriyor
Dünyanın en muteber gazeteleri arasında sayılan New York Times
(NYT) Jayson Blair şokunu hâlâ atlatamadı. Bilindiği gibi yalan
haber, çarpıtılmış bilgi, kaynağı gerçek olmayan araştırmalar
ortaya çıkınca NYT yöneticileri istifa etmek zorunda kalmıştı.
Perşembe günü Zaman’ın arka sayfasında harika bir haber yayınlandı.
New York muhabirimiz Emrah Ülker’in dikkat ve titizliği sonucunda
nakledilen haber, NYT’nin okura hesap vermek için yeni bir
uygulamaya başlayacağını bildiriyordu.
Habere göre gazete “güvenlik raporu” hazırlamış; hem de kendisi
için. Bundan sonra haberlerin hazırlanması sırasında kullanılan
röportajların dökümü internet sitesinde detaylı bir şekilde
açıklanacak. Bir komite tarafından hazırlanan paket projeyi
gazetenin editörlerinden Bill Keller açıklıyor. Bundan sonra üst
düzey editörler, gazetenin mutfak çalışmalarını anlatan köşeler
yazacak. “Halk editörü” uygulamasıyla yeni bir köşe başlatılacak.
Artık “isminin açıklanmasını istemeyen bir kaynak” ifadesinden
uzaklaşmak istiyor gazete.
Önemli bir ayrıntı daha var Emrah’ın haberinde; komite, okurdan
gelen istek üzerine dinî hayatı daha yakından takip edecek
haberlerin sayısını artıracak. Farklı kültürlere daha çok yer
verilecek.
Ve son bilgi; 12 editör, 6 muhabir ve bir foto muhabirinden oluşan
komite geçen yıl New York Times gibi dünyaca ünlü bir gazetenin
3.200 düzeltme yayınladığını beyan etti...
Görüyorsunuz, gazete yöneticileri de kendini sigaya çekecek yollar
arıyor; aramalıdır da. Bilgi çağının en önemli özelliği, değişik
kaynaklardan çapraz kontroller yapılarak bilginin gerçekliğinin
ortaya çıkarılmasıdır. Bu durum karşısında yapılacak tek şey
dürüstlük ve samimiyet içinde özeleştirilerin sistem haline
dönüştürülmesidir...