Türkiye’nin sınırları bazında güçlenmesini istemedikleri için
ekonomik alanda biraz olsun rahat bıraktılar.
Gel gör ki ekonomik büyümenin de bir sınırı olmalıydı!
Olmalı gereken sınır aşılmaya yüz tutarsa ekonomik müdahale
gerekirdi ve bunu da yaptılar.
Lakin müdahale karşılık bulmayınca ekonomik sınır aşılınca bu
sefer ülke sınırlarımızdan hudut çizmeye kalkıyorlar.
Başta Avrupa ve Amerika hemen arkasından ise İsrail ve İran
sözüm ona aşılan sınırı sınır ile sınırlandırma da birden kardeş
oluverdiler.
Çünkü Türkiye artık ekonomik sınırları aşan ülke değil, ülke
sınırlarını dahi aşarak söz sahibi olan bir Devlet otoritesine
sahip olmaya başladı.
Ve böyle bir Türkiye bu ülkelerin kardeş olmasına sebebiyet
verdi çünkü artık tehdit unsuru haline geldi!
Türkiye’nin Rusya’ya karşı göstermiş olduğu aylak uçanı avlama
cesareti ise hepten birbirine kenetledi kardeşleri!
Kardeşlerin flört eden sevgilileri ise içimizde peydahlanmaya
başladı.
Cumhuriyetin kuruluş politikaları içerisindeki Ortadoğu’ya
kapıların kapalı kalmasını yeniden arzulamaya başladılar.
Ortadoğu’ya ağabeylik yapmaya çalışan Türkiye’nin önüne taş
koymaya çalıştılar-çalışıyorlar.
Yetmiyor maalesef, bunlar için yeterli olmuyor sınırlarımızdaki
zalimlikler.
Artık içimizdeki katliamlar ve bu katliamlara karşı kardeşlerin
flört sevgilileri neredeyse alkış tutuyorlar. Dışarıdan ve içeriden
zalim alçaklar, aynı doktriner esasa dayalı hedeflere yoğunlaşmış
durumdalar.
Her an üzerimize atılmak için pusuda vicdansız bir şekilde
bekliyorlar.
Daha önce bir yazımda belirtmiş olduğum bir cümleyi burada
alıntı yapma ihtiyacı hissettim yeniden nedense;
“Ülkemizin başında zalim bir diktatör yok ama içimizde
alçak ruhlu zalim çok!”
Bunu yazmamın nedeni dönüp dolaşıp nedense Cumhurbaşkanımızın
diktatör olduğunu iddia etmeleridir.
Hedef tatbikî Cumhurbaşkanı! Neden mi?
Türkiye gerek ekonomik gerek siyasi anlamda güçlenecek,
sınırlarının dışına da söz geçirmeye başlayacak ve bu coğrafyada
Ağabey rolünü üstlenecek… İşte O Cumhurbaşkanı da böyle bir Türkiye
Devletini temsil etmeye başlayacak.
İşte bu onlar için büyük lokma. Alışmış kudurmuştan beterdir
diye bir ifade vardır ya hani. Alışık oldukları süklüm püklüm
Türkiye’yi geri istiyorlar. Tabi bir de Cumhurbaşkanı makamındaki o
laf söz dinleyenleri…
Yakıyorlar, yıkıyorlar…
Pes etmesini istiyorlar Türkiye’nin geçmişte olduğu gibi.
Türkiye’nin pes etmesini isteyenler, iğrenç salyalarını
akıtırken bile biliyorlar ki yaksalar-yıksalar, yolsalar dahi
kartal, kartal olarak yaşayacak…
Yıllardır ürkek ürkek esaret altında yaşadı Türkiye.
Hepsinin istediği Türkiye eski ürkek günlerine geri dönsün.
Birilerinin önünde “el-pençe dursun ve haddini bilen ürkeklikte”
devam etsin.
Gelişmeye çabalayan ülkeler arasında yerini alsın daha fazlası
olmasın.
Evet, esaretten özgürlüğe olan yolculuk meşakkatli.
Nizam ve düzenin yenilenmesi için ürkek duruşun karşısında
cesaret ve gayret gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bu duruşu fazlasıyla sergiliyor.
İyi biliyoruz ki kardeşlerin ve flört sevgililerinin derdi,
etnik duygular ya da ezilmişlik sorunu değil.
Sözüm ona bu duyguları masum insanlara aşılıyorlar ve masumların
ikna olmalarını sağlamaya çalışıyorlar.
Sıkıntıların zuhur etmesine sebebiyet verip, kardeşi kardeşe
kırdırarak boğulmamızı seyretmek istiyorlar.
PKK ve destekçisi DAEŞ eliyle doğumuzda, diktatör nidaları ile
algı oluşturmaya çalıştıkları medya ile bir kez daha Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ı devirmeye çalışacaklar.
Cumhurbaşkanı da inatla sanki “Cihanın kapısını çalan,
kalbimin ritmini duyanlara sesleniyorum” diyor.
Daha ne kadar yazacağız ve söyleyeceğiz; Bunların derdi Erdoğan
falan değildir. Bunların derdi bu ümmeti bölüp parçalamak ve yok
etmektir vesselam…