Fenerbahçe'nin efsane isimlerinden Diego Lugano Türkiye'deki en iyi 11'ini açıkladı

Abone ol

Fenerbahçe ile Süper Lig'e adeta damga vuran Diego Lugano, Türkiye'deki günleriyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Süper Lig’e damga vuran isimler, Süper Hikayem’e konuk olmaya devam ediyor. Merakla beklenen Süper Hikayem’in bu haftaki konuğu, Fenerbahçe ile Süper Lig’e adeta damga vuran, namı diğer “Tota”, Diego Lugano! Uruguaylı efsane, Türkiye gelişinden attığı unutulmaz gollere, en unutamadığı maçtan en şaşırdığı ana kadar en özel anılarını Süper Hikayem’de anlattı.

Hakemler hakkında ne düşünüyorsun?

Hatırlıyorum da, Rusya’daki dünya kupasında FIFA’nın organize ettiği oteldeydik. Hakemler de aynı otelde konaklıyordu. Cüneyt Çakır da orada olduğumu biliyordu ve lobide beni beklemiş. Bana “Türk bir hakem seninle konuşmak istiyor” dediler; Cüneyt ile… Altı yıl geçmiş ama hala benimle görülmemiş bir hesabı mı var!. Daha sonra basına da açıklama yapmış. “20 yıllık hakemlik hayatımda, dünyanın birçok yerde maç yönettim ama yönetilmesi en zor oyuncu Lugano’ydu” demiş. “Başka kimse değil, Lugano’ydu” demiş. Vay be, yönetilmesi en zor oyuncu ben miyim! İşte bu, bazen benim bile göremediğim, hakemlerin insani boyutu.

En sevdiğin hakem?

Yok. Ama en sempatiği, az önce de bahsettik ya; Cüneyt Çakır. Ama en sevdiğim değil, çünkü beni iki kere oyundan attı. Fakat en azından sempatik.

En sevdiğin arkadaşın kimdi?

Birçoğu ile çok iyi anlaşıyordum. Kesinlikle Alex, Edu Dracena, Yobo. Diğer yandan Türk oyunculardan Gökhan Gönül, Önder Turacı, Selçuk, Semih… Çoğu arkadaşımla empati kurabiliyordum. Grup içerisinde çok sempatiktim. Saha içerisinde gördüğünüz o agresif hallerim yoktu.

Seni en çok güldüren olay neydi?

Şaşırdığım mı? O kadar çok şaşırdığım şey oldu ki… İlk derbilerde şaşırıyorduk. Neden maçlarda bu kadar çok güvenlik önlemi alınıyor diye. Daha sonra bunun gerekli olduğunu anladık. Böylesi belki de daha iyiydi. Ama daha sonrasında insani temaslar çok sempatikti. Fakat bu tip maçlardaki gergin ortam yine de beni çok şaşırtmıştır.

Senin için en özel oyuncu?

Pek çok önemli oyuncu karşısında forma giydim. Fakat Ümit Karan ile derbilerde sert düellolarımız oldu. Ama elbette centilmenlik çerçevesinde. Her birimiz takımımız için en iyi olanı yapmaya çalışıyorduk. Kendi arkadaşlarımdan ise elbette Alex’i diyebilirim. Sanırım Türkiye topraklarından geçen en iyi futbolcu o. Aynı zamanda tüm kariyerim boyunca birlikte oynadığım en iyi oyuncu diyebilirim.

Kılık değiştirme hikâyen?

Türkiye’den ayrıldıktan sonra da birçok kez derbi maçlara geldim. Fakat sürekli olarak VIP alanlarda izliyor ve maçların keyfine varamıyordum. Böyle yerlerde kendimi sıkışmış hissediyordum. Ben futbolu gerçekten seven birisiyim ve futbolcu olmadan önce bir taraftardım. Türkiye’de tıpkı taraftar gibi bir atmosferi yaşamamıştım. Tek yolu buydu. Birkaç arkadaş kılık değiştirdik, bütün günü bu şekilde Kadıköy’de geçirdik, taraftarların tezahüratlarına katıldık. Yemek yedik. Sonrasında stada gittik. Orada da tıpkı normal bir taraftar gibi tezahüratlar yaptık. Ardından yanımda oturan bir taraftar beni süzmeye başladı. “Lu…” dediği ona sus işareti yaptım. “Eğer sesini çıkarmazsan sana fotoğrafımı ve formamı veririm” dedim. Bu konuşmadan sonra o taraftar sessiz kaldı fakat beni gözünün önünden ayırmadı. Maçın ardından ona fotoğrafım ile formamı verdim. Şansımız vardı, kimse beni görmedi. Çünkü gören olsaydı benim için o sakin ortam kalmayacaktı. O gün maçı kaybettik ama, neyse… Bu benim fikrimdi. Çünkü bir derbiyi tribünde yaşamanın tek yolu buydu.

Unutamadığın gol…

Ben hiçbir zaman güzel gol atmadım. Ben bir Alex değilim. O çok güzel goller atardı. Benim gollerim hep zorlayarak atılan gollerdi. Hiçbir zaman güzel değildi ama değerliydi ve üç puan getiriyordu. Sanırım Trabzon, hayır. En güzeli Sevilla’ya kafa ile attığım goldü. Hem önemli hem de güzel bir goldü. Trabzon’a attığım gol de öyleydi.

İki ezeli rakipte iki Uruguaylı…

Muslera tam olarak benim gittiğim gün geldi. Hala da devam ediyor. SONRA SORU GELİYOR. Sonuçta hem Fernando hem de ben Uruguay milli takımında oynamış oyuncularız. Dolayısıyla bu, Türkiye’de büyük bir kulüpte oynama potansiyeline sahip olduğun anlamına gelir. En önemlisi de, Uruguay üç milyon nüfuslu bir ülke.15 kez Güney Amerika şampiyonu, iki kez dünya, iki kez Olimpiyat, pek çok kez de Güney Amerika’da kulüpler bazında şampiyonluklar… Çok güçlü bir futbol kültürümüz var. O yüzden sanırım Uruguaylılar dünyada çok çalışkan, çok asil, çok sadık, yerinde duramayan insanlar olarak tanınır. Sanırım bireysel deneyimlerim de Türk futbolu ile çok örtüşüyor. Kişilik gibi, tutku gibi örtüşen çok nokta var. Belki de sorunun cevabı bundadır.

Fenerbahçe taraftarı ile ilgili ne söylersin?

Sanırım dünyadaki en iyi Fenerbahçe elçisi benim. Çünkü sürekli Fenerbahçe taraftarının tutkusundan bahsederim. Gerçekten bu hayatımın çarpıcı bir dönemini teşkil eder. Öyle çok şey yaşadım ki… Bazı şeyleri burada söylerim, bazılarını ise söyleyemem. Arkadaşlarımla, taraftarlarla paylaştığım şeyler var. Türkiye’de her şey o kadar yoğun ve güzeldi ki… Öylesine inanılmaz iniş ve çıkışlarım oldu ki… Fenerbahçe taraftarlarına karşı hislerim, bana verdikleri sevgi için içten bir müteşekkirlik olarak ifade edilebilir. Sanıyorum bu kadar çok sevgi almış biri olarak onlara borcumu asla ödeyemem. Her şey iyi gitti, goller attım, şampiyon olduk. Elimden geleni yaptım ama karşılığında aldığım sevgi, onlara verdiklerimden çok daha fazlasıydı. Umarım bu ilişki ilelebet sürer. Her zaman şunu söylerim: “Bunca şey için teşekkür, bu kadar azı için de özür dilerim.”

“Türkçe öğrenmeyi isterdim”

Aslına bakarsan aradan 10 yıl geçtikten sonra bugün Türkçe öğrenmemek içimde ukde kaldı. Sonuçta geçen beş sene zarfında Türkçe öğrenmeliydim. Kültürden tarihe, şehirlerden inanç konusuna kadar Türkiye hakkında çok şey öğrendim. Bir şey hariç, o da dil. Neden? Dürüst olayım; Edu ile birlikte imza attık ve bütün gün Kadıköy civarında bisiklet sürdük. Sonra aradan bir hafta geçti. Popüler kültüre ve basına aşina oldukça, 20 tane günlük spor gazetesi çıkıyor, her gün 50 tane futbol programı yayınlanıyor, herkes sürekli olarak Lugano’dan ve Fenerbahçe’den bahsediyor. Yok dedim! Hakkımda söylenen her şeyi anlarsam konsantrasyonumu kaybederim diye düşündüm. Bu yüzden futbolun bu yönünden kendimi sakınıp yalnızca top oynamaya odaklandım. Bu da bana çok yardımcı oldu. Düşünsene sürekli hakkımda yapılan eleştirileri dinleseydim… Bunların hiçbiri bana ulaşmıyordu. Ben sadece antrenmanıma ve maçlarıma odaklanıyordum. Türkiye’de huzurlu bir hayat yaşadım. Kafam rahattı ve futboluma odaklanıyordum ama bugün pişmanlık duyduğum konu, dil konusundan dolayı daha fazla arkadaş edinememiş olmam. Türk kültürü konusunda da derinleşemedim. Fakat bu şekilde daha huzurlu bir hayatım oldu. Yoksa delirebilirdim!

“Kariyerimin ihtişamlı bir dönemiydi…”

Sportif hayatımın en güzel beş yılıydı. En keyifli ve yoğun geçirdiğim zamanlardı. Aynı zamanda 25 – 30 yaş arası ki futbolculuk dönemimin en verimli zamanlarını Türkiye’de yaşadım. Haliyle kariyerimin ihtişamlı bir dönemi olarak anıyorum. Bunlar sadece o beş senelik dönem içerisinde değil, gittiğim her yerde hala söylediğim şeylerdir. Örneğin, Brezilya’da çalışıyorum, sürekli olarak böyle söylüyorum. Uruguay’da, Arjantin’de veya Paris’te… Bunu hep hatırlıyor ve hak ettiği şekilde dile getiriyorum.

LUGANO’NUN SÜPER 11’İ

 Kaleci Volkan. Gökhan Gönül

Sol bek Roberto Carlos

Stoper olarak Servet Çetin ve Egemen Korkmaz.

Orta saha Emre Belözoğlu, Selçuk İnan.

Sol kanat Arda Turan

Sağ kanat Quaresma

10 numarayı sorma, o Alex’tir.

Forvet ise Burak Yılmaz.

Günün Önemli Haberleri