Ülkemizin içine sürüklendiği ekonomik – sosyal ve siyasal
açmazların son derecede trajik sonuçları oluyor.
Her ay yüz binlerce insanımız işini kaybediyor, milyonlarca
vatandaşımız borçları ve kredi kartları nedeniyle icralık oluyor,
çok sayıda fabrika ve iş yeri kapanıyor.
İşsizliğin, yoksulluğun, aşırı borçlanmanın kaçınılmaz sonucu
olan sosyal facialar, aile dramları, intiharlar ve artan suç
oranları hepimizin canını sıkıyor; üzüyor ve düşündürüyor.
Özellikle son 3 – 4 yılda Türkiye en fazla hükümlü ve tutukluya
sahip Avrupa ülkesi haline gelmiş durumda maalesef.
Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif evleri Genel
Müdürü Sn. Nizamettin Kalaman Cezaevlerinde 01.Haziran.2009 tarihi
itibarı ile 112 bine yakın tutuklu ve hükümlü olduğunu
açıkladı.
Türkiye’deki cezaevleri Cumhuriyet tarihinin en yüksek doluluk
oranına ulaşmış durumda.
AKP iktidarının Türk insanını sürüklediği ekonomik – sosyal –
siyasal sürecin kaçınılmaz acı sonuçlarıyla bugün yüz yüzeyiz.
1999 yılındaki kısmi affın ardından, 68.784 olan tutuklu ve
hükümlü sayısı, 2000 yılında 49.512’ye inmişti.
Ama özellikle 2005 yılından itibaren tutuklu ve hükümlü sayısı
inanılmaz biçimde artmış görünüyor.
2005 yılında 55.870,
2006 yılında 70.277,
2007 yılında 90.837,
2008 yılında 103.235 ve
2009 / (1 Haziran) 111.924 kişiye yakın tutuklu ve hükümlü
sayısı büyük sıkıntı yaratıyor. (Bu sayının 51 bini hükümlü, 61
bini ise tutuklu)
- 61 bin tutuklu geciken adaleti bekliyor -
Cezaevlerinde 61.000 civarında tutuklu ve hükümlü tutuklu
olmasının, izah edilebilecek makul bir açıklaması yok.
Cezaevlerinde yaşam koşullarının son derecede sıkıntılı olduğuna
dair haberler, insan haklarının ihlali noktasına gelmiş
durumda.
Adeta infaza dönüşen tutuklamalarla, yetersiz, yüzeysel ve eksik
soruşturmalarla, bir türlü tamamlanamayan iddianamelerle, yargının
kapasitesini aşan sayıda davayla, Adalet sistemi “kırmızı alarm”
veriyor.
Geciken adalet adalet değildir denir. Aylarca, yıllarca tutuklu
kalan, ağır – aksak işleyen mekanizmanın mağdur ettiği sadece
tutuklular değil, onların yüz binleri aşan yakınları – aileleri-
arkadaşları ve sevenleri de aynı zamanda.
Türkiye’de her fırsatta AB, çağdaşlık, özgürlük, insan hakları
çığırtkanlığı yapanlar, tutuklu ve hükümlü rekoru kıran bu az
gelişmiş demokrasimizin acı gerçeğine nedense dönüp
bakmıyorlar.
Bağımsız olmayan yargının, hukukun üstünlüğünü tesis
edebilmesinin mümkün olamayacağını bir türlü kabul etmiyorlar.
Yargı reformunda ayak sürüyorlar. Rekor sayıdaki tutuklu ve
hükümlüyle, ancak diktatörlüklerle, ara rejim dönemleriyle – faşist
ve komünist devlet yapılarıyla karşılaştırılabilecek türden bir
demokratik hukuk devleti olmayı içimize sindiremeyiz.
Allah, adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayanlara ve bu
nedenle cezaevlerinde eza çekenlere ve yakınlarına sabır
versin.
Cezaevlerindeki yığılma ve utanç verici rakamları azaltmayı
sağlayabilecek bazı öneriler var;
Denetimli serbestliğin 5 yıla çıkarılması, konutta gözaltı ve
tutukluluğun gündeme getirilmesi, açık cezaevlerine nakillerin
arttırılması, tutukluluk itirazlarının objektif – hızlı ve adil bir
biçimde sık sık değerlendirilmesi gibi.
Ama esas tedbir ülkenin ekonomik – siyasi – sosyal yapısını
başarıyla yönetecek, krizlerle, kutuplaşmalarla, gerilimlerle
ülkeyi kaosa sürüklemeyecek yeni bir demokratik iktidar olacak
herhalde!