Binali Yıldırım'ın AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan
olmasıyla birlikte Türkiye'de yeni bir dönemin başladığını daha
önce söylemiştik.
Bu yeni dönem sadece siyasete değil medyaya da sirayet edecek
öncelikle bunun haberini verelim.
Peki medyada ne gibi değişimler olacak?
7 Haziran seçimleri sonrası AK Parti'nin oylarının yüzde 40'a
düşmesiyle en çok tartışılan konulardan birisi AK Parti'ye yakın
medyanın başarısızlığı oldu.
Hatırı sayılır bir medya gücüne sahip olmasına rağmen AK
Parti'nin oyları neden düşmüştü? Medya neden iyi
yönetilememişti?
Neredeyse 1 Haziran seçimlerine kadar bu konu ağırlıklı olarak ele
alındı, tartışıldı. Fakat 1 Haziran seçimleri sonrası yüzde 50'ye
yakın bir oy oranıyla iktidar gücü yeniden perçinlenince bu
tartışma da rafa kalktı.
Rafa kalktı fakat bu durum yandaş medya olarak nitelenen
AK Parti'ye yakın medyanın istenilen performansı veremediği
gerçeğini değiştirmedi.
Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde ise siyasette yaşanan
"çift başlılık" medyada da yaşandı.
Hatta medya grupları ve gazeteciler arasından ciddi bir
"Hocacılar-Reisçiler" ayrımının yaşandığına şahit
olduk. Davutoğlu'nun görevi bırakmasından bir hafta önce de bu
ayrılık iyice kendini göstermişti. Pelikan Dosyası da bunun patlak
verdiği son nokta oldu.
Kulislerde Davutoğlu ve ekibinin kendi medya gücüne sahip olmak
için harekete geçtiği, tasfiye edilen isimlerin de aralarında
olduğu bazı gazeteciler ve gazetelerle yeni bir medya dizaynı
yaptığı söylentileri alıp başını gitti. Son dönemde bu
söylentiler o kadar ayyuka çıkmıştı ki artık Davutoğlu ekibinin
bunu gizli saklı değil, göstere göstere yaptığı iddia edilmeye
başlandı.
Bu durum rafa kalkan "medya başarısızlığı"nın
üstüne yeni bir kırılma yarattı.
Artık AK Parti'ye yakın muhafazakar medya içerisinde bir
"sadakat" sorunu da yaşanmaya başlamıştı.
Bunun için Binali Yıldırım'ın hem Genel Başkanlık konuşmasında
hem de grup konuşmasında, konuşmasının daha başlarındaki
"Recep Tayyip Erdoğan, yolun yolumuz, davan
davamızdır"vurguları yeni dönemin kodları açısından en
önemli vurgudur.
Ne siyasette ne de medyada artık "çift başlılığa" müsade
yok.
Medya içerisinde bu ayrışma görüntüsü veren tablo devam eder mi
etmez mi bilemiyorum, fakat"ayrışma" görüntüsü
vermeye devam edenler bir şekilde saf dışı kalacak. Buna bir de
rafa kaldırılan ama akılların bir yerinde hep varolan
"medya potansiyelini istenilen hacimde
kullanamama" durumunu da ekleyin.
Velhasılı kelam yeni dönemde iktidara yakın medya
içerisinde bir dönüşüm kaçınılmaz.
***
Geçmiş kulis bilgilerinden bahsettik madem biraz da son dönem
kulislerden söz edelim.
Yakın bir zamanda muhafazakar medya içerisindeki bazı
grupların tasfiye edileceği konuşuluyor. Mesela önemli
iki gazetenin genel yayın yönetmeninin
gönderileceği de söylentiler arasında.
Ve asıl bomba bence, uzun süredir fısıltı halinde yayılan fakat
son dönemde farklı birçok kaynaktan da duyduğum "Ethem
Sancak medyadan çekilecek" söylentileri.
Ethem Sancak 2008'de Kanal 24 ve Star gazetesini TMSF'den satın
almıştı. Tabi bu süreç biraz ilginç gelişti.
O dönem için Ethem Sancak'a neden medyaya girdiği sorulduğunda
"- Tayyip Bey köşeye sıkıştırılmıştı, parti kapatma
davaları, 367 kararı vs. Basın tek sesli, onu boğmaya çalışıyor.
Hasan Doğan'la "Onun için ne yapabiliriz?" diye konuştuk. Dedik ki,
"Basın alanında tek sesliliği kıralım" diyerek cevap
vermişti.
Sonrasında ise "neden sattınız?" sorusuna ise
"ee görevim bitti" demişti.
Ethem Sancak önce alıp sonra sattığı medya organlarını Fettah
Tamince'den yeniden almak durumunda kaldı. Elinde zaten
Karamehmet'in TMSF'ye devredilip sonrasında kendisinin aldığı
SKYTürk ve Akşam gazeteleri mevcuttu. Sonuç itibariyle,
Ethem Sancak büyük bir medya grubu haline gelen ESMedya'nın sahibi
olmuştu.
Peki şimdi neden medyadan çekilsin?
Nedeniyle ilgili duyduklarımı biraz ertelemekle beraber Ethem
Sancak'la ilgili bu söylentilerin, sadece bir medya dedikodusundan
mı ibaret yoksa gerçek mi olduğunu ben de sizler kadar merak
ediyorum.
Bekleyip, görelim...