Erdoğanın gündemi tek
Abone olNe terör ne kara harekatı. Ne de muhalefet. Başbakan Erdoğan'ın tek gündemi vardı bugünkü grup toplantısında
Sendikaların büyük fırtınalar koparttığı
Sosyal Güvenlik Reformu Başbakan Erdoğan'ın tek gündemiydi. Bahçeli
ve Baykal'dan ziyade sendikalara yüklendi. Grup toplantısını sadece
bu konuya ayıran Erdoğan, reformun gerekçelerini ve
ayrıntıları geniş bir şekilde anlattı.
2028'DEN İTİRABEN İŞE GİRENLERİ İLGİLENDİRİYOR
Ödeme gün sayısının 7 binden 9 bine çıkarılmasına
itiraz edenler, bu uygulamanın bundan 20 yıl sonra 2028'de ilk defa
işe girecek olanlar için olduğunu söylemiyorlar. Herkes de
zannediyor ki hemen Resmi Gazetede yayınlandığında uygulamaya
girecek... Hayır. Bakın bu, 2028'de ilk defa işe girenleri
ilgilendiriyor. Sanki bugün çalışanları ilgilendiriyormuş gibi bir
hava estiriyorlar.
''BAĞKUR'DA BASAMAK SİSTEMİNİ KALDIRIYORUZ''
''BAĞKUR'da basamak sistemini kaldırıyoruz. Ödenen prim miktarı ve
gün sayısı emekli maaşlarına doğrudan yansıyacaktır. BAĞKUR'da
basamak sistemini kaldırıyoruz ki benim vatandaşımın kazancı
artmadan primleri artmasın. Önce kazancı artacak sonra primi...
Basamak sistemi yerine, esnafımızın ve çiftçimizin beyan ettiği
kazanç oranı üzerinden prim alınacaktır. Ne beyan ediyorsa onun
üzerinden. Ayrıca, prim oranları yüzde 40'tan yüzde 33.5'e kadar
düşüyor.
BAĞKUR'lular için ilk kez, SSK'lılar gibi geçici iş göremezlik
ödeneği öngörüyoruz. İş kazası geçiren bir esnafımız raporlu olduğu
sürece Sosyal Güvenlik Kurumundan geliriyle orantılı olarak
ücretini alacaktır. Mevcut sistemde 1 gün dahi prim borcu varsa
vatandaşımız sağlık hizmetinden yararlanamıyor. Bunu esnafımız çok
iyi biliyor. Biz bu süreyi 30 güne çıkarıyoruz. Dolayısıyla 30
günden aşağı prim borcu olan BAĞKUR'lu, sağlık hizmetinden
yararlanabilecek.''
BAĞKUR, SSK ya da Emekli Sandığı mensuplarının olduğu gibi 18
yaşına kadar bütün çocukların hiçbir şart aranmaksızın sağlık
hizmetinden yararlanabilme hakkına kavuştuğunu anlatan Erdoğan,
''Her doğan bir defa sosyal güvenceye sahip. İşte sosyal hukuk
devleti budur. Çalışanların, emeklilerin, dul ve yetimlerin bu
yasayla hak kaybına uğradığını şimdiden iddia etmek hakkaniyete
uygun mudur?
SENDİKALAR BUNU NİYE KONUŞMUYORSUNUZ?
Erdoğan, tarımda çalışanlar ve köy muhtarlarına ilk kez asgari
ücretin yarısı kadar gelir beyan edebilme imkanı getiriliyor.
SSK'lı işçiler ve bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin
sağlık hizmetlerinden yararlanma süresini 90 günden 30 güne
indiriyoruz..
Sendikalar bunu niye konuşmuyorsunuz. Soruyorum sendikalarımızın
değerli yöneticilerine; Bu talep sendikalarımızın yıllar yılı her
platformda eleştirdiği bir mesele, bir sorun değil miydi?''
dedi.
Erdoğan, emzirme ödeneğini 50 YTL'den 203 YTL'ye, cenaze ödeneğini
242 YTL'den 608 YTL'ye çıkardıklarını bildirerek, ''Bunları niye
görmüyorsunuz? Bunlar para değil mi?
İşverenlerin işçilere verdiği ayni yardımlardan prim kesilmeyecek.
(Çalışanların, emeklilerin haklarında gerileme olacakmış...) Açık
söylüyorum; asla böyle bir şey söz konusu değildir. Dürüst
davranmıyorlar ve yalan söylüyorlar.
Sosyal hukuk devleti ilkesini tam olarak hayata geçirmek için ilk
günden beri Türkiye'nin öncelikli meselelerini çözüm sırasına koyan
Hükümetimiz, bu meseleyi kangren haline gelmeden çözmek zorundaydı.
Hükümetimiz, daha önce attığı büyük reform adımlarının
tamamlayıcısı olarak sosyal güvenlik şemsiyesini güvenceye almaya
mecburdur. Bunun, güçlü bir siyasi irade ve kararlılık gerektiğinin
farkındaydık. Bunun içinde bildiğiniz gibi 58 ve 59. hükümetler
döneminde bunu Genel Kuruldan geçirdik fakat maalesef geri iade
edilmesi sebebiyle de 60. Hükümet döneminde tekrar masaya yatırdık
ve çalışmalarımızın komisyon kısmı bitti. Şimdi Genel Kurulda
görüşerek inşallah bunu bitirmiş olacağız.
Türkiye'nin bu değişim ve dönüşüme ihtiyacı vardır ve AK Parti
Hükümeti bu meseleyi de makul bir noktaya taşımaya kararlıdır.
Türkiye, sosyal güvenlik reformunu daha fazla erteleyemez. Sosyal
güvenlik meselesi, tıpkı ulusal güvenlik gibi popülizme feda
edilemez. Defalarca anlattık, her platformda, her zeminde dile
getirdik. Ekonomik Sosyal Konseyde, Çalışma Bakanlığımız
bünyesindeki üçlü danışma kurulu toplantılarında, Sosyal Güvenlik
Yüksek Danışma Kurulu toplantılarında, sendikalarımızla
istişarelerimizde dile getirdiğimiz üzere, burada bir kez daha bu
zaruretin siyasi ve ekonomik nedenlerini açıklamak istiyorum.
Hiç bir sivil toplum örgütü, konuyla ilgili söylüyorum, 'Bizimle
görüşülmedi' diyemez. Şahsıma gelip benimle görüşenler de oldu.
Onlarla Bakanımla birlikte görüştüğüm gibi bakanım da ilgili tüm
kuruluşlarla görüşmelerini defaatle yapmıştır.
Türkiye'de sosyal güvenlik sistemi, uzun yılların hataları sonucu
sürdürülebilirlik vasfını giderek kaybetme noktasına gelmiştir.
Siyasette ve ekonomide uzun yılların birikimiyle ortaya çıkan
çarpık düzen, sosyal güvenlik sisteminin insani ve iktisadi
cepheleriyle, rasyonel bir şekilde ele alınmasının önünde engel
teşkil etmiştir.
DEMİREL'E ÜSTÜ KAPALI ELEŞTİRİ
1969'dan sonra, 25 yıl sigortalı, 5 bin gün prim ödeyen 38
yaşındaki kadın, 43 yaşındaki erkek emekli olabiliyordu, emekli
oldu. Bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu işte, 1969 sonrasında
sorumsuz, kaygısız, düşüncesiz, o popülist uygulamalardır.
O ucuz popülist siyasetin aktörlerinin kimler olduğunu size
açıklamayacağım. Sizler, onları çok iyi biliyorsunuz. Türkiye'yi bu
noktalara nasıl getirdiler? Türkiye'ye bu yükü nasıl yüklediler?
Önce bir bunun muhasebesini yapsınlar.
5 yıldır onların bozduklarını tamir etmek için çalışıyoruz. Son 5
yılda Türkiye'nin siyasette ve ekonomide oluşturduğu rasyonel
zemin, sosyal güvenlik alanını da yeniden düşünmemize imkan
vermiştir.
AK Parti, yeni siyaset anlayışıyla Türkiye'de siyasetin
parametrelerinin de yeniden düşünülmesine hizmet etmektedir. Sosyal
güvenlik alanında yaptığımız ve yapacağımız yapısal reformlar, işte
bu yeni siyaset parametreleri temelinde yürümektedir. Buradaki
önceliğimiz ülkemizin bekasıdır, milletimizin ve devletimizin
geleceğidir. Geleceği ucuz popülizmle değil, ancak ve ancak
rasyonel hesaplarla öngörebilir şekilde planlayabiliriz.
Açık ve net olarak söylüyorum: AK Parti, toplumsal kaynakların
siyasi çıkar kaygısıyla ve irrasyonel şekilde dağıtılmasını
reddeden bir siyaset anlayışını temsil etmektedir. Siyaseti, içinde
yaşadığımız dünyanın gerçeklerinden bağımsız bir zeminde kuramayız,
kurmaya kalkıştığımızda da uzun vadede milletimize, insanımıza
kötülük ederiz.
''HESABINI KİTABINI İYİ YAPMAK...''
Biz, bugüne kadarki hükümetlerin ihmalinden ve rant kaygısından
kaynaklanan ve birikerek çoğalan bir problemi çözme sorumluluğunu
taşımaktayız. Bu sorumluluğu taşımakta tereddüt etmiyoruz, çünkü
biz milletin orta ve uzun vadeli çıkarlarını gözetiyoruz. Siyaseti
günlük çıkar hesaplarının ötesinde bir iş olarak görüyoruz.
Milletimiz bizden imtiyaz değil, adalet istiyor. Bizler imtiyaz
için değil, adalet için geldik. Bizler adalet ve kalkınmayı şiar
edinmiş bir kadro olarak işbaşındayız ve bunu başaracağız. Adaletin
temel şartı; sosyal devletin bütün vatandaşlarının eşitlik esasında
haklarını kullanmasıdır. İstiyoruz ki kimse devlete mesafeli
olmasın, kimse devlete itimatsızlık içinde olmasın.
Bu ülkede, Allah aşkına burayı iyi düşünün. Ekranları başında bizi
izleyen vatandaşlarıma özellikle sesleniyorum; bir çok yazılı ve
görsel medyada bazı haberleri okuyoruz, dinliyoruz. Hedefinden
tamamen saptırılan, bir çok yorumlar var. Bir çok başlıklar var.
Bugün ben konuşuyorum. Bundan sonra da bakanım, Genel Kurula gelene
kadar bu konularda açıklamalar yapacak. Bu ülkede, Emekli Sandığı
mensubu, Bağ-Kur mensubu, SSK mensubu ya da Yeşil Kartlı
vatandaşların hepsi bir hukuka bağlıdır. Hepsi için ayrı ayrı hukuk
düzenleri olması kabul edilemez. Ama bugüne kadar hepsi ne yazık ki
ayrı ayrı hukuk düzenine tabi idi. Şimdi biz bunu adil aynı bir
hukuk düzenine tabi tutan anlayışı getiriyoruz. Bizim iktidarımıza
kadar gelen bu yanlışlar, beş yılda büyük ölçüde düzeltilmiştir.
Şimdi kalan eksikleri de telafi etmeye mecburuz.
Kimse Türkiye'nin gerçeklerinden kopuk yorumlar yapmasın. Önce
gerçek verileri önümüze koyduktan sonra yorum ve önerilerimizi
getirmek zorundayız. Bakınız, sosyal güvenlik düzenimizle ilgili
bir tek örnek vereceğim.
1960'TA 24 ÇALIYAN BİR EMEKLİYE BAKIYORDU ŞMDİ 2 ÇALIŞAN
BAKILYOR
1960'ta 24 çalışan 1 emekliye bakarken, bu oran 1970'de 9, 1980'de
3, 1990'da 2, 2007'de ise 2 çalışan 1 emekliye bakar durumda...
Soruyorum; bu tablo Türkiye için sürdürülebilir mi? Bunun altından
kalkılabilir mi?
Buradan sendikalara sesleniyorum; acaba sendikalarımız bu ülkeyi
yönetmiş olsalar, 'Ben bu tabloyu sürdürebilirim' diyecek bir
babayiğit var mı? Bir ara hastaneleri birleştirirken de sendikalar
kalktı böyle bir ifade kullandı. Dediler ki 'Bu hastaneler bizim'
Ben de dedim ki 'Alın buyurun siz işletin. Madem bu hastaneler
sizin buyurun siz işletin... Biz her türlü desteği veririz ama bir
daha kapımıza gelmeyeceksiniz' Yüklenemediler. Olacak iş değil
ki...
Öyle sendikalar görüyorum ki ben, bazen bakıyorsunuz, hemen bir
grev ilan ediyorlar ondan sonra 1 ay maaş ödeyemiyorlar. İkinci aya
tahammülleri yok. Hele hele kaynağından işçinin parası kesilmese
sendikalar belki de kaynak bulamayacaklar. Bakın sendika
mensuplarına... Sendikalı olmayı biz de teşvik edelim, devlet
olarak biz de bu konuda yardımcı olalım. Acaba kaç kişi gidecek üye
olacak? Niye? Çünkü bu noktada maalesef bizdeki kültür her iki
taraf için söylüyorum; gelişmiş değil. Biz diyoruz ki
sürdürülebilir bir sosyal güvenlik için bu oranın en az 4 çalışana
1 emekli olması gerektiğini bütün uzmanlar, bütün bilim adamları
ifade ediyorlar. Bunu yakalamamız lazım.
''TÜRKİYE BU YÜKÜ FAZLA TAŞIYAMAZ...''
Türkiye bu yükü daha fazla taşıyamaz. Yani acil müdahale iktisaden,
aklen, mantıken zorunludur. Hükümetimiz, Sosyal Güvenlik Reformu
ile norm ve standart birliğinin sağlanmasını, sosyal güvenlik
sisteminin finansal sürdürülebilirliğinin sağlanmasını, kolay
erişilebilir, tüm vatandaşlarımızı kapsayan Genel Sağlık
Sigortasının kurulmasını amaçlamıştır.
Getirdiğimiz yeni düzenlemeyle burayı özellikle milletime duyurmak
istiyorum; sağolsun kimse şuradaki pozitif, olumlu yanları
konuşmuyor. Hesapları da yaparken bu kadar müzakerelerden sonra
oluşan güzel tabloyu, kimse anlatmıyor. Anlatırken de maalesef
yanlış anlatıyor.
GELİRİ ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA OLANLARİN PRİMİ
DEVLETTEN
Bakın, getirdiğimiz yeni düzenleme ile geliri asgari ücretin üçte
birinden az olanların genel sağlık primleri, Hazine tarafından
karşılanacaktır. 18 yaş altındaki herkes, prim borcu, sigortalılık
gibi hiçbir şart aranmaksızın sağlık hizmetlerinden
yararlanabilecektir. Yani her doğan sigortalı doğacak. Nereye
kadar? 18 yaşına kadar.
Vatansızlar ve hatta sığınmacılar dahil Türkiye'de Genel Sağlık
Sigortası kapsamında bulunmayan kimse kalmayacaktır. Hükümet
programımızın gereği budur,eşitliği esas alan Anayasanın gereği
budur, ülkemizin ekonomisinin gereği budur,dünyanın realitesi
budur, yani aklın da bilimin de rasyonel yönetimin de yolu budur ve
biz de bunu yapıyoruz.
Bazıları yasa taslağının tek bir cümlesini bile okumadan
spekülasyon üretiyorlar. 'Çalışanların, emeklilerin haklarında
gerileme olacakmış' Açık söylüyorum; asla böyle bir şey söz konusu
değildir. Dürüst davranmıyorlar ve yalan söylüyorlar. Böyle bir şey
yok. Kazanılmış haklar aynen devam edecektir...
KAZANILMIŞ HAKLARA DOUNULMAYACAK
İzmir'de yaşlı amcalar yanıma geldi, 'Oğlum bizim emeklilik
maaşlarını geri alacakmışsınız' dedi. 'Amca kim söyledi?' dedim.
'Televizyonda söylüyorlar' dedi. Dürüst davranmıyorlar. Yanlış bir
istikamette halkımızı bilgilendiriyorlar. Böyle bir şey yok, böyle
bir şey olamaz, olmayacaktır. Çünkü bunların hepsi kazanılmış
haklar içindedir. Tam aksine iyileşme olacaktır.
Ben de emekçiyim, ben de damdan düşenim. Bütün işçilerimizle,
çiftçimizle, memurumuzla, esnafımızla her zaman kendimi beraber
hissediyorum. Ben bir işçi emeklisiyim. Oradan geliyorum. Hiçbir
zaman bu ülke için değer üreten kimseye bizler, fildişi kulelerden
bakmadık, bakmayız. Bizim gözümüzde emekten, alın terinden, helal
kazançtan daha değerli hiçbir şey yoktur.
Çalışma hayatının bütün taraflarıyla, bu sürecin başından beri
içinde yer aldığını kaydeden Başbakan Erdoğan, ''Defalarca göz göze
yüz yüze bu meseleleri konuştuk. Soruyorum: Şu an emekli olduğu
halde, 2 milyon 100 bin insanımız emeklilikten sonra çalışmak
zorunda mıdır değil midir? Sosyal Güvenlik sistemimizle ilgili bir
çelişki değil midir bu tablo? Bu çelişkiyi gidermek hükümetin
görevi değil midir?