'Erdoğanfobi' kitabının yazarı konuştu
Abone ol'Erdoğanfobi' kitabının yazarı Abdülkadir Özkan, "Erdoğan korkusu yüzyıllardır devam eden Doğu-Batı kavgasının güncel versiyonudur" dedi.
Abdülkadir Özkan’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
siyaset sahnesine çıkışından itibaren başlayan iç ve dış tepkileri,
tarihi detayları ile ele alan kitabı
“Erdoğanofobi” raflarda yerini aldı.
Yazar ve Başbakan Başdanışmanı da olan Özkan'ın Kopernik yayınları tarafından yayımlanan ikinci kitabı Erdoğanofobi, birçok olayı kronolojik sırasıyla analiz ediyor ve farklı açılardan yorumluyor.
ÖZKAN: ERDOĞANOFOBİ YÜZYILLARDIR DEVAM EDEN DOĞU-BATI KAVGASININ GÜNCEL VERSİYONU
Modern Zamanların Hasan Sabbah'ı Fethullah Gülen isimli ilk kitabının ardından Erdoğanofobi'yi yazan Özkan, Erdoğanofobi'nin bir Oryantalizm projesi olduğunu, Doğu-Batı kavgasının güncel versiyonu olduğunu belirtti ve bu korkunun kaynağını şöyle açıkladı, "Özellikle son yıllarda Erdoğan karşıtlığından ve nefretinden beslenen siyasal bir korku türü olarak tanımlayabiliriz. İslamofobik bir zeminde kendisine yer bulan bu korkunun siyasal İslâm’ın iflası tezleri sonucu ortaya çıkmış bir Oryantalizm projesi olduğunu, yüzyıllardır devam eden Doğu-Batı kavgasının güncel versiyonu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Esasında Batı'da planlı bir proje kapsamında oluşturulmaya çalışılan bu sistematik korku, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın şahsından öte temsil ettiği siyasal hareketin ve Türkiye’nin İslâm toplumlarına örneklik teşkil etme ihtimalinden duyulan rahatsızlıktan beslenmektedir."
"BATI'NIN TEMEL GAYESİ DOĞU'YU ELE
GEÇİRMEKTİR"
Oryantalizmin Batı'nın, Doğu toplumlarını tanımlamak üzerine
oluşturduğu bir düşünce biçimi olduğunu belirten Abdülkadir Özkan,
sözlerine şöyle devam etti,
"Batı'nın temel gayesi ise Doğu'yu ele geçirmek, Doğu toplumlarını
yeniden dizayn etmek, sadece bölgesel siyaseti değil bölgenin bütün
değerlerine nüfuz etmeye çalışmaktır. Bir anlamda Batının Doğu
karşısındaki üstünlük mücadelesinin dışa vurumudur. O nedenle Batı
zaviyesinde Doğu “azgın, barbar ve cahil” olarak tanımlanır. Batı
ise “asilliğin, bilimin ve zenginliğin” kaynağıdır. Böylece Doğu'ya
ait bir din olarak kabul ettikleri İslâm ve Müslümanlar her daim
kontrol altında tutulması gereken bir tehdit olarak algılanmıştır.
Edward Said’in bu konudaki çalışmaları gerçekten çok ufuk açıcıdır.
Bu nedenle siyasal İslâm’ın iflası, medeniyetler çatışması ve
tarihin sonu gibi önermeler Doğu Batı arasındaki ontolojik
ayrışmanın dışa yansımasıdır. Bugün Türkiye ve İslâm toplumları
aleyhine yürütülen sistematik algı operasyonlarının perde arkasında
da benzer bir Batı zihni vardır. İşte tam da bu sebeple
Erdoğanofobi olarak teşhis ettiğimiz bu yeni durumun temellerini
Oryantalizmin derin bakiyesinde aramak zorundayız. Şunu bütün
açıklığı ile görmemiz gerekir, esasında Batının hedefi doğrudan
Sayın Erdoğan’ın şahsı değildir, asıl hedef onun temsil ettiği
siyasal çizginin, ideolojinin ve değerlerin Batının yüzyıllarca
üstünlük nişanesi olarak gördüğü değerlere rakip olma ihtimaline
duyulan öfkedir, korkudur, dirençtir."
ÖZKAN: CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN İÇİNDEN GELDİĞİ SİYASİ PARTİLERDE DAHİ TEHLİKELİ BİR RAKİP OLARAK ALGILANDI
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı Batı'da sistematik bir şekilde korkunun tırmandırıldığını ifade eden Özkan, sözlerine şöyle noktaladı,
"İç siyasetteki Erdoğanofobi ile Batı'da sistematik tırmandırılan Erdoğan korkusunu iki ana başlıkta değerlendirmek gerekiyor. Öncelikle, siyasal hayatı boyunca protest ruhu ve değişimden yana olan siyasal tavırları nedeniyle Sayın Erdoğan’ın içinden geldiği siyasal partilerde dahi tehlikeli bir rakip olarak algılandığını görmemiz lazım. Sayın Erdoğan’ın politik varlığı bir anlamda elit zümre hegemonyasını tehdit eden, statükoya meydan okuyan bir siyasal harekete dönüşüyor. Belediye başkanlığından Cumhurbaşkanlığı'na kadar elitist gruplarla girdiği çatışmalar, Yeni Türkiye hedefi, önlenemez siyasal yükselişi, karizmatik liderlik özellikleri Erdoğan’ı iç siyasette yerleşik paradigmanın hedefi haline getiriyor. Batı'daki Erdoğanofobi’yi ise 'siyasal İslâm’ın iflas edeceği' önermelerine karşı başarılı olmuş, egemen güçlere meydan okuyabilen bir siyasal hareketin “diktatörlük, otoriterlik” gibi tanımlamalarla ötekileştirilmesi olarak okumak gerekmektedir."