Erdoğan'dan sağlık sigortası müjdesi
Abone olGüney Asya için açılan yardım kampanyalarına katılım çağrısında bulunan Başbakan Erdoğan, "Bu yılın yarısında herkes sigorta şemsiyesi altında olacak" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Ocak ayı Ulusa Sesleniş konuşmasında, her yeni
ayla birlikte Türk milletine ilettiği haberlerin daha güzel, daha
parlak, daha ümit vadedici olduğunu ifade etti. Bugün, kısa bir
zaman öncesine kadar bu ülkenin üstüne çöken ağır kriz havasından
geriye eser kalmadığını ifade eden Erdoğan, istikrarlı bir ekonomi
yönetimiyle Türkiye'nin yıllar yılı pençesinde kıvrandığı ekonomik
araz ve hastalıkların birer birer tamir ve tedavi edildiğini ifade
etti. Enflasyonun yaklaşık 35 yıl sonra tek haneli rakamlara kadar
geriletildiğini, Türk milletinin yıllar boyunca her yeni güne daha
da yoksul uyanmasına sebep olan bu ızdırabın dindirildiğini
kaydeden Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin artık AB'nin enflasyon
standartlarını yakalama hedefi peşinde koşan, parasındaki bol
sıfırlardan kurtulmuş, büyüme istikrarı kazanmış ve ekonomik
itibarını yeniden yakalamış bir ülke haline geldiğini ifade etti.
Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Temel
göstergelerde beklentilerin çok üstünde başarılar yakalanmış, rekor
üstüne rekor kırılarak ekonomik çıta sürekli olarak
yükseltilmiştir. Bu sayede bütçe açıkları kapanmaya başlamış ve
nihayet ekonomimizin en büyük kamburlarından biri olan yüksek faiz
oranları da daha makul seviyelere doğru düşüş göstermeye
başlamıştır. 2002 yılı Ekim ayında yüzde 70.6 olan iç borçlanma
faiz oranı, evvelki hafta 17 Ocak 2005 tarihinde yapılan 3 yıllık
ihalede, yüzde 17'ye gerilemiştir. Bugün gelinen noktada, faiz
oranlarında Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi tarihinin en düşük
oranları yakalanmış ve son iki yılın rekorlarına çok önemli bir
başka rekor daha eklemiştir. Türkiye ekonomisi yavaş yavaş
enflasyon belasından, faiz yükünden, suistimal kaçaklarından
paçasını kurtararak bütün gücünü, bütün enerjisini ve bütün
kaynaklarını bu ülkenin gelişmesi için harcayabilecek bir konuma
gelmektedir. Yıllar yılı çalışıp çabalayıp biriktirdiğini bir bozuk
düzenin çarklarına kaptırmış olan bu millet, artık öz kaynaklarını
geri kazanmanın ve geleceğini şekillendirmenin hesabını yapar
olmuştur. Son ekonomik göstergeler, Türkiye'nin geçtiğimiz yıl
dünya ülkeleri arasındaki en dinamik ülke olduğuna işaret
etmektedir ki bu durum önümüzdeki dönem için umut ve
beklentilerimizi daha da güçlendirmektedir. Milletimizle güç
birliği yaparak geldiğimiz bu noktayı, Türkiye için bir milat kabul
ediyor, bugünden sonra yapacağımız her hareketin ve yazacağımız her
sayfanın Türkiye'nin parlak geleceğine kaydedileceğini biliyoruz."
Geçen yüzyılın tarihine yakından bakanların, bir toplumu
güçlendirmeden bir ekonomiyi güçlendirmenin mümkün olmadığı
gerçeğine ışık tutan onlarca örnek bulabileceklerini kaydeden
Başbakan Erdoğan, bir ülke ekonomisinin, o ülkede yaşayan
insanların ahvaline duyarsız kalarak uzun vadeli bir gelişme
çizgisi takip edemeyeceğini kaydetti. Erdoğan, "Bu sebepledir ki
biz ekonomik gelişme derken, devletin ya da halkın küçük bir
azınlığının zenginleşmesini değil, bir milletin yediden yetmişe,
bir uçtan bir uca gelişmesini, zenginleşmesini, ilerlemesini
kastediyoruz. Bu topyekün iyileşme çıtası yakalanmadıkça, bu milli
refah noktası sağlanmadıkça, bugünün o gülümseyen rakamları yarın
ilk tökezlemeyle birlikte yine bu ekonominin kabusu olur. Hükümet
olarak bu gerçeğin tam manasıyla bilincinde olduğumuzu, asli
hedefimizin sizlerin yüzlerinizi güldürmek, çocuklarımıza taze
umutlar kazandırmak olduğunu huzurlarınızda bir kere daha ifade
etmek istiyorum. Önceliğimiz her zaman insandır. Ekonominin
rakamlarla değil, insanlarla, insani hassasiyetlerle, erdemlerle,
yeteneklerle güçleneceğine inanıyoruz. Rakamları olumlu ya da
olumsuz kılan, insanların kendi geleceklerini sahiplenmek
konusundaki azim ve gayretleridir. Bunun için de o insanları iyi
yetiştirmemiz, geleceğin yetenek ve becerileriyle donatmamız,
sosyal ihtiyaçlarını karşılamamız, sağlıklarını korumamız,
güvenliklerini sağlamamız ve adaleti herkesin inandığı temel değer
haline getirmemiz gerekiyor. Hükümet olarak insanımıza bu anlayışla
bakıyor ve toplumsal programımızı 4 temel esas üzerinde düşünüyor,
şekillendiriyoruz" şeklinde konuştu. Bu esasların eğitim, sağlık,
adalet ve emniyet olduğunu belirten Erdoğan, bu 4 esasın, Türkiye
Cumhuriyeti'ni taşıyan kaideyi ayakta tutacağını vurguladı. "ARTIK
HERKES SİGORTA ŞEMSİYESİ ALTINDA OLACAK" Hükümet olarak, tek tek
bütün vatandaşların en iyi şartlarda yaşamaları için çok ciddi
gayretler gösterdiklerini, çok hayati adımlar attıklarını dile
getiren Erdoğan, sağlık hizmetlerinin de üzerinde önemle ve
hassasiyetle durdukları bir konu olduğunu bildirdi. İnsan sağlığını
kendi ellerine bırakılmış mukaddes bir emanet saydıklarını anlatan
Erdoğan, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde adım adım
ilerleyerek bu alanda çok önemli, önümüzdeki yıllara damgasını
vuracak bir değişim hareketi gerçekleştirdiklerini ifade etti. Bu
değişim hareketinin sağlık sisteminin çehresini nasıl
değiştirdiğini, gerek tedavi şartlarında, gerek ilaç fiyatlarında,
gerekse hizmetin yaygınlaşmasında sağladığı iyileşmeleri herkesin
bildiğini söyleyen Erdoğan, gelinen noktayı asla yeterli
görmediklerini ve sağlık sistemini en çağdaş, en ileri seviyeye
taşımak için yeni adımlar atmaya devam ettiklerini kaydetti.
Erdoğan şunları söyledi: "Bu yılın ortalarında Genel Sağlık
Sigortası uygulamasını hayata geçirmiş olacağız. Bu adımla
birlikte, artık bu ülkede yaşayan herkes sigorta şemsiyesi altında
olacak. Devlet, hiçbir vatandaşını sağlık hizmetlerinin dışında
tutmayacak, sigortalı-sigortasız ayrımı tarih olacak. Eskiden
sigortalı olanların, hak ettikleri sağlık hizmetini alamadıkları
konuşulurdu, bugün bu ülkede yaşayan herkese herhangi bir ayrım
yapılmaksızın sağlık hizmeti verilmesinden söz ediyoruz. Sağlıkta
Dönüşüm Programı'nın getirdiği asıl büyük yenilik işte bu zihniyet
farkıdır. Bildiğiniz gibi yasal süreci tamamlayarak SSK
hastanelerini Sağlık Bakanlığımız'a devrettik. Bundan muradımız,
sağlık sistemimizi bütünlüklü bir yapıya kavuşturarak her
insanımıza aynı kalite ve yaygınlıkta sağlık hizmeti verebilmektir.
Öte yandan SSK hastaneleri ile ilgili olarak yıllardır bir türlü
giderilemeyen şikayetlere de bu uygulama ile bir son vermeyi ve
hizmeti iyileştirmeyi hedefliyoruz. Bu konuda özellikle
sendikalarımızdan bazı itirazlar yükseldi. Devlet olarak
işçilerimizin, çalışan kesimlerimizin hastanelerini ellerinden
almak, haklarını gasp etmek gibi bir niyetimizin olamayacağını her
sağduyu sahibi insanımız biliyor. Bu hastanelerimiz yıllardır hem
hizmetlerindeki eksiklikleri gideremediler, hem de zarardan
kurtulamadılar. Biz işçilerimizin, çalışan kesimlerimizin en iyi
sağlık hizmetini, eziyet çekmeden almasını istiyoruz. Bu
uygulamanın, SSK'lı vatandaşlarımızın lehine ne tür olumlu
neticeler doğuracağı çok geçmeden görülecektir. Hatta şimdiden
görülmeye başlamıştır. Bu süreçte, hükümet olarak, tamamen hukuki
bir zeminde, hukukun gereklerini yerine getirmek suretiyle hareket
ediyoruz. Bu konudaki aksi görüşlere de demokratik olgunluk içinde
yaklaşıyoruz." Türkiye için hayati önem taşıdığına inandıkları
konulardan birinin de tarımın gelişmesi olduğunu kaydeden Erdoğan,
birkaç gün önce bu sektörümüzün temsilcileriyle bir araya gelerek
Hükümetin önümüzdeki dönemde tarım alanında izleyeceği politikaları
paylaştıklarını söyledi. Bu toplantı sırasında ekmeğini tarım
sektöründen çıkaran üreticilere, çiftçilere, köylülere ve hayvan
yetiştiricilerine bazı önemli müjdeler de verdiklerini hatırlatan
Erdoğan, gerek hükümet olarak açıkladıkları yeni tarım
stratejisinin ana başlıklarını, gerekse tarım kesimini yakından
ilgilendiren müjdeli haberleri ekranlar aracılığıyla yurdun bütün
köşelerine iletmek istediğini söyledi. Türkiye nüfusunun yüzde
35'inin ekmeğini kazandığı tarım sektörünün yıllar yılı ihmal
edildiğini anlatan Erdoğan, Türkiye'nin, bu alanda gerçek
potansiyeliyle orantılı bir gelişme seviyesini bugüne kadar
yakalayamadığını ifade etti. Bu büyük zafiyetin sadece ekonomiyi
kötü etkilemediğini, aynı zamanda bu sektörden geçimini sağlayan
milyonlarca insanı da mağdur ettiğini, yoksullaştırdığını söyleyen
Erdoğan, "Biz hükümet olarak göreve geldiğimiz ilk günden
başlayarak bu önemli sektörümüzü geliştirmenin, Türk tarımını ve
üreticisini özlenen seviyeye çıkaracak adımları atmanın gayreti
içinde olduk. Bu hedefe ulaşmanın, Türkiye'nin geleceği açısından
hayati öneme sahip olduğunu gördük. 2003 yılı içinde zor durumdaki
çiftçimizi, köylümüzü, üreticimizi rahatlatacak bazı kararlar aldık
ve bu kararlarımızı hemen uygulamaya geçirdik. Birikmiş kredi
borçlarının yeniden yapılandırılması, doğal afet ödemeleri, mazot
desteği ve artan destekleme tedbirleri gibi pek çok uygulamayı
hayata geçirerek tarım kesimimize nefes aldırdık. Ekonomimiz
rahatladıkça, imkanlarımız genişledikçe bu doğrultuda hareket
etmeye, çiftçimizi, köylümüzü, üreticimizi desteklemeye devam
edeceğiz. Önümüzdeki dönemde, hükümet olarak bugüne kadar
uygulamakta olduğumuz destek uygulamalarını zenginleştirerek,
yaygınlaştırarak sürdüreceğiz ancak bunlarla yetinmeyip tarımda
verimlilik ve karlılığı yükseltecek yeni atılımlar da
gerçekleştireceğiz. Tarımda kalite ve verim artışını sağlamak için
sulu tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması büyük önem arz
ediyor. Ancak bugünkü tabloda, yer altı sulamaları çiftçilerimize
önemli maliyetler çıkarıyor. Bu maliyet kalemlerinin en önemlisi de
elektrikle ilgilidir. Çiftçilerimiz, 2003 öncesinde ekonomimizde
yaşanan çalkantılardan doğrudan etkilenmiş, kredi borçlarını bir
kenara bırakın, tarımsal sulamada kullandıkları elektriğin
faturasını bile ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Halen çiftçilerimizin
önemli tutarlara varan birikmiş elektrik borçları vardır. Bu
konuda, hükümet olarak, zaten zor durumda olan çiftçilerimizi daha
da zor duruma düşürecek katı tahsil tedbirlerine yönelmeyi uygun
görmedik. Bunun yerine akıl ve mantıkla hareket ederek tıpkı daha
önce Vergi Barışı uygulamasında yaptığımız gibi, hem devletin, hem
de çiftçinin yararına olacak bir Tarımsal Enerji Barışı'na gitmeyi
tercih ettik. Buna göre, tarımsal sulamada kullanılan ve 1995
yılından bu yana günümüze taşınan 660 trilyon liralık ana para
borcunu, borç tarihinden itibaren tarımsal TEFE ile yeniden
yapılandıracağız. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak
açısından bu borçları ek bir faiz uygulamadan 36 ay taksitlendirmek
suretiyle tahsil edeceğiz. Böylece hem devlet olarak biz
alacağımızı tahsil etme imkanına kavuşmuş olacağız, hem de
çiftçilerimiz mahkeme kapılarına düşmeden, hacze uğramadan
borçlarını ödeyip tarımsal üretime devam edebilecekler" diye
konuştu. "GÜBRE VE MAZOTA DESTEKLEME YAPILACAK" 2004 yılında dünya
petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artışa paralel olarak mazot ve
gübre fiyatlarında zaman zaman aşırı boyutlara varan artışlar
ortaya çıktığını hatırlatan Erdoğan, gübrede yüzde 40'a, mazotta
yüzde 33'lere varan bu artışların, üretimde önemli sıkıntılara
sebebiyet verdiğini anlattı. Tarımda maliyetleri ciddi bir şekilde
yükselten, kar seviyesini düşüren bu tablo karşısında, hükümet
olarak gübre ve mazotta destekleme yapılmasına karar verdiklerini
hatırlatan Başbakan Erdoğan, mazot, gübre ve sulama enerjisi
kullanımında düştükleri mağduriyetin giderileceğini vurguladı.
Çiftçinin önünü kesen, tarımsal üretimi sekteye uğratan her türlü
arızi durum karşısında hükümet olarak gerekeni yapacaklarını
söyleyen Erdoğan, çiftçilerin yüksek verimli ve kaliteli tohumluk
kullanımını teşvik etmek üzere, 2004 yılında yoğun gayretler
içerisinde olduklarını ifade etti. Bunun sonucunda, 2002 yılında
sadece 50 bin ton olan sertifikalı hububat tohumu kullanımının 2004
yılında beş kat artışla 240 bin tona çıktığına işaret eden Erdoğan,
2005 yılından itibaren tohumculuk politikasını geliştireceklerini,
sertifikalı tohumluk üretimi ve kullanım sorunu olan diğer ürünleri
de bu kapsam içine alacaklarını belirtti. Mevcut uygulamalar dahil
olmak üzere, başta arpa ve buğday ile tüm serin iklim tahılları,
yemeklik dane baklagiller, yem bitkileri, yağlı tohumlu bazı
bitkiler, patates ve sertifikalı fidan kullanımının destek
kapsamına gireceğini bildiren Erdoğan, tohumda dışa bağımlığı
mutlaka azaltmak mecburiyetinde olduklarını ifade etti. Erdoğan, bu
nedenle bir yandan üretimi artırmak, diğer yandan da dışa
bağımlılığı azaltmak için sertifikalı kaliteli tohumlukta 2005
yılında üreticilere 55 milyon YTL, yani 55 trilyon lira tutarında
bir destek sağlayacaklarını belirtti. Erdoğan, bunun Türk
ekonomisine yılda yaklaşık olarak 1 milyar YTL, yani 1 katrilyon
lira civarında katkı sağlamasını beklediklerini dile getirdi. 2004
yılında tarımsal kredi faizlerini, destekleme bütçesinden aktarılan
kaynakla, çiftçilerine lehine olacak biçimde indirdiklerini anlatan
Erdoğan, bu atılımı önümüzdeki dönemde zenginleştirerek,
genişleterek, etkinleştirerek sürdüreceklerini söyledi. Erdoğan, "
2005 yılında öngördüğümüz kullandırılacak tarımsal kredi hacmimiz
Ziraat Bankası aracılığıyla 1.3 milyar YTL, yani 1.3 katrilyon TL,
Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla da 1.2 milyar YTL, yani 1.2
katrilyon TL olmak üzere toplamda 2.5 milyar YTL, yani eski parayla
2.5 katrilyon lira olarak gerçekleştirilecektir. Uygulama faizi
halen yüzde 29-30'lar seviyesindedir ancak desteklemelerin
katkısıyla tarımsal kredilerde bu oranlar yüzde 10.5 ile yüzde 19.5
oranlarına indirilmiştir. Vadeler, işletme kredilerinde 2 yıl,
yatırım kredilerinde 5 yıl olacaktır. Bu tablo hükümet olarak Türk
tarımını, Türk tarımcısını ayağa kaldırmak konusunda ne kadar
kararlı olduğumuzun açık göstergesidir. Çiftçilerimiz,
köylülerimiz, hayvancılık ve besicilikle iştigal eden
vatandaşlarımız bilsinler ki içinde tarımsal gelişmenin olmadığı
bir ilerleme fikrine bugüne kadar asla itibar etmedik, bundan böyle
de etmeyiz. Türkiye kalkınacaksa, bütün sektörleriyle birlikte
kalkınacaktır. Türkiye, geleceğin dünyasında öncelikli ihtiyaç
haline gelecek olan tarımsal üretim ideallerinden, tarımsal
kalkınma projelerinden asla vazgeçmeyecektir" dedi. Tarım alanında
yaptıkları çalışmaları rakamlarla anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
Şimdi size çok kısa olarak, bazı rakamlar ve bazı örnekler
vereceğim. Sadece bu örnekler bile, bu konudaki kararlılığımızı
açıkça göstermektedir. 1998 yılından bu yana pamuk, zeytinyağı,
yağlık ayçiçeği, soya ve kanolaya prim ödemesi yapılmaktadır. Buna
2004 yılı itibariyle dane mısır da eklenmiştir. Uzun vadede
ithalatı ortadan kaldıracak kalite ve yeterlilikte yağlı tohumlu
bitkileri üretmeyi hedefliyoruz. 2003 yılı için toplam prim tutarı
282 trilyon lira olmuştur. 2005 yılı Bütçesinde ise, prim ödeneği
491 trilyon lira olarak karara bağlanmıştır. Ancak biz bununla
yetinmedik, kaynak arayışlarımızı sürdürerek bu rakamı 600 trilyon
liraya kadar çıkardık. Bu rakam, bir önceki yıla göre yüzde 120'lik
bir artış anlamına gelmektedir. Prim ödemeleriyle ilgili olarak
getirdiğimiz bir başka yenilik, ödemelerin öne çekilmesi ve
ürünlerin ekim döneminde yapılması olacaktır. Bu şekilde,
çiftçilerimizin bir başka beklentisine de cevap verilmiş olacaktır.
Pamukta dünya fiyatları hızla düşmüştür, buna bağlı olarak
ülkemizdeki fiyatlar da mecburen aşağı inmiştir. Oluşan bu tablo
nedeniyle 2005 yılı prim ödemelerimizin 411 trilyon liralık
bölümünü, yani yüzde 68'lik kısmını pamuğa ayırmayı kararlaştırdık.
2004 yılı ürünü için 2005 yılında ödenecek primler kilogram başına
190 - 228 bin TL olarak tespit edilmiştir. Sertifikalı tohumluk
kullanan üreticilerimizin kilogram başına alacakları destek 228 bin
TL'dir. Bu rakam geçen yıl 99 bin TL idi. Bu yüzde 130'luk bir
artışa karşılık gelmektedir. Kasım 2004'te kabul edilen Tarım
Stratejisi Belgesi ile Doğrudan Gelir Desteğinin yani DGD'nin
uygulanmasında bazı değişikliklere gitme gereği ortaya çıkmıştır.
Buna göre DGD'nin payı, toplam desteklemeler içinde yüzde 45'e
düşürülerek, diğer destekleme enstrümanlarına etkinlik
sağlanacaktır. Bu sayede üretene daha çok destek sağlanması ve
üretim açığı bulunan ürünlere teşvik verilerek üretim artışına
katkı sağlanması imknı ortaya çıkacaktır. Bu konuda önemli
hazırlıklar içindeyiz; prim, hayvancılık ve diğer destekleme
konularına kaynak transferi sağlamayı ve destekleme bütçesini en
akılcı ve verimli şekilde kullanmayı hedefliyoruz. 2005 yılını yeni
DGD modeli için geçiş yılı olarak görüyoruz. Yine hükümet olarak
üstünde hassasiyetle durduğumuz bir diğer sektör olan hayvancılık
sektöründe üretimi, kaliteyi, rekabeti ve krlılığı artırmak
amacıyla 2005-2013 yılları arasında uygulanacak bir Hayvancılık
Stratejisi hazırlamış bulunuyoruz. 2013 yılına kadar
gerçekleştirmeyi umduğumuz önemli hedeflerimiz var.Bu doğrultuda
2013 yılına kadar büyükbaş damızlık hayvan sayısını 4 milyon 600
binden 5 milyon 800 bine; büyükbaş hayvan başına süt verimini 1,9
tondan 4 tona, 10 milyon ton olan süt üretimini 23 milyon tona,
kişi başına süt tüketimini 150 kilogramdan 250 kilograma, kayıt
altındaki süt üretim oranını yüzde 20'den yüzde 80'in üzerine
çıkarmak istiyoruz. Yine 170 kilogram olan büyükbaş karkas
ağırlığını 250 kilograma, 800 bin ton civarındaki kırmızı et
üretimini 1 milyon 300 bin tona çıkarmak, böylece tüketimi kişi
başına 10 kilogramdan 16 kilograma yükseltmek amacındayız. Bunun
için de, yem bitkileri ekim alanlarını 1.2 milyon hektardan 4
milyon hektara genişletmeyi planladık. Kişi başına yumurta
tüketimini 140 adetten 200'e yükseltmek, kanatlı sektöründe beyaz
et, damızlık, yumurta ve civciv ihracatını artırmak, daha sağlıklı,
daha kaliteli et ve süt üretimi için hayvan sağlığı, işletme düzeni
ve ürün işleme tesislerini geliştirmek konusunda da gereken
tedbirleri alıyoruz. Bu hedeflere ulaşabilmek için bir dizi teşvik
içeren yeni bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Hayvancılık
desteklerine 2005 yılı bütçesinden 198 milyon YTL, yani 198 trilyon
TL ayırmıştık. Ancak 2005-2013 Hayvancılık Stratejisi çerçevesinde
ihtiyaç duyulan faaliyetler için bu destekler üç kat artırılarak
596 milyon YTL'ye, yani 596 trilyon TL'ye çıkarılmıştır.
Kooperatiflere sağlanacak desteklerle birlikte, bu yıl hayvancılık
destekleri 900 milyon YTL, yani 900 trilyon TL civarında olacaktır
ki bu rakam geçen yıla göre yüzde 70'lik bir artışa tekabül
etmektedir. Ayrıca Et-Balık Kurumu'nun, Erzurum, Van, Bingöl,
Diyarbakır, Ankara Sincan ve Sakarya'daki kombinalarının Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı bünyesine alınarak etkinleştirilmesi de karara
bağlanmıştır. Çitçimize, üreticimize, tarım sektörümüze destek
olmak adına imkanlarımızı sonuna kadar zorluyoruz. Biliyoruz ki
Türk tarımının kalkınması, Türkiye'nin yarınlarının teminatı
olacaktır. İnşallah yeni bereket mevsimine giriyoruz, mahsulü de
hep birlikte alacağız." Güney Asya ülkeleri acı ve zorluklarla dolu
günler geçirdiklerine işaret eden Başbakan Erdoğan, yaşanan büyük
felaketin boyutlarının her geçen gün daha yürek kanatıcı bir tablo
ortaya koyduğunu ifade etti. 5 Şubat 2005 günü durumu yerinde
görmek ve ülke olarak yaraların sarılmasına, ihtiyaçların
giderilmesine bir nebze katkı sağlamak amacıyla bu bölgeye bir
ziyaret gerçekleştireceğini belirten Erdoğan, "Bu vesileyle siz
değerli vatandaşlarımın açılan yardım kampanyalarına katkıda
bulunmanızı, bu insanlık görevinde Türkiye'nin üstüne düşen görevin
yerine getirilmesinde pay sahibi olmanızı rica ediyorum. Bütün
vatandaşlarımın, bu kampanyaya imkanları ölçüsünde destek
olmalarını özellikle rica ediyorum. Biz benzer acılar yaşamış,
böyle felaketlerin toplumları nasıl yaraladığını yakından bilen bir
milletiz. Gönüllerimizdeki zenginliği bir kere daha ortaya koyalım,
büyük zorluklar ve ihtiyaçlar içindeki bu coğrafyaya yardım elimizi
uzatalım. Allah'ın ülkemizi ve bütün insanlığı böyle acı
felaketlerden esirgemesini diliyorum" değerlendirmesinde
bulundu.