En iyi darbenin Allah belasını versin!
Abone olÜnlü yönetmen Süreyya Önder askeri darbelere lanet okudu: En iyi askeri darbenin Allah belasını versin!
En iyi askeri darbenin Allah belasını
versin... Bu sözler ünlü yönetmen Süreyya Sırrı Önder'e ait...
Radikal Cumartesi eki 27 Mayıs 1961 darbesinin 50. yıldönümünde
entelektüelleri konuşturdu...
İlk büyük günah mı, harikulade bir anayasa mı? Şehirli
entelektüeller için onaylayabilecekleri bir zalim ereksiyon mu, bir
tür kurtuluş mu? Siyaset üzerinde askeri vesayetin temelinin
atıldığı gün mü, zaruret mi? Menderes'in bebek davasından Baykal
skandalına uzanan senaryonun bir versiyonu mu, ordu her şeye rağmen
teminat mı? 27 Mayıs 1960'ta olanlar, bugünden bakınca ne
düşündürüyor? Kutlama mı, lanetleme mi?
Oral Çalışlar (Gazeteci)
‘Acı ve utanç yaşıyorum’
Başbakanı ve iki bakanı idam ettiler. Birçok CHP’li,
benim gibi bu idamları az buldu. 50 yıl geçtikten sonra bunun
acısını ve utancını yaşıyorum.
Ayhan Aktar (Akademisyen)
‘İlk büyük günah’
İlk büyük günah olarak görüyorum, İngilizcesiyle
‘original sin’ yani. Bütün darbelerin yolunu açtığı için,
Türkiye’de eğitimli kentli orta sınıflarda askeri müdahalenin bir
çözüm tercihi olarak kafalara yerleşmesi bakımından...
Ali Nesin (Matematikçi)
‘20 yıl babamla bunu tartıştım’
Bugünden bakmamı bırakın, bunun yanlış bir şey
olduğunu ta 20’li yaşlarda anladım. O zamana kadar herkes gibi ben
de olumlu bir şey olduğunu düşünüyordum. 20 yaşındayken, 1977’de,
komünist bir matematik öğretmenim vardı, benden 10 yaş büyük, çok
parlak bir gençti. O bana, ülkesini savunmak için eline silah
verilmiş ordunun hangi nedenlerle olursa olsun darbe yapmasının
yanlış olduğunu söyledi. Dünyam orada değişti. Sonraki 20 sene
babamla bunu tartıştım. O 27 Mayıs yanlısıydı, ben karşıydım. Sonra
1993’te ona yardım için Türkiye’ye geldim, gözleri iyi görmüyordu,
o söylüyordu, ben yazıyordum. Orada hayretle gördüm ki karşı
olduğunu söylüyor. O zamanlar ‘Hasan amca’ dediği bir gazeteci
varmış, o bu yanlışlığı görüp söylemiş, inanmamışlar. ‘Böyle Gelmiş
Böyle Gitmez’in üçüncü cildi olan ‘Yokuş Yukarı’nın ilk 50
sayfasında bir yerlerde, bir dipnotta görürsünüz bunu. Hayatta
genellikle o haklı çıkardı, bu benim onu ikna ettiğim yegâne
konudur herhalde.
Seçil Heper (Sanatçı)
‘Artık insanlığa uygun değil’
Demokratik ortamlarda ve hukuk çizgisi içinde ülke
menfaati için yapılmış her olay kabulümdür. Bugünkü şartlar altında
artık böyle şeyler insanlığa ve hukuka uygun hareketler
değildir.
Tarık Bayazıt (Restoran sahibi)
‘12 Mart’ı normalize etti’
27 Mayıs 1960’ta daha ben doğmamıştım, ne gencim düşünün! Ama tabii
keşke olmasaymış; Türkiye’ye kötü âdetler, alışkanlıklar
kazandırmış, kabullenmeler getirmiş. 80’de iş bir parça değişmişti
ama 12 Mart’ı da normal karşıladık. İyi bir şey demedik, kötü
olduğunun farkındaydık ama artık
normalize olmuştu birtakım şeyler. 27 Mayıs, o yolu açtı.
Hakan Ezer (İç mimar)
‘Kafası karışıklardan biriyim’
Ben kafası karışık insanlardan biriyim; bir yandan
Türkiye’nin durumundan endişeliyim laik biri olarak ama bir yandan
da demokratik olarak daha olumlu görüyorum ortamı, çünkü darbelere
karşıyım. Tabii ki o dönem çok karışmış ortalık, hep kötü bir anı
olarak anlatılan bir şey bu ama benim bir taraftan da karşı olmama
rağmen ordunun teminat olduğuna dair inancım var. Karşımızda
gelişen olayın süratinden korkanlardanız. Elimizde kalan ne? Seçim
sandıkları şaibeli, adam satın almak çok kolay, cehalete prim
veriliyor; bizler de arada kalmış, kenara itilmişlerdeniz. Ne o
döneme övgü yapmak isterim, ne de tam bilmeden konuşmak. Bunun
doğru cevabı nedir, içinden çıkamadım!
Cengiz Çandar (Gazeteci, yazar)
‘Önemli kırılma noktalarından’
Türkiye’de askeri darbeler belasının başlangıç
noktası... Askerin Türkiye’de anayasa yapımından siyasi hayatın
dizayn edilmesine kadar siyasi hayatta her yeri kaplamasının
başlangıcı... Cumhuriyet tarihinin en önemli kırılma noktalarından
biri...
Ayhan Sicimoğlu (Müzisyen)
‘Türkiye topal kaldı’
27 Mayıs’ta ben çok küçüktüm tabii ama hatırlıyorum.
“Baba ne oldu?” dedim, “Darbe-i hükümet oldu” dedi. Babam da DP’den
istifa etmişti iki sene evvel, Kayseri İl Başkanı ve belediye
meclis üyesiydi. Menderes’le kavga etmişler bir şey için, babama
“Sen karışma Şahap Bey” demiş. İyi ki de istifa etmiş yoksa başı
belaya girecekti. Türkiye’nin kültür çürümesini başlatan adamlardı.
Köy enstitülerinin kapanması, ezanın Arapça olması, duaların Türkçe
olmaması, köyden kente göç etmek, olmayan burjuva sınıfının
yeşermesi; bunları başlatan İsmet İnönü, takip ettiren Adnan
Menderes olmuştur. Ha, bunun çözümü askeri darbe miydi? Hayır. Yara
vardı bacakta ama tedavi bacağı kesmek olmamalıydı, ilaç
uygulanmalıydı. Bacak kesildi, sonunda Türkiye topal kaldı.
Yazgülü Aldoğan (Gazeteci)
‘Bir tür kurtuluştur’
27 Mayıs 1960, demokrasi ve özgürlük vaadiyle
iktidara gelip muhalefetin eleştiri ve uyarılarına, sokak
gösterilerine, ayaklanmalara kulaklarını tıkayarak, kan dökerek,
korku salarak baskı rejimi kurmaya kalkan bir iktidarın tek bir el
silah sıkılmadan kansız sona erdirilişi, bir tür kurtuluştur.
‘Kardeş kardeşi vurur mu?’ türküsünün eşlik ettiği protestolar,
‘Gençlik, asker, polis elele’ sloganıyla, meşalelerle, bayraklarla
kutlamalara dönüşmüş, cezaevlerindeki fikir suçluları serbest
bırakılmıştır. Askerler, kurucu meclisin yaptığı ve Türkiye’nin
gördüğü en ilerici, en demokrat anayasa kabul edilip seçimler
yapıldıktan sonra idareyi sivillere devretmiş, Türkiye hiç alışık
olmadığı bir özgürlük ortamına kavuşmuştur. O zamanki adıyla 27
Mayıs İhtilali, sabık iktidarın yargı ve infaz sürecindeki yanlış
uygulamalar dışında, teoriye ters gelecek biçimde sivil iktidarın
yürütemediği demokrasiye yeniden geçiş olmuştur.
Extramücadele (Güncel sanatçı)
‘Bir zalim ereksiyon’
Şehirli orta sınıf için paranın eski kasaya geri
dönüşü. Şehirli gençler için fütürist bir gençlik hatırası. Şehirli
entelektüeller için onaylayabilecekleri bir zalim ereksiyon.
Leyla İpekçi (Yazar)
‘Bebek davasından Baykal’a...’
Cumhuriyet tarihindeki ilk darbe addedilen 27 Mayıs’a
bugünden baktığımda, en çok sonraki darbelere zemin hazırlamak için
derin odaklar tarafından uygulanan operasyonları görüyorum.
Menderes’in bebek davasından tutun, bugünkü Baykal skandalına dek;
provokasyonlarla, katliamlarla, patlayan bombalarla, faili
meçhullerle, tetikçiler ve ortaya asla çıkmayacak azmettiricilerle
50 yıldır aynı senaryonun versiyonları sergileniyor. Ama giderek ne
olup bittiği daha fazla görünür oldu. 27 Mayıs, adalet yerini
bulana dek haksızlık ve zulümlerin hiçbir zaman unutulmayacağını da
söylüyor bana.
Pelin Batu (Oyuncu)
‘Darbe alışkanlığı devreye girdi’
Bana göre 60 darbesi ve idamlar tarihimizdeki en
utanç verici vakalardan bir tanesidir. Darbe alışkanlığını devreye
sokmuştur. 60 darbesi olmasaydı, bugün demokrasi tarihimiz bambaşka
olurdu. Mesela erken seçim olsaydı, Menderes ve partisi anayasayı
ihlal etmeseydi bambaşka olurdu her şey. Hem onların hataları hem
de askerin vahşi hareketleri yüzünden bugün demokrasi açısından
bayağı geri bir ülkeyiz.
Sevan Nişanyan (Araştırmacı, yazar)
‘Faşizmin hortlama hadisesi’
1946’da gömüldü sanılan faşizmin hortlama
hadisesidir. Bu memleketin başına gelmiş büyük felaketlerden
biridir. Esas felaket 1923-50 dönemidir, bu da 1930’lar totaliter
düşüncesinin 2. Dünya Savaşı sonunda tekrar hortlayıp geri
gelmesidir. Bugüne kadar bunun vahim sonuçlarını yaşadık,
yaşıyoruz.
İzzet Çapa (İşletmeci)
‘Devrim mi, darbe mi?’
27 Mayıs’ın bir devrim mi, bir askeri darbe mi olduğu
çok tartışıldı. Anayasasının özgürlükler getirdiği söylendi. Ama
bugün baktığımız zaman, Menderes ve arkadaşlarının idamlarının
hüzünlü gölgesi, bunun bir devrim değil, askeri bir darbe olduğunu
açıkça gösteriyor. Aradan geçen yıllar, Adnan Menderes’lere, Deniz
Gezmiş’lere kurulan idam sehpalarının vahşetini yüzümüze vuruyor.
Ben 27 Mayıs’ın bir askeri darbe olduğunu düşünüyorum ve gelişen
Türkiye’de böyle şeylerin artık yaşanmayacağına ve tabii ki
yaşanmaması gerektiğine inanıyorum.
Ezel Akay (Yönetmen)
‘Lanetleme günü olsun’
Ben 1961 yılında doğdum. Doğduğum yıl, darbe olmuştu.
Sonra 1971 yılında, lise yıllarımın başında bir darbe daha oldu.
80’de üniversite yıllarımın başında, bir darbe daha oldu. Ben
askeri zihniyetin Türkiye’ye hâkim olmasından her zaman utanç
duydum ve bunun da çok büyük zararlarını gördüm. Bu bir kutlama
değil, lanetleme günü olsun. Adını koymazsak kurtulamayacağız
çünkü.
Rıfat N. Bali (Araştırmacı, yazar)
‘Büyük bir trajedi’
1960 yılında 12 yaşındaydım. Hatırladığım, herkesin
çok sevinçli olduğu. Bugün baktığımda kabul edilemez bir yanlış ve
büyük bir trajedi olduğunu düşünüyorum.
Özcan Alper (Yönetmen)
‘Özgürlük değil tepki anayasası’
Bir kere sonrasındaki bütün o askeri darbe
süreçlerinin önünü açtı. Toplumda, askeri darbeden sonra sanki
kısmi özgürlükler gelmiş gibi bir algı var. Ama bir yanlışlık var
bunda... Özgürlükçü bir anayasadan çok Menderes’e karşı bir tepki
anayasası geldi. Bir de bazı haklar anayasa sayesinde geldi dense
de aslında 61-63 arasındaki ciddi grev ve işçi eylemleri sayesinde
olmuştur ama sanki 61 Anayasası’yla asker bahşetmiş gibi bir
yanılsama var. Menderes’lerin asılması Türkiye’de siyasi idamları
başlatması açısından da kötüydü. Kimse bunu konuşmak istemiyor. 65
seçimlerinden itibaren Türkiye sağına en büyük iyiliği
yaptılar!
Büyük bir yol kazası!
Diğer yorumları okumak için ikinci sayfaya geçin
Zeynep Fadıllıoğlu (Tasarımcı)
‘Donmuş düşünce sistemleri ve adalette zaafiyet’
27 Mayıs ihtilalinde henüz beş yaşında olduğum için o
devri algılayamadım ama ailemden duyduklarım, o günlerin tamamen
bilinçsiz bir ortamda ve çoğunluğun kutlamalarıyla geçtiği yönünde.
Bugün düşündüğümde, tüm ihtilalleri hazırlayan ortamı kınıyor ve
yaşananları çok üzücü buluyorum. Toplumun bilinçli olarak
hakikatlerden nasıl uzak tutulmuş olduğunu kendi yaşamımda sürekli
olarak gördüm. 27 Mayıs birçok insanın ölümüne sebep olması
dolayısıyla da benim için ayrıca bir üzüntü kaynağıdır.
İhtilallerin bana hissettirdikleri: Korku, endişe, üzüntü;
neticesinde demokrasinin ertelenmesi, katılımcılığın yok edilmesi,
donmuş düşünce sistemleri ve adalet sisteminde zaafiyet.
Ahmet İnsel (Akademisyen)
‘Büyük bir yol kazası’
27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin ilk
adımıdır. 27 Mayıs darbesi olmasaydı Türkiye’de bir dizi
demokratikleşme, bugün hâlâ sıkıntısını çektiğimiz statükocu
güçlerin tasfiyesi çok erken olabilecekti. Kürt sorunu başta olmak
üzere, bugünkü birçok acil durumun kaynağı değildir ama onların
çözülmesinin önündeki engellerin yerleşmesine yol açmıştır. 27
Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin demokratikleşmesi, toplumun
demokratikleşmesi açısından büyük bir yol kazasıdır.
Nadire Mater (Gazeteci, yazar)
‘İlk kare: Nispet yapan kız’
İlk karede arkadaşlarıyla ‘Hatırla Menderes o meşum
geceyi’ diye hançeresini parçalarcasına şarkı/marş söyleyerek
ihtilale üzülen öteki arkadaşlarına nispet yapan bir kız çocuğu
görüyorum. Her birimiz ilkokulu bitirmek üzereydik, ailelerimizin
kopyasıydık. 27 Mayıs, daha sonra ‘Anayasa ve Hürriyet Bayramı’
bile oldu. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonraki darbelerin,
olağandışı mahkemelerin, İstiklal Mahkemeleri ve İzmir Suikastı
yargılamalarından sonra siyasi idamların yeniden kapısını açtı.
1961 Anayasası, Başbakan’a karşı sorumlu tuttuğu, her bir yerden
bağımsız Genelkurmay Başkanı’yla asıl iktidarı işaret etti. Askeri
vesayet o gün bugündür sürüyor. Dahası, ‘egemenlik’ de ‘millet’ten
alındı, ‘Türk milleti’ne verildi.
Hasan Cemal (Gazeteci, yazar)
‘Silah seslerine sevinmiştim’
1960’ın 27 Mayıs’ında, Ankara’da lise 2’de
öğrenciydim. Devrin Demokrat Parti iktidarına karşı hiç de olumlu
hisler beslemeyen mülkiyeli ağabeylerimizin yanında yer almıştım.
Bu yüzden 27 Mayıs sabahı Ankara’da, Kızılay’daki evimizde sabaha
karşı silah sesleriyle uyandığımızda sevinmiştim. Ancak üst
katımızda oturan arkadaşlarımın babası, Samsun mebusu Ferit Bey’i
askeri bir ciple alıp gittiklerinde üzülmüştüm. 16 yaşında 27
Mayıs’ı destekleyen Hasan Cemal, yıllar geçtikten sonra askeri
müdahalelerin, darbelerin, muhtıraların kesin olarak karşısına
geçecekti. Hayat böyle bir şey işte.
Turgay Oğur (Genç Siviller üyesi)
‘Hâlâ hesap sorulmuş değil’
27 Mayıs siyaset üzerindeki askeri vesayetin
temellerinin atıldığı bir gündür. 50 yıldan beri başbakanlık
koltuğuna oturan herkes kendisinden önce o koltuğa oturan birinin
idam edildiğini, vücudu üzerinde onlarca sigara söndürüldüğünü
bilerek başbakanlık yaptı. Askeri vesayetin esas kaynağı, 27
Mayıs’ta seçilmişlerin içine salınmış bu korkudur. O gün 27 Mayıs’a
devrim diyenlerin çocukları 12 Mart ve 12 Eylül’de idam edildi. 12
Mart ve 12 Eylül’e sevinenlerin kızları 28 Şubat’ta eziyet gördü.
Bugün herkes darbelerden gereken dersi çıkardı. Darbenin 50.
yılında artık favori darbesi olmayan insanların çoğunlukta olduğu
bir ülkeyiz. Ancak hâlâ hiçbir darbeciden hesap sorulmuş
değil.
Timur Selçuk (Müzisyen)
‘Ortak bir yanlış’
Bir; hükümetlerin devlet erkini kullanırken dikkatli
olmaları... İki; halkın üzerine düşen görevi doğru yapması... Üç;
bürokrasi, medya ve sermayenin ülke çıkarlarını doğru korumaları...
Bütün bu görevler yerine getirilmemişse, yani suskun halk, suskun
bürokrasi, suskun medya, suskun sermaye söz konusuysa, gençlik
herkes adına konuştuğunda, bu çığlığı yalnızca Silahlı Kuvvetler
duyduğunda ortak bir yanlış var demektir.
Nejat İşler (Oyuncu)
‘Çocukken güzeldi, şimdi değil’
Eskiden bahar bayramıydı, biz ilkokuldayken. Bendeki
tezahürü bu. Okul tatil olurdu eskiden, güzeldi. Ama çocukken
güzeldi... Şimdi bakınca, güzel bir şey değil tabii...
Sebati Karakurt (Fotoğrafçı)
‘Biz büyüğe saygı gösteririz’
Öyle birine sordunuz ki hayatı boyunca hiç kitap
okumamış, kafayı hiçbir şeye takmamış, ideolojik, siyasal hiçbir
fikri olmayan biriyim ben. Ayrıca balık hafızalı biriyim, çevremin
hemen etkisinde kalırım. Ama ben 1962 doğumluyum, o benden iki yaş
büyük ve ben büyüklerime saygılı bir adamım, biz öyle gördük!
Sırrı Süreyya Önder (Sinemacı)
‘En iyisinin...’
En iyi askeri darbenin Allah belasını
versin!
Suna Selen (Oyuncu)
‘Harikulade bir anayasa’
27 Mayıs bana harikulade bir anayasa anımsatıyor.
Yani bu anayasa değişikliğinden sonra ileride tekrar o gelse çok
mutlu olacağım. Sendikal haklar, işçi hakları hepsi vardı
orada...
Tuğba Özay (Model)
‘Bana göre doğruydu’
Bana göre doğruydu. Şu anda da zaten Kemalistler
açısından baktığınızda en kabul edilebilir anayasaydı. Bildiğim
kadarıyla sendikaların açılması, bazı insani hakların kabul
edilmesi açısından çok büyük gelişmeydi o dönemde. Şu anda da bazı
haklar savunulabiliyorsa hâlâ, o dönemde yapılan hareketlerin
sonucu.
Aslan Fatin Yener (İşadamı, Fatin Rüştü Zorlu’nun
torunu)
‘Dedemin mektubu hâlâ bende’
İhtilalden iki sene sonra doğdum. Bu olay bizim aile
içinde de tahmin edersiniz ki hep konuşuldu. Bizce Türk siyasi
hayatını ve demokrasiyi çok zedeleyen, başarısız bir harekettir.
Ama benim şahsi bir şikâyetim yok çünkü halk birinci yılından
itibaren bize desteğini gösterdi. Hareketi yapan askeri cunta,
TSK’ya bile kabul ettiremedi bunun doğruluğunu. İspatı ortada; bu
tarih bayram olarak kutlanıyordu, bayram olmaktan Kenan Evren
zamanında çıktı. Dolayısıyla bizim ailemizin TSK ile de halkla da
sorunu olmadı hiç. Benim en üzüldüğüm şey, iktidarda çok genç ve
dinamik bir kadro olmasıdır o zaman. Büyükbabam idam edildiğinde 51
yaşındaydı, en verimli olabileceği yaşlar. Ama bakın bugün Fatin
Rüştü Zorlu Anadolu Lisesi var, Hasan Polatkan Caddesi’nde
gezilebiliyor, Adnan Menderes Havaalanı’na inilebiliyor. Dedemin
mektubu hâlâ bende durur, “Tanrı memleketi korusun” diye biter o
mektup!
Gökhan Avcıoğlu (Mimar)
‘Elimizde bir tek demokrasi var’
O tarihten üç-dört ay sonra doğdum. Ben bu ihtilale,
tüm darbelere karşı birisiyim. Bu ortamın sonunda iyi bir şey
yaratmadığını düşünüyorum. Beğensek de beğenmesek de seçimle
gelenlerin yönetim tarzını, kabul etmek zorundayız. Çünkü elimizde
bir tek demokrasi var ve onun gereklerini yerine getirmek
gerekiyor. Aradaki kesintiler hiçbir zaman hoş sonuçlar
doğurmuyor.
Murat Belge (Akademisyen)
‘Adeta tapu kadastro dairesi’
Ben ilk üç ayından sonra 27 Mayıs’a iyi bakmamış
insanlardanım. İlk üç ay olumluydu çünkü tabii ben de DP’nin
iktidar tarzına muhaliftim. Onların oradan gönderilmesi başka
siyasi çıkış fikrimiz olmayan bir çağda sevindirdi. Ama aradan
geçen bunca zamandan sonra artık daha da sevimsiz tabii çünkü hâlâ
içinden çıkamadığımız darbeler sürecini başlatan olaydır.
Atatürk’le İnönü olduğu sürece, en güvendikleri insan baştayken
sessiz kalan Türk ordusu kaybedilen iktidarı 1960’ta geri aldı.
Sonra da durmadan tekrarladı bunu. Tabii 27 Mayıs ilk olduğu için
emir-kumanda zinciri dışındaydı, sonrakiler o zincirin içine de
girdi. Adeta tapu kadastro dairesi, posta idaresi nasıl çalışırsa
onun gibi bir yöntem, bir gelenek oldu.