Emre Tandırlı'dan resim sergisi
Abone olGaleri x-ist, sanatçı Emre Tandırlı’nın kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Emre Tandırlı’nın yapıtlarını 17 Şubat – 12 Mart 2005 tarihleri arasında
Sanatçı çalışmalarını Paris’te sürdürüyor. Emre Tandırlı’nın
yapıtlarını 17 Şubat – 12 Mart 2005 tarihleri arasında
izleyebilirsiniz. “ PAR’İST” OLMAYAN KENTİN MANZARALARI
Bu resimler, hepimizin bildiği ama aslında hiç birimizin belkide
hiç uğrayamayacağı bir yerden bakarak tüm görsel algılamayı çağdaş
uygarlığın koşullarına göre şekillendiriyor. İçinde yaşadığımız
kenti bir tuvalde tekrar tekrar görmek keyifli bir oyun gibidir,
ama biliriz ki bu kentin “olmayan” yerleride var; aynı kendimize
ait tinsel görselliğin profilini belki de hiç tanımadığımız gibi...
ama bu her an bize özümüzden bile yakın durur. Gördüğünüz resimler,
gündelik olağan yaşantımızdaki bireysel imge edinimlerinin
metafizik boyutlarını ortaya çıkarmaya yönelik, pentür geleneğine
dayalı görsel bir araştırmanın sonuçları... Bu araştırmada önemli
olan hem yaşanan anları hem de hafızalarda depolanan imgeleri,
karmaşık bilinçaltı dünyasında rafine ederek tuvale aktarmak,
yaşananları hafızada tinsel olanla karıştırarak ortaya koymaktır,
tıpkı Paul Gaugin’de olduğu gibi... Bu aşamadan sonra ortaya çıkan
sadece bu gizemli manzaraların tuvalde netleşmesi olacaktır. Bir
başka deyişle eserlerimi, yaşanmışlıklarımın üst bilince
yansımalarını görselleştirme girişimi olarak niteleyebilirim.
Resimlerimin çıkış noktası, doğanın kendisi ve kişinin içsel
doğasıdır. Çünkü günümüz insanı kaçınılmaz şekilde içinde yaşadığı
ve teknolojinin dayatmasıyla gitgide sıradanlaşan kentinin bir
parçası, hatta türevi olagelmekte... Oysa gerçekte doğanın sonsuz
gücü ile insan ruhunun bilinmez derinlikleri arasında sıkı bir bağ
vardır. Casper David Friedrich’in resimlerindeki ıssız ve boş doğa
görüntüleri içinde yer alan figürler, yalnızlığın korkunç
karanlığından sıyrılıp, doğadaki sonsuzluğun tanrısal ışığına
yönelerek ruhlarındaki gücü aramaktadırlar. Belki de çağdaş
uygarlığın materyalist yoğunluğu, büyük binaların gölgesinde, bu
etkiyi farkında olmadan oluşturmaya başlamıştır. Demek ki karanlığa
hapsolan banal kent manzaralarının şiirsel bir başkaldırıyla
yeniden resmedilmesi kaçınılmaz hale geliyor. Önümüzde duran
gündelik imgelerin ardındaki sırlarla dolu dünyaya ulaşma dürtüsünü
kamçılayan şey, aslında çağdaş kent yaşamına duyulan insani
tepkiden ibarettir. Bir bakıma, Doumier’in romantizmindeki
« hayatın acı gerçeklerinin » gülünç hale getirilişi,
onun olaylara fazlaca duygusal bakmasından ileri geliyordu.
Böylelikle, kişinin gerçek hayattan uzaklaşma girişimi bu kez,
kentin gizemli mücevherlere dönüşen beton kütleleriyle anlam
kazanmaktadır. Aslında resimlerimi anlatmak, açıklamak, teorisi
üzerine çalısmalar yapmak, anlamsız geliyor bana, çünkü önemli
olan onlara konu teşkil eden manzarayı hangi açıdan bakarsak daha
iyi görebileceğimizin cevabıdır. Üstelik ne kadar kaçınsakta eninde
sonunda bu sorunun yanıtını merak edeceğiz. Kimi izleyicininse ilk
merak ettiği hatta neredeyse tek düşündüğü bu olacak. O yüzden
şimdi en can alıcı soruyu cevaplamayı uygun buluyorum... Bu
resimler “ Kentimden bakarak... “