Devlet kurumlar üstü bir yapıdır. Dolayısıyla attığı, atacağı
her adımı çok önceden planlar ve kesintisiz uygular.
Planlamadan yoksun yönetim anlayışı, söz konusu devlet yönetmek
olduğunda affedilemez zafiyet olarak görülmeli ve siyasi
yaklaşımlar bir tarafa bırakılarak konu profesyonellere havale
edilmelidir.
Devleti oluşturan en önemli unsurlardan biri nüfus olduğuna göre
bireylerin devlete olan güveni korunmak zorundadır. Şayet toplumda
yaygın olarak güven kaybı baş göstermişse devlet için geri dönüşü
olmayacak çöküş süreci de başlamış demektir.
Bu nedenle uygulamaya sokulacak her kararın bilimsel dayanağı ve
akılcı temeli olması gerekir.
En bariz şekilde kendini hissettiren ve özellikle de eğitim
alanında şahit olduğumuz deneme yanılma yöntemi
hiç bir ciddi devlet yönetimi
anlayışıyla bağdaşmaz.
Kaldı ki; topluma yansıması ve sonuçları hesap edilmemiş
kararlar, neredeyse hayatımızın her alanında karşımıza
çıkmakta.
Bunlardan biri de son günlerde gündeme daha sık gelmeye başlayan
“emeklilikte yaşa takılanlar” konusudur.
Yetkililerin konuyla ilgili yaptıkları açıklamalarda ne anlamı
itibariyle sonuç çıkarılacak netlik ne de ciddiyet bulunmakta.
Ortada ailelerin dağılmasına, insanların açlığa mahkûm
edilmesine sebebiyet veren oldukça ciddi toplumsal bir mesele
duruyor.
Bu meselelere çözüm aranırken önerilecek çözümler akılla
mantıkla çelişmemeli.
İnsanlar iş hayatına başlarken geleceklerine dair plan yaparlar.
Bu planlarında emeklilik ve sonrası da vardır. Çalışma hayatı
içinde geleceklerini garanti altına almak adına borçlanır ve
başlarını sokabilecekleri bir evin sahibi olmak için birçok
sıkıntıya göğüs germek zorunda kalırlar. Her şey yolunda giderse
belki bir ev sahibi de olurlar.
Ama bir gün devlet plansız programsız ve hatta hukuksuz bir
adımla bütün onca planı yerle yeksan eder!
Emekliliklerine son 1-2 sene kalarak sigortalılara “kurallar
değişti” der.
Çoğu işsiz ve emeklilik için yaşa takılanların son umudu da
böylece suya düşer.
O ana kadar envai zorluklara direnen bu insanların artık eski
direnme gücü de kalmamıştır.
İş için çaldıkları her kapı “yaşlısınız” denilerek yüzlerine
kapanmakta, devlet ise “emekli olmak için çok gençsiniz”
demektedir!
Yaşama tutunabilmek için çalışma hayatı boyunca elde ettikleri
kazanımları da hızla erimekte ve ne yazık ki yaşlılıkta başlarını
sokabilecekleri bir ev edinebilmişlerse o da ellerinden kayıp
gitmek üzeredir.
Artık emekli olsalar bile alacakları maaş ile kira ödeyerek
yaşamlarını sürdürmeleri imkânsız olacaktır.
Durum bu derece vahimken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik Söz Sende’de şöyle diyor;
“Bazı vatandaşlarımız diyorlar ki biz 20 yıl çalıştık,
dolayısı ile prim günümüz tamam. 45 yaşındayız ama 2 yıl beklemem
gerekiyor. Ben de diyorum ki popülizm adına mavi boncuk dağıtmak
kolay. Ancak biz devlet yönetiyoruz. 47 yaş emekliliği dünyanın
neresinde var?”
Belli ki Sayın Bakan gelecek soruyu tahmin ettiğinden dersini
çaılmış ve en az hasarla geçiştirmenin yolunu bulmuştu.
Konu hakkında kadınlar üzerinden örnekleme yapması da bu
sebepledir.
Yani popülizme karşı olduğunu belirtirken bile popülizme
başvuruyor Sayın Bakan.
Zira kadınların emeklilik süreleri erkeklere oranla daha
kısa!
“Biz devlet yönetiyoruz” derken bile
devamında yazımın giriş kısmında da belirttiğim vatandaş - devlet
ilişkisini güvensizlik temeline oturtmaya hizmet etmekten
çekinmiyor.
Devlet yönetmek ciddi iştir demiştik!
Yöneticiler bırakın sayısı milyonlara varan mağdurlar yaratmayı,
ele alacakları konuda bir tek kişinin bile mağdur olmaması için
planlı adımlar atacak kadar ciddi yaklaşımlar içinde olmalıdır.
Yönetimde asıl olan ciddiyetse, ciddiyet budur.
Yolsuzlukların doruğa ulaştığı bir dönemde tasarrufa elde
edilmiş hakların gaspı ile başlamak hangi ciddi yaklaşımın tercihi
olabilir?
Fiili prim ödeme gün sayısı 8000 günün üzerine çıkmış,işe
başlama tarihindeki ilgili yasanın belirttiği prim gün sayısına tur
bindirmek üzere olan bu insanları emekli etmemek hangi ciddi
yönetimin tercihi olabilir?
Konu “emeklilikte yaşa takılanlar” olunca, ciddiyet kelimesi
atılan adımların yanında pek de ciddi durmuyor yazık ki!