Bir kaç neslimiz edep kavramıyla tanışmadı dostlar. On yılı bir
kuşak kabul edersen 2-3 kuşak gençlerimiz değerlerimizden habersiz
yaşayıp, sonra gelen her kuşağın kuşakları daha aşağıya indirdiği
ortadadır.
Edep, toplum tarafından makul görülen değer yargılarına göre
yaşamaktır.
Değer yargıları ise tarihin derinliklerinden esinlenerek
günümüze kadar hayata katkı yapmayı başarabilen; örf, adet, ahlak
ve inançtan beslenen, annelerin samimi öğretmenliğiyle bireyde
şekillenen söz ve davranışların "Haya" kavramına
yakıştığı şekilde yaşamanın diğer bir adıdır
“Edep."
Edep, diğer bir ifadeyle beş duyu organlarından en az birisiyle
hissedilen ve insanım diyen kimsenin yüzü kızarabileceği söz ve
davranışlardan uzak kalabilmektir.
Peygamberimiz Aleyhisselam şöyle buyuruyor:
'İman altmış parçadır, bu parçalarından biri hayadır,
utanma duygusudur.'
Halk tabiriyle edep; eline, diline, beline sahip çıkmaktır.
Edepli olmak istiyorsan, elini harama uzatmayacaksın.
Gözünü harama dikmeyeceksin,
İffetini koruyarak onun bunun namusuna meyletmeyeceksin.
Velhasıl hangi açıdan bakarsanız bakın edepli olmak insana
yakışır.
Edepli isen,
Mahrem yerlerini vitrinlik eşya gibi orta yere seremezsin,
Olur olmaz yerde müstehcen ifadeler kullanamazsın,
Yüz kızartıcı suç işleme gibi bir lüksün olamaz,
Şayet edep sınırları dışına çıksanız ne
olacak?
Dünyanın sonu mudur?
Değil tabi, tövbe istiğfar bunun içindir. Ancak toplumun
dilinden düşmek kolay değildir. Ayrıca küçük günahları işleme
ısrarı büyük günaha dönüşüyor.
Yeryüzünde değer yargılarına savaş açarak yaşamak, insanı
yalnızlaştırdığı gibi ebedi hayatımıza da sıkıntı verebilir.
Mağfirete gelince;
Mağfiret, bilmek, öğrenmek, hissedip etkilenmek anlamına gelen
İslami literatürde mânâ alemine mesafe kat ederek fizik ötesi ile
selamlaşmayı andıran nazik bir ifadedir.
İşte bu yönüyle edebin de ötesinde bir vasıftır mağfiret. Ancak
mağfiretin alt yapısını edep oluşturuyor. Edep her insanın sahip
olması gereken bir nitelik iken, mağfiret ancak edep, ilim ve ihlâs
ile yoğrulunca, bir manevi mertebe olarak tezahür ediyor.
İşte edep ve mağfiret kavramlarını hayata kazandıran yine eğitim
öğretimdir.
Edep ve mağfiretin öneminden yoksun olan bir eğitimci, bu iki
niteliği nasıl talebesine aktara bilsin ki?
O zaman edep ve mağfiret sahibi bir halk görmek istiyorsak
yüzümüzü eğitim öğretime, öğretmene çevireceğiz,
Eğitim öğretimimizin her aşamasında edep ve mağfiret diye bir
ders olmalı, bu iki kavram hem öğretmenlerimiz tarafından hem de
öğrencilerimiz tarafından önemsenmeli benimsenmeli. O zaman hayatın
nasıl da başka bir anlam kazandığını, insanın insandan ilham
aldığını, birinin diğerine ünsiyet kazandırdığına şahit
olacağız.
Edep, insanın fiziksel davranışlarını kontrol ederken mağfiret
insanın ruhuna ayar veriyor. Dolayısıyla kalpten yansıyan aşkın
hizmetine akıl hizmetkâr olup dünya ve ahret saadetini kazanmanın
yollarını arıyor.
Edep ve mağfiret ehlinden olmak, bu niteliğe sahip kimseleri
sevmek ve saymak dileğiyle.
Ramazanınız mübarek ola.